12 Aralık 2008 Cuma

alacayır köyü top çalma oyunu

ÇALMA TOPU

Tarihçesi

Köyümüzde oynanan yöresel oyunlardan biri olan çalma topu anlatılanlara göre köyümüzde uzun yıllardır,oynanırmış.Bu oyunun tarihçesi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bir rivayete göre bu oyunu daha önceleri buralarda oturan Ermenilerin getirdikleri, diğer bir rivayete göre bu oyunun Bizim yöre kökenli olduğu, ve buradan göçen Ermenilerin bu oyunu başka ülkelere götürdüğüdür.Bu oyun Amerikan Baseboll ile hemen hemen aynıdır.Tek farkı Amerikan Baseboll,unda top sert bir şekilde atılır,çalma topunda ise topu atan kişi ( * Danacı ) topu ( * yayar ) vuruş yapan kişinin rahat vurması için yavaş ve düzgün atar.Bu oyunu eskiden şimdiki toplar olmadığı için at kuyruğundan yapılan kıl toplarıyla oynanırmış, günümüzde ise tenis toplarıyla oynanır.

Oynanışı

Oyun 2 takım halinde oynanır, oyuncu sayısında sınırlama yoktur,ama fazla kalabalık olması tavsiye edilmez.Önce takımlar " Vurucu" ve " Tutucu " olmak üzere oyuna başlanır.Vurucu takımdan topa vuracak kişinin 3 kere vurma hakkı vardır, yalnız bu haklar topa ıska geçince kullanılır, 3 kere topa ıska geçen kişinin vuruş hakkı geçer.Eğer vurucu topa vurursa, koşmaya başlar ve daha önceden belirlene çizgiye kadar koşması gerekir, tutucu takım eğer topu havada yakalarsa oyun el değiştirir,karşı takım "vurucu" olur, yada topu yakalayıp koşan kişiyi vururlarsa yine el değişir.Eğer vurucu yakalanmadan çizgiyi geçerse orada bekler ve ondan sonraki vurucu topa vurur,çizgiyi geçen vurucunun tekrar takımının yanına dönmesi gerekdiğinden uygun anı bekleyip yakalanmadan geri takımının yanına dönmesi gerekir ,ve böylece oyun sürüp gider,oyunun belli bir süresi yoktur, oyuncular tarafından ne zaman istenilirse oyun bırakılır.

* Danacı: Vurucuların topa vurması için topu atan kişi ( Oyundaki sabit kişi, Danacının her 2 takımdan,da 1,er kere danacı hakkı adı altında topa vurma hakkı vardır. )

* Vurucu: Danacının attığı topa vuran kişi ( Her vurucunun 3 kez vurma hakkı vardır )

* Yayma: Danacının topu vurucuya yavaş ve düzgün bir şekilde atması


AşIk Oyunu:

Anadolu’nun birçok yerinde iletişim araçlarının ( televizyon, radio, uydu, gazete vb. ) bulunmadığı ya da yaygın olmadığı zamanlarda köylerde gençler iş zamanlarının dışında birtakım etkinlikler organize ederlerdi. Gençlerin buluşma yerleri ( özellikle erkekler ) genellikle köy merkezindeki damlardır. ( Bunun yanında gençler; düğünler, cenaze, Abdal Musa etkinlikleri vb durumlarda da bir araya gelirler ). Damlardaki bu buluşmalarda gençler konuşma fırsatı ve oyun oynama imkanı bulmaktadırlar. Bu oyunların içinde aşık oyunun ayrı bir önemi vardır. Aşık bir çeşit kemiktir (bakınız fotoğraf 1). Aşığın bulunması zordur. Çünkü canlı bir hayvanın kesilmesi ya da ölmesi gerekmektedir. O yörede küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar ailelerin geçim kaynağı olduğu için kolay kolay kesilmez. Dolayısıyla aşık oyununda kazanan kişinin prestiji artmaktadır. Aşık oyunun yanında çocuklar çalma topu,da oynamaktadırlar.

Aşık; küçükbaş hayvanların ya da büyükbaş hayvanın arka ayaklarının eklem yerlerinden elde edilir. Bu oyun köyümüzde daha çok kışın oynanmaktadır. Aşıkların iri olanları seçilerek ağırlaştırmak için orta yerine kurşun dökülür. Aşıklar, çeşitli kök boyalarıyla boyanır. Oyunculardan her biri birer aşığı sıraya dizer. ( Günümüzde çocukların bilyelerle oynadıkları oyuna benzer ) Belli bir uzaklıkta çizilen çizgiden sırasıyla herkes dizilen aşıklara elindeki kurşun dökülmüş aşıkları atarak vurmaya çalışır. Bunun yanında yerdeki aşıkları vurmak için lök[C1] de kullanılır. Vurulan aşığın kazanılması için dizilen yerden üç ayak gitmesi esastır. Bu şekilde oyun devam eder. Aşık kemiğiyle oynanan farklı oyunlar da mevcuttur.


www.odekkoyu.com

ulaş örenlice köyü oyunları

04-Tarihi Kökenli Oyunlar

Abdurrahman halayı: Sivas’ın hemen hemen bütün yörelerinde oynanmakta olan ve Abdurrahman Çelebi ismindeki bir kahramanın bir savaşta yapmış olduğu kahramanlıklarını sembolize ederek anlatmaktadır. Abdurrahman Çelebi yiğit bir beydir ve katılmış olduğu bir savaşta tek başına kalır ve düşman tarafından da etrafı çepe çevre sarılır. Abdurrahman Çelebi ise etrafını saran bu düşmanın çemberini kırarak kurtulmaya çalışır. İşte oyun bu kahramanlık olayını ritmik hareketler ve figürlerle anlatmaktadır. Üç kısımdan oluşan bu halay Ulaş ve yöresinde de oldukça çokca oynanır ve beğeniyle de izlenmektedir.

Oyuncular bir hilal biçiminde dizilirler. Birinci bölümde sağ sol tarafa düzenli bir şekilde gidip gelinir. Ve dönerek de aynı hareketler tekrarlanmaktadır. Daha sonra da oyunun ikinci bölümüne geçilir. İkinci kısımdaki hareketler gittikçe sertleşir ve müzik ritmiyle birlikte hareketler sertleşir ve keskinleşir. Eller omuz hizasına kaldırılır. Sonra da kaldırılan kollar sertçe indirilir ve eller sallanır. Sonra da bu sertlilik ve keskin ritmik hareketler ayaklara geçer ve ayaklar da şiddetli bir şekilde yere vurulur. Sonra da oyun çömelerek devam ettirilir.

Sinsin Oyunu: Genelde de sinsin oyununun havası Kızık havasıdır. Kızık havası ise Kızıklar’ın (Kınık boyunun bir koludur) Kızık halayının kırık bir havasıdır. Genelde sinsin oyununun bu havası Sivas yöresinin hemen hemen her yerinden çalınmakta ve oynanmaktadır. Bu hava Yozgatta da çalınmaktadır. Ayrıca bazı yörelerde ise Dodurga pehlivan havası da çalınmakta ve hem sinsin oyunu olmakta ve hem de güreş tutulmaktadır.

Tura Oyunu: Bilindiği gibi bu oyunda eski Türklerce bilinen ve severek oynanan tarihi(milli)oyunlardan birisidir. Yöremizde de eskisi kadar oynanmasa da bazı yörelerimizde hala oynanmaktadır. Tura oyunu Davul-Zurna eşliğinde oynanan ve Kızık havası çalınarak oynanmaktadır.

At Yarışları: Bilindiği gibi atın ve at yarışlarının Türk tarihi içinde çok büyük yeri ve önemi vardır. At savaşlarda kullanılan ve gerektiğinde de etinden hatta sütünden bile faydalanılan bir hayvandı. Bu yüzdendir ki at ile Türk insanının yaşamında elbetteki çok büyük yer tutmaktadır denilebilir. Çünkü atı yeryüzünde ilk olarak ehlileştirerek onu kullanan millet Türk milleti olmuştur. At, gerektiğinde Türkün başına gelebilecek herhangi bir tehlikeyi bile sezerek ona haber veren ve yardım eden sadık bir dost, ve vefalı bir arkadaştır. Mesela Köroğlu Destanında (Azeri Rivayetinde) “Atdır yiğidin yoldaşı. Bir dev at yiğidin gücü kuvveti” diyerek; “Atın, yiğidin yoldaşı ve onun gücü ve kuvvetidir. ”denilmektedir. At, kahramanını savaşta bile yalnız bırakmaz, sahibi ölse bile onu gelerek kendi eline haber bile verir. Abakan Türklerinin Destanı (Karta ga mergen) nında atın sahibini bile bile diriltme teşebbüslerine bile girişir. At kuyruğu, Eski Türk inanış ve geleneklerinde büyük bir yer tutmaktaydı. At, yiğitlerin ikinci nikahlı karısı gibi sayılırdı. Bunun içinde savaşa giden yiğitler, atlarının kuyruklarını keser ve mızraklarının uçlarına da asarlardı.

Cirit Oyunu: Ulaş ilçesi ve yörelerinde oynanan ve kökeni tarihi olan milli oyunlarımızdan birisi de cirit oyunudur. Cirit oyunu eskiden başta düğünler olmak üzere ve diğer eğlencelerde ve toplantı zamanlarında, bayramlarda en çok oynanan oyunlardan birisiydi. Günümüzde ise bu milli oyunumuz hemen hemen unutulmuş durumdadır. Eskiden köyler arasında cirit oyunuyla birlikte güreş başta olmak üzere diğer milli oyunlarımız oynanır ve bunlar için özel yarışmalar düzenlenirdi

Hıd(z)ırellez Bayramı: Hızır Bayramı ise Mart dokuzu(22 Mart gününde)nda yapılan Nevruz Bayramından daha sonra yapılmaktadır. Bunun tarihi ise 6 Mayıs günüdür. Halk arasında bilinen sayılı günlerden Berdül aceze(Kocakarı Fırtınası)den sonra yapılmaktadır. Yani 6 Mayıs günü yapılır. Bu gün ise, Hızırellez(Hızır elyas)günüdür. Hızır, “ateşi” temsil ederken, Ellez(İlyas)de suyu temsil etmektedir. Hızırellez günü halkımız arasında şöyle algılanmakta veya inanmaktadırlar: Hızır peygamber ile Elyas peygamberin buluştuğu gündür. Aslında bu inanış dinsel kaynaklıdır. Hemen hemen her ulusa ait buna benzer mitolojik bir anlatı vardır. Müslümanlar arasında dolayısıyla Türk ulusunun bu konudaki inanışı Kur’an kaynaklıdır. Kehif (mağara)suresinin 59-75. Ayeti kerimelerinde Musa peygamber ile Allah’ın kendisine ilim ve hikmet verdiği bir genç(Hızır) biraraya gelerek seyahat ederler ve bir su kenarında birleşirler. Bir başka dayanağı ise yine Kur’anı kerimde Saffat suresinin 129-130. Ayeti kerimelerinde İlyas aleyhisselam’dan bahsedilmiş olmasıdır. Yöremizde Hızır-ilyas gününde bir takım eğlenceler düzenlenerek çeşitli şenlikler yapılır, değişik oyunlar oynanırdı. Günümüzde ise bu tarihi gelenek hemen hemen unutulmuştur.

Nevruz Bayramı: Halk arasındaki takvim ile resmi takvim arasında bir takım farklılıklar mevcuttur. Halk arasında 30 Ocak ile 22 Mart arasındaki günlere hamsin, Arapça bir kelimedir, “elli gün” demektir. Örneğin; halkın kullandığı ve “Baba-Dede hesabı” adını verdiği bu takvim resmi takvime göre 13 günlük bir fark vardır. Halkın takvimi resmi takvimin her zaman 13 gün gerisinde takip eder. Bir misal vermek gerekirse diyelim ki resmi (miladi) takvimde takvim yaprağı 13 Martı gösteriyorsa; o gün halkın takvimine göre, tarih bir marttır. Yani Mart ayının ilk günüdür. Yöremizde önemli sayılan bir gün vardır ki bugün de Mart dokuzu’dur. Çünkü babadede hesabına göre hem Mart dozunda belirli bir fırtına olur. Hemde yeni yılın başlangıcıdır. Eski hesaba göre Mart dokuzu iken resmi takvimlerde: 13922 Mart gününe tesadüf etmektedir. Bu tarih ise Eski Türklerle bugünkü İranlılarda yeni yıl başlangıcıdır. Yani “Nevruz Günüdür. Bu kelime anlam olarak “Yeni Gün” manasına gelmektedir. Fakat yılbaşı anlamında kullanılır olmuştur. Aynı zamanda bugün Koç Burcuna Güneş’in girdiği tarihtir.

05-Diğer Oyunlar

Deve Oyunu: Oyun kapalı yerde oynanır. Oyunculardan biri deve yapılır. Üzerine kilim, halı gibi şeyler örtülür. Diğer taraftan karasaban eneği(enek,karasabanın elle tutulan ve toprağa batan kısımdır. ) çeşitli renklerde bezlerle, baş örtüleriyle sarılarak deve boynu yapılır. Baş kısmı daha kabaca sarılarak devenin başı oluşturulur. Deve boynu deve olan oyuncunun göğüs kısmına bağlanır. Deve tamamlanmıştır. Deve olan oyuncu seyirciler arasında dolaşmaya başlarken seyircilerde onun yürüyüşüne ve görünüşüne hareketlerine bakarak gülerler.

Cirit Oyunu: oyuncu sayısı tektir. Kapalı yerde oynanır. Uysal bir köpek getirilir. Üzerine bir çul parçası atılır. Ağzına ağaçtan yapılmış gem verilir ve ön ayaklarından birine ip bağlanır. Oyuncu elinden bir sopa ile köpeğe biner. Gemi eline alır. Köpeğin ayağına bağlı ipi ise bir yerine tutturur. Oyuncu sırtına bindiği bir köpekle oda içinde hızlı hızlı koşturur ve elindeki sopayı cirit gibi fırlatır. Köpeği durdurmadan gemi kullanır. Arada köpeği durdurduktan sonra köpeğin ön ayağına bağlı ipi çeker. İpin çekilmesiyle köpek ayağını yukarı kaldırır. Böylece oyuncu atın deşinmesini (şahlanışını) taklit eder.

Güreş Oyunu:Oyuna davulcu ve ikinci bir kişi katılır. Oyun oda içinde oynanır. Ortaya bir kilim serilerek üzerine bir yastık konulur. Davulcu:

Eheeey ağalar. .Şimdi güreşimiz başlıyor. Başa bir toklu.

İkinci oyuncu soyunur ki bu oyuncu daha ziyade güreşten az çok anlayan güreş oyunları bilen kişilerden olur. Güreşçi soyunduktan sonra davulcu davulunu çalmaya başlar. Güreşçi meydana gelir. Ortalıkta perdah yaptıktan sonra kilimin üzerindeki yüz yastıkla güreşmeye başlar. Hareketleri sanki karşısındakini de gerçek güreşçiyle güreşiyormuş gibi tabiidir. Güreşçi yastıkla güreşirken bildiği bütün oyunları gösterir. Oyunları bittikten sonra kendi alta yatar ve yastığı üzerine alır ve böylece kural gereği yine kendi yenilmiş sayılır ve toklu kalır.

Gür-gür Oyunu: Oyun açık yerde oynanır. Oyuncu sayısı belli değildir. Oyuna katılanlar kendi aralarında anlaşarak oyuna muhtaç kişiyi seçerler. Bu kişinin oynanacak oyunda hiç haberi olmaz. Diğer oyuncular ellerine çamur ya da siyah boyaları ellerine sürerek ve ellerini saklayarak oyunculardan birinin işaretiyle seçtikleri kişiye doğru harekete geçerler. Oyunculardan biri:

-“Gür” diye bağırır hep birden seçilen kişiye doğru hızla koşarak gelirler. Oyuncu tekrar bağırır:

-“Sür”

Bunu üzerine oyuncularla ellerinde saklı çamura ise, ya da siyah boyayı o kişinin yüzüne sürerek kaçarlar. Kimsenin beklemediği oyunculardan başka kimsenin bilmediği bu durum karşısında orada bulunanlar yüzün çamur, is ya da boya sürülen kişiye bakarak gülerler.

Sarımsak Oyunu: Oyun bir oda içinde oynanır. Sarımsak satıcısı rolünü üstlenen bir kişi olarak odaya girerek:

-Komşular atım, öküzüm öldü, kendime bir koşu alacağım. Elimde(. )kilo sarımsak var. Satacağım. Alırsanız bende bu parayla koşu alırım.

Bunun üzerine baştan başlanarak oda da bulunanlara sarımsak satılır. Toplanan para satıcıya verilir, oda kendine koşu alır.

Canbuluş Oyunu: Bu oyun “kış yarısı eğlencesinin bir başka çeşididir. Oyun Ocak ayının içinde her yıl aynı günde olmak üzere oynanır. Çünkü köylü kuzuların bu günde annelerinin karnında canlanır. 9-10 genç bir araya gelerek oyunu oynar. Ocak ayının 15 inde köyün çobanları ve 9–10 genç birleşirler. Gençlerden 5-6 sı kadın elbiseleri giyer başlarına yemeni örterler. Oyunculardan biri “Canbuluş” olur. Canbuluşun sırtına kambur yapılır, kendirden sakal takılır, başına şapka olarak el leğeni konulur ve eski elbiseler giydirilir. Ayrıca elbisenin birkaç yerine donguldak (koyunların boynuna takılan küçük çan) asılır. Canbuluş, gençler ve kadın elbisesi giymiş olanlar hep birlikte köyün ilk evinin önüne gelirler. Canbuluş kapıyı çalar ve ev sahibi dışarı çıkıp sırar:

-“Ne istiyon”?

-“10 batman yağ, beş külek bulgur, bir batman tuz,” der ve donguldaklarını sallayarak kendini yere atar ölü numarası yapar. Bunun üzerine conguluşla gezenler onun başına birikerek ağlaşırlar:

“Elem elem ektiğim

Çayır çimen söktüğüm

Ne yatıyon burada

Başına su döktüğüm”

Bunun üzerine ev sahibi canbuluş’a töre olarak para,yağ,bulgur gibi şeyler verir. Töresini alan conguluş ve beraberindekiler oradan başka bir eve giderler. Bütün köy evleri böylece dolaşıldıktan sonra toplanan bulgur ve yağla pilav yapılır para ile de yine oyuna katılanlar yitecek şeyler alınır.

Berber Oyunu:Oyun kapalı yerde oynanır. Bir kişi berber olur. El leğenine su doldurarak içeri girer. Elindeki ateş maşasını el leğenindeki suya batırarak içeride bulunanların hepsini traş eder.

Çarık Oyunu:Oyun kapalı yerde oynanır. Oyuna başlanacağında hiçbir kimse içeriden dışarı çıkamaz, dışarıdakilerde içeri giremez. Oyun ev bir çarığa ip takarak suya batırır ve ıslak çarığı içeride bulunanların kafası üstünde tutarak:

-“Şakül (çekül) tutuyorum” der. Çarığın yüzlerine değmemesi için sağa sola eğilenler olduğunda oyuncu elindeki değnekle:

-“Vay benim vay sırtım” diyerek sakınanların sırtlarına vurur. Oyun böylece belli bir süreye kadar devam eder.

06-Çocuk Oyunları

Oyunun ne zaman başladığı ve nasıl geliştiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak oyunun insanlık tarihi kadar eski olduğundan şüphe yoktur. Bilim adamlarına göre yeryüzünde oyun ilk olarak taklitle başlamıştır. Oyun, insanlardaki güçlü gördüğü olayları veya varlıklardaki özellikleri taklit etmekle başlamıştır. Bu insanın mücadele etme arzusu ve çevreye uyum sağlama içgüdüsünden kaynaklanmıştır. Çevreyi taklit etmek isteği hayvanlarda da vardır. İnsanlar, meydana getirmiş oldukları oyunları zaman içerisinde bir uğraş, bir güç gösterisi, bir yarışma aracı haline getirmişlerdir. Bu anlayış ve düşünce içerisinde de çeşitli yarışmaları sportif faaliyetler ortaya çıkmıştır. Oyunlarda görülen çeşitli figürler, jest ve mimikler, duruş ve hareketler, çıkarılan sesler, ortaklaşa yapılan hamle ve hareketlerin birlikteliği oyunun sosyal bir olgu halinde zuhur ettiğini göstermesi bakımından önemlidir. Çeşitli törenlerde, bayramlarda, yıldönümlerinde, düğünlerde, asker uğurlamalarda, çeşitli mevsimlerde düzenlenen şenliklerde, her hangi bir başarının ardında oluşan sevinin yaşanmasında gerçekleştirilen gruplar halindeki davranışların büyük çoğunluğu oyunlardan ibarettir. Bu yüzden oyunlar, hem fiziksel, hem soyolojik açıdan hem de psikolojik açıdan incelenebilecek kadar sosyal yapı araçlarından birisidir. Bu yönüyle oyunlar, insan topluluklarının meydana getirdiği kültürünün bir parçasıdır. Oyunlar, toplumdan topluma değişiklik arzedebilmektedir. Kültür farklılıkları, toplumlara ait oyunların da değişik ve çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmasına neden olmuştur. Folklorumuzu meydana getiren bir çok halk kültürü bulunmaktadır. Folklorumuzu meydana getiren kültürel mirasımızdan birisi de çocuk oyunlarımızdır.

Çocuk Oyunları, çocukların dikkatini, ruhsal gelişimini, çevreyle olan ilişkilerini biçimlendirerek, geleceğe yönlendirmesi bakımından çok etkilidir. Oyunlar aynı zamanda çocukların kas ve beden gelişmesine de yardımcı olmaktadır.

Oyunlar bir çocuğun hem bedenen ve hem de ruh ve zeka bakımından gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Birtakım kuralları olması sebebiyle çocukların kurallara uyması kabiliyetlerini artırır. Hareketli olan oyunlar sayesinde de atik olmayı ve çevikliği sağlar. Ani kararlar verme yeteneğini kazandırır. Tek başına kararlar almayı öğretir. Oyunlar çocuğun iradesinin güçlenmesine yardımcı olur.

Çocuklar, kendilerine deneyim kazandıran öğrenimini belirleyen hayvanlar, evler, sokaklar, taşıtlar, oyuncaklar, kitaplar gibi fiziksel çevrenin etkisinde kaldıkları gibi, aynı zamanda içinde bulunduğu çevrenin (toplumun) eğitsel, dinsel veya eğlendirme amaçlı örgütlenmelerin de etkisinde kalır.

Çocukluk dönemi insan hayatının ilk ve en belli başlı dönemlerinden birisidir. Bu nedenledir ki, çocukluk dönemine ait olan her şey en başta oyunlar olmak üzere ileriki yaşlarda etkisi olmaktadır. Bu nedenledir ki, çocukluk dönemine ait oyun veya oyuncaklar çok önemlidir. çocuklar eğlenmek için oynarlar, oynarken de öğrenirler. Koşarken, tırmanırken, kovalarken, birtakım beceriler kazanarak bu becerilerini başka alanlarda kullanmaya çalışırlar. Bu oyunların belirli kuralları olduğundan özellikle de takım halindeki oyunlar dayanışma ve yardımlaşmayı, sosyal yaşamda gerekli olan davranış biçimlerini öğretirler.

Sokak ortasında, evler arasında oynanan “ara gitti” oyunundan “misket oyunu”na, futbola kadar her oyunda mutlaka birtakım kurallar bulunur. Bu kurallar çocukların kurallarla yaşamaya alışmasını kazandırırlar. Boyalar çocukların resim yapmasına yönelmesini sağlarken, müzik aletleri, onun müziğe ilgi duymasına neden olur. Sözcük oyunları ise onun dil konusundaki becerisinin artmasını sağları. Canlandırma oyunları ise onun öğrenmesi konusundaki yeteneğini artırır. Oyunlardan bazıları dar çevrede oynanırken bazıları geniş alanlarda oynanır. Oyunlardan bazıları karmÂşık iken, bazı oyunlar basittir. Bütün bunlar çocukların bedensel olduğu kadar zihinsel yönden de gelişmesine yardımcı olur.

Çocuk oyunlarının bir kısmı açık havada oynanabildiği gibi kimileri de ev içinde oynanabilmektedir. Fakat bütün oyunların temel gayesi ise genelde yenme veya yenilme, kazanmak veya kaybetmektir.

Yöremizde oynanan oyunların birçoğu tarihi çağlardan beri oynanan oyunlardır. Genelde yöremizdeki oyunların büyük bir çoğunluğu çocukların savaşa daha küçük yaşta hazırlıklı olmalarına yöneliktir. Bazı oyunlarda takımın birisi saldırırken diğerinin karşı koymaya çalışması, savunmaya geçmesi bunu göstermektedir.

Halk ürünlerimizin bir parçası olan (halk danslarımızın haricinde) halk tarafından meydana getirilmiş, mazideki hayatla bugünü yarına bağlayarak sosyal öbekleşmeyi kuvvetlendirecek oyunlarımızın, ilmi zihniyetten uzak müdahalelerle zamanımıza kadar gelmiş olanlarından birisi geleneksel ve yöresel “Çocuk Oyunlarımızdır. ”

Çocuk Oyunları, çocukların dikkatini, ruhsal gelişimini, çevreyle olan ilişkilerini biçimlendirerek, geleceğe yönlendirmesi bakımından çok etkilidir. Oyunlar aynı zamanda çocukların kas ve beden gelişmesine de yardımcı olmaktadır.

Erkek Çocukların Oynadıkları Oyunlar:

Çelik-Çomak Âşık, birdir bir, Metlik, Kayış oyunu, Ay gördüm Allah oyunu, Citti bitti, Anan eğri, sürenke, Kale devirmece, Ara gitti, Gizlen pöçük, çelik-çomak, Âşık oyunu, gibi oyunlar oynanıyordu. Hot, Fot (Karacalar), düz eşek, çizgi oyunu, saklambaç, can buluş, karga sekmeci, Ebe bakır, Gömme çelik, Yüzük Turası, Kayış turası, Âşık, çatal kavak, saklambaç, çotunun eşeği, gömme çelik, hoplamaç, eneke, anan eğri, dana keç” Çelik-çomak oyunu, artırmaç (Uzun atlama), birdir bir, kemik atmaca (karanlıkta kemiği atıp bulmaya çalışıyorlar. Kemiği bulan kazanıyor.) Tona bir oyunu, Sekimeç, Saklambak, gibi oyunları oynamaktaydı.

Cüz oyunu (Üç Taş), İp atlama, Beş taş oyunu, Sal taşı, Bezirgancı başı, Kale oyunu, Kayış oyunu, Battal Baba oyunu, Yer boncuk, Gök boncuk, Üşüdüm oyunu, Âşık oyunu, Kör ebe oyunu, Söbe oyunu, Saklambaç oyunu, Çile oyunu, El el üstünde, Gavur kalesi, Çelik oyunu Ara getti oyunu, Misket oyunu, Esir oyunu, Futbol, Voleybol, Pin pon.

Kız Çocuklarının Oynadıkları Oyunlar:

Cüz oyunu, İp atlama, Beş taş oyunu, Bezirgancı başı, El el üstünde, Mendil kapmaca, Kör ebe oyunu, Söbe oyunu, Saklambaç oyunu, Üşüdüm oyunu, Kovalanbaç, Çizgi, Köşe kapmaca, Yumurta oyunu, Ebe bakır, Çatalkavak, Ara gitti, Birdirbir, Sürenke Oyunu: Çocuklar arasında eskiden “Nal bir, nırh iki, on iki, on üç. . . ”, veya “Naldırnaç, kıldırgıç, kırküç. . . . ”gibi tekerlemeler söylenerek oynanan oyun türüdür.

Çız, Kale, Baş, Talar, Gızdiyh, Sultan, Dâire Lebbiyh, Güvercin Taklası; Çüş Bindim Çüriye, Gizlenpaç, Zoza, Çilli Ağacı, Uzatma, Yessir, Yeddi Yerin Kısırı, Birdir bir, Mendil Kapması,

Fincan Oyunu: Yirmi iki kişi oynar. On birer kişilik iki gurup oluşturulur. Oyun için kalbur, sofra tahtası, 9 fincan, 1 yüzük ve 1 tülbent gereklidir. Gurupların sıralanışı: Orta yere bir sofra tahtası konur. Kalbur, tülbentle kapatılır. Seyircilerden birine iki fincan ve bir yüzük verilir; dışarıda yüzüğü bu fincanlardan birine saklaması istenir. Yüzük, saklı olan içeri getirilip oyunculara tutulur. Yüzüğü bulan gurup yüzük saklama hakkını elde eder. Oynanışı: 9 fincan kalburun üzerine arzu edilen şekilde, kapalı olarak dizilir. Oyunculardan biri veya birkaçı, dışarıda yüzüğü fincanlardan birinin altına saklayıp içeri gelir. Fincanın bulunmaması, jest ve mimiklerden belli olunmaması için, kabiliyetli bir kişinin saklaması daha uygundur. Kalbur sofra tahtasının üzerine konur. Rakip oyuncular kalburun etrafına halka olur. Fincanlardan 5’i arayan, 4’ü saklayan gurubun hakkıdır.

Yüzüğü arayanlar, birbirleri ile anlaşarak yüzüğü arayabilir. Birisi, “Bu mana (bana” derse, yüzük arayan taraf bir hakkını kullanmış olur. Şayet bulursa, gurubu bir sayı kazanır. “Bu sana” deyip kaldırdığı zaman yüzük bulunursa, yüzüğü bulduğu halde “cana” dediği için kazanamaz. O sırada yüzüğü saklayan taraftan birisi fincanı kaldıran şahsı kastederek arkadaşlarına;

- “Bu ne iti?”

der. Arkadaşları da:

- “Su iti. ”

diye cevap verir. Hep bir ağızdan;

- “Bırak gitsin, bu iti. ”

deyip şu Türküyü söylerler:

Dam üstünde tilki gezer

Tavukların bağrın ezer

Boş fincandan ile sezer

Vah vah zavallım zavallım

Tarladan koştum tapanı

Gelir kapanı kapanı

S. . tiğimin yal kapanı

Vah vah zavallım zavallım.

Yüzük bulunmazsa, saklayan gurup bir oyun kazanır. Bu arada, saklayan gurubun sayı durumu iyi ise karşı grubun moralini bozmak için fincanları boş getirerek onları boşu boşuna heyecanlandırabilir. Bu oyun sayılmaz, tekrar saklanır.

Yedinci oyunu hangi grup önce alırsa, fincana kül doldurup rakip oyunculardan birine; “Pıt pıt, İstanbul, Harput” dedirtilir. Söyleyen oyuncunun eli yüzü kül içinde kalır.

On dördüncü oyuna kim Ulaşırsa:

- “Bunların muhtarı yok. ”

diye fincanın altı islenip birisinin alnına vurulur.

Yirmi bir oyunu kazanan galip olur. Hep bir ağızdan şu Türkü söylenir:

Yerise yerise

Yağ üstünde yürürse

Ehmet buraya gelirse

Gelir amma nazlanır

Bazan bir horozlanır

Koltuğuna karpuz gizlenir

Maskarayı maskarayı

Sırası da geldi bas karayı

İsmi geçen şahıs eğilir. Galip taraf, bu şahsın boğazına bir kemer takıp muhtar kabul edilen oyuncunun alnındaki mührü (isi) yalatmak ister. O da:

- “Oşt kiri! Bu it acından gebermiş!”

diyerek kemeri çeker, yalamasında güçlük çıkartır.

Galip taraf yenilen guruba şu cezâları da verir:

Oyuncular taş kabul edilerek kare şeklinde üstüste istif edilir. Buna “Kenef (tuvalet) yapma” denir. Oyunculardan biri, biraz eğri veya dışa kaymış ise;

- “Şu taşı gırah (kıralım). ”

deyip tahta, sopa gibi eşya ile vururlar.

Yenilen oyuncularla çatı yapılır. Oyuncular lata gibi yanyana yatırılır. Birbirlerine yapışmadığı zaman;

- “Tahtalar birbirine uymamış. ”

diye sofra tahtasını rende olarak kullanıp sağından solunda sertçe yontarlar.

Verilen cezalar mutlaka uygulanır; cezâdan kaçma kural dışıdır.

Buğday Satma Oyunu: Düğün odasında bulunan bütün davetliler tarafından oynanır. Herkese 5-10-15-20-25-30. şeklinde numara verilir.

Oynanışı: Oyunu tecrübeli ve zeki bir kişi yönetir. Hakem -meselâ- 20 numaralı oyuncuyu kaldırır. Aralarında şu konuşma geçer:

- “20!” (Bu oyuncu ayağa kalkar. )

- “Efendim. ”

- “Buğdayı sattın mı?”

- “Sattım. ”

- “Kaça?”

- “35’e. !. . ”

O zaman 35 numaralı oyuncu kalkar. Onunla da aynı diyalog sürdürülür. Daha önce söylenen numara ile olmayan bir numarayı söyleyen kişi, oyun dışı kalır. Sona kalan oyuncu, oyunu kazanmış olur. Sonuçta, oyunu kazanan şahıs kaybedenlerin herbirinden tarak, kalem, mendil v. s. gibi eşyalar alır, bir yere hepsini saklar. Onlar görmeden eşyaların içinden biri alır;

- “Elimdekinin sahibi ne yapsın?” diye cemaate sorar. Onlar da:

- “Bir Türkü söylesin. ”

- “Eşek gibi anırsın. ”

- “Üstündekileri soyunsun. ”

- “İnek gibi bögürsün. ”

tarzında cevaplar verir. Bunlardan biri uygulattırılır.

Arı Sağma Oyunu: Üç kişi ile oynanır. Oyuncu düzeni: Ortada bir kişi durur. Sağında ve solundaki oyuncuların ayaklarına basar. Kenardaki oyuncuların ayakları, açık açık durumdadır. Bir elleri ebenin arkasında iken, diğer elleri ile eğilip kime vuracağını belli etmeden aniden solundaki veya sağındaki oyuncunun eline avuç içi ile vurur, hemen eğilir. Gayesi, vurulan oyuncunun, aşındaki şapkayı düşürmemesidir. Şayet, eline vurulan oyuncu ayaklarını yerden kaldırmadan ebenin şapkasını düşürürse kendisi ortaya geçer.

Topçu Oyunu: Dokuz kişi ile oynanır. Oyuncu düzeni: Bir kişi gönüllü olarak diğer oyuncuları göremeyecek şekilde yatar. Bunun sağ ve sol tarafına diz üstü üçer kişi (çavuş, onbaşı, nefer) dizilir. Ellerinde kemer vardır. baş tarafta komutan, ayak kısmında ise elinde bir yastıkla topçu bulunur. Topçu ayaktadır. Oynanışı: Hakem, acele acele komut verir.

- Sağdan çavuş!

- Soldan nefer!

- Sağdan nefer!

ilgili şahıs kemeriyle yatan şahsa hızlıca vurur. Vuramayan veya yanlış vuran ebe olur. Komutan, bu arada, topçuya da:

- Bombarduman ateş!

diyerek komut verir. Topçu elindeki seki yastığını bütün kuvvetiyle ebenin sırtına vurur. Tabii, yanılırsa topçu da ebe olarak yatar.

Kemter Turası Oyunu: İki gurup oyuncu tarafından oynanır. Yazıtura atılarak hangi gurubun altta kalacağı belirlenir. Oyuncular, kemerlerini çıkarıp ucuca ekler. Oynanışı: Birinci gurup oyuncuları, dâire şeklinde, ayakta birbirlerinin omuzlarından tutarak durur. Tecrübeli birisi, orta yerde, eline kemeri alıp diğer grubun saldırısına karşı kendi arkadaşlarını korumaya çalışır.

Âşık Oyunu: Koyun ve keçinin arka diz kapağından çıkan Âşıklarla iyi havalarda oynanan oyunlardır. Bunlardan koç ve tekelerin Âşıkları oyuncunun kullandığı (sakka) Âşıktır.

Âşıkların duruşlarına göre adları:

Alçı (veya) kazak : Aşığın kulağa benzeyen kısmı

Tohan : Aşığın düz kısmı (Alçının zıt tarafı)

Bök : Aşığın tümsek kısmı

Cik: Aşığın çukur kısmı

Oyunları genellikle 6-15 yaş gurubu oynar. Oyuna başlarken Âşık atan şu sözü söyler: “Aş sakkaları teper tokuş değmeleri menim. ”Sebebi; taşa, çöpe, ayağa değdiği zaman, karşı taraf aşığı almak için herhangi bir hak iddia etmemesidir. Oyunlar en az iki kişi ile oynanır. Âşıklar kumaş boyası ile renklendirildiği gibi kaynar suya bırakılıp epey bekletilerek krem renginde de Âşıklar elde edilir. Bu muamelenin bir faydası daha vardır ki; aşığı sağlamlaştırır. Bu Âşıklara “Kursa Âşık” denir. Boyalı Âşık diğerlerine nazaran iki üç misli daha kıymetlidir. Sakka aşığın çukur kısmına, istenilen şeklin gelmesi için kurşun dökülür. Ayrıca Âşık, bazı yerlerinden delinir ve buralara da kurşun dökülür. Kurşun yerine mum ve karasakız yapıştırıldığı da olur. Sakkanın iyi konması için alçı ve tohan kısmı aşındırılır. Fakat, fazla aşındırılmış Âşıkları rakip oyuncular, oyuna katmayabilir. Sakkanın iyi konması için etrafına tel sarıldığı da olur. Âşıklar, 15-20 yıl önce sedef düğme, yumurta (dört Âşık karşılığı) ve para karşılığı bir başkasına verilirdi. Şu sıralar aşığın tanesi 5 TL. ’dır. sakkalar özelliğine göre 3-5, hatta 10 Âşık değerindedir.

Âşıkla fala bakıldığı da olur. Şöyleki: “Falan gelecekse (mesela “Alçı”) gelsin. ”Denir. Herkes bu şekilde istikbali araştırabilir. Bunun yanında Âşıkla kumar da oynanır. Bu, ceviz, yumurta veya karşılığı olur. Kumar 2-15 kişi tarafından oynanır. Sağ baştan sola doğru şahıslar bir sofra tahtasının üzerine Âşıkları atar. İki sakka, cikler birbirine yapışık olarak tutulur. Birinci şahıs, yanındakinden başlamak suretiyle sıra ile herkesle tek tek oynar. Atmadan evvel rakibi, mesela; “Denem üçer. ”der. Bu söz; “Elimde sakladığım Âşıklardan tanesi başına üç ceviz. ” Manasına gelir. Aşığı atan “Artırma yok. ” derse, artırılmaz. Oyunda kazanma veya kaybetme durumu şu şekildedir: Tohan + alçı, bök + cik + tohan “Kırık” demektir. yani, atan kaybeder. Bök + tohan, cik + alçı, tohan + tohan, alçı + alçı “Sağ” demektir. Yani, atan kazanır. Cik + bök “Boş” demektir. Âşıklar böyle gelirse şahıslar atma hakkını kaybeder, yanındakine verir. Atan adam; “Kon Âşık!” der, göğsüne sertçe vurduktan sonra atar.

Âşık oyunları ile ilgili bazı kelimeler:

Sakka : Koç ve teke aşığı (Sıvas’ta “Eneke” denir. )

Humar : Sakkanın başka ismi

Kurs : Kaynamakta olan suya bırakılarak sağlamlaştırılan Âşık

Mimik : Aşığın yere bozuk olarak düşmesi. Bu durumda oyuncu aşığını şökür, o şekilde ilk yerine kor.

Sökümek : Aşığı alçı veya tohan olarak kondurmaya çalışmak

Çulgur : Oyuncuların Âşık kaptırmamak veya dışarıdan gelen birinin Âşık almak için söylediği söz. Bu, şu şekilde olur: Âşık oynamakta olan çocukları gören birisi, onların oyunun heyecanına kapılmalarını fırsat bilip sesiz ve hızlı olarak yanlarına gider, “Çulgur” derse; yerdeki bütün Âşıkları alır. Bu bir kâide olduğu için oyuncular itiraz etmez. Şayet oyunculardan birisi görür ve ondan evvel “Çulgur” derse: bütün Âşıkları kurtarmış olur. Çık (Çık oyununda): Dâire dışı düşen Âşık. Öncü : İlk atışı yapan oyuncu

Ulaş ilçesinde (Acıyurt köyü) Âşık Oyunu çeşitleri: Acıyurt Köyü’nde oynanan başlıca Âşık oyunları Çız, Kale, Baş, Talar, Gızdiyh, Sultan, Dâire’dir.

Çız Oyunu: Oyuncuların sıralanması: Herkes sakkasını A’dan B’ye atar. Oyuncu isterse, kendisinden önceki oyuncunun sakkasını B’den çıkartmaya çalışır. Gayesi, onu sonuncu yapmaktır. Başaramazsa, kendisi çık olur; daâire dışına düşünlerle aynı muâmeleye tabi tutulur. B’deki Âşıkların sahiplerinden A’ya en uzak olanı I. , diğeri II. olarak sıralanır. Oyuncu sayısı fazla olup daire dışına atanlar ise, sakkaları oyunculardan biri tarafından el ile atılarak sıralamaya girer. Kimin sakkası önce konarsa (Talar veya alçı) o önce sıralamaya girer.

Oynanışı: En az iki oyuncu tarafından oynanır. I., B’nin en yakın noktasından dizili Âşıklara sakkasını atar. Aşığı vurup üç ayak uzaklaştırırsa, o aşığı alır. Bu oyuncu isterse Âşıklara atmaya devam eder; isterse bir yere aşığını şökür. Başlangıçta Âşıklara vuramazsa, sakkasının durduğu yerde kalır. Şayet vururda sakkası konarsa, kendisini takip eden oyuncu mecburen sakkaya atış yapar. Vurursa oyununu bitirip bütün Âşıkları alır. Vuramazsa, diğer oyuncu aynısını uygular. Böyle bir durum yoksa, oyuncular sıra ile B’den atışını yapar. I. oyuncu için geçerli olanlardiğerleri için de aynıdır. Şayet, oyuncuların hiçbiri yerdeki Âşıkları toplamaya muvaffak olamazsa, oyuncuların hepsi sakkalarını şökür. Sakkalardan biri şöküyünceye kadar uğraşılır. Oyuncular, şöküyen sakkalara atış yapar. Kim vurursa Âşıkların hepsini alır. Aşığın şökümesi için oyuncu, ayağı ile yeri düzeltir; içten bir söz ile; “Kon Âşık!” der.

Kale Oyunu: Oyuncuların sıralanışı: Sakkalar bir kişi tarafından toplanır. Bu oyuncu, sakkaları avucunda sallar, yere atar. Kimin aşığı konarsa, ilk sırayı alır. Şayet birden fazla Âşık konarsa, atış tekrarlanır. Birkaç defa aynı muamele yapılarak sıralama tayin edilir. Bu oyunda sona kalan oyuncu daha avantajlıdır. Oynanışı: İki kişinin oynadığını farzedelim. Oyuncular eşit sayıda Âşıkla oyuna katılır. Âşıklar kale gibi üstüste istif edilir. I. oyuncu kaleden ileride bir yer seçer; sakkasını şökür. Şayet, sakkası şökürse II. oyuncu onun yanına gidip mecburen sakkasını şökür. Sakkası şökürse I. oyuncunun sakkasına atış yapar, vurur ve oyunu bitirir. Aksi olursa sıra I. ’ye gelir.

Oyunun başında I. ’nin sakkası şökümezse II. oyuncu isterse kalenin dibine şökür, isterse I. ’yi oyundan çıkarmak için onun sakkasına atış yapar. Vurursa Âşıkların hepsini alır.

II. oyuncu şayet kalenin dibine şökür ve sakkası konmazsa, I. oyuncu isterse rakibinin sakkasına, isterse kaleye atışını yapar. Kaleyi bozarsa, sakkasının durduğu şekle benzeyen Âşıklardan sadece birini alır. Bu şekilde ata ata oyunu bitirebilir. Şayet, benzeyen çıkmazsa II. oyuncu rakibinin bakkasına vurmaya ve oyunu bitirmeye çalışır. Sakkayı vuramazsa, diğeri aynısı yapar. Sırası gelen oyuncu, isterse yerdeki Âşıkları toplar, sakkası ile beraber atar. Sakkasına benzeyen Âşıklardan birini alır, atmaya devam eder.

Baş Oyunu: Oyuncuların sıralanışı: Oyuncular, yanyana dizili şekilde bulunan Âşıkların yanından, ileriye sakkalarını atar. Yakına atanlar ilk sırayı alır. Oynanışı: Âşıklar, yan yana eşit miktarda dizilir. I. oyuncu çizgiden atışını yapmadan evvel II. ’ye “Hangi baş?” der. o da; “Menden (benden)” yahut “O yan” der. bu sırada II. oyuncu Âşıkların yanında durmaktadır.

I. oyuncu istenilen yere atışını yapar. Vuramazsa hak diğer oyuncuya geçer. İstenilen yerden vuran oyuncu bütün Âşıkları alır. Şayet, diğerlerinden birini vurursa söylenenin zıt yönündeki Âşıkların tamamını alır. Kalan Âşık varsa, Âşık diğer oyuncunun olur. Atan oyuncu Âşıklardan birini vurur da kımıldatırsa, yeniden atış yapar.

Başın yanındaki aşığın ismi başaltıdır.

Talar Oyunu: Oyuncuların sıralanması: Baş oyununda olduğu gibi oyuncular sıralanır.

Oynanışı: Üç oyuncunun oynadığını farzedelim. Her oyuncu eşit miktarda Âşıkla oyuna katılır. Âşıklar, bir çizgi halinde dizilir. Sıralamada, sakkasını en uzağa atan oyuna başlar. Aşığı en geride kalan oyuncu Âşıkların başında kalır. I. oyuncu atışını yapar, vuruş sonrası sakkasına benzeyen Âşıklardan (yere diktiğinden fazla olmamak kaydıyla) alır. Bilahare, yerdeki Âşıkların hepsini toplar, sakkasıyla beraber avucunda karıştırıp atar, benzerlerini alır. Kazak gelirse sıra II. oyuncuya gelir. Talar gelirse, hepsini alır. Benzerolan Âşık olmazsa sırası geçer. İlk atışta I. ve II. oyuncu vuramazsa, Âşıkları III. Oyuncu toplar, sakkasıyla beraber atar; yukarıda söylendiği gibi uygulama yapar.

Gızdik Oyunu: Oyuncuların dizilişi: Dört kişi oynar. Oyuncular bir çırpıda şu sözleri söyler: Ezzali: En sona atış yapar. (Sonuncu olan avantajlıdır. ), Sondali: III. Olarak atış yapar. Mondali: II. olarak atış yapar. Kondali: İlk atışı yapar.

Oynanışı: Kondali diyen oyuncu herhangi bir yere sakkasını atar. II. oyuncu, mecburen bunun sakkasına atış yapar. Vurursa bir aşığını alır. Vuramazsa, sıra III. ’ye gelir. Bu oyuncu diğer iki oyuncudan istediğinin sakkasını vurmaya çalışır. Başaramazsa, ezzali diyen atışını istediğinin sakkasına yapar. Bu oyuncu da başaramazsa I. oyuncu devreye girer. Yanıbaşındaki sakkaları vurmaya çalışır. Her vuruşta, her oyuncudan birer Âşık alır.

Oyuncular önceden anlaşırsa, Âşık alma yerine sakkasını vurduğu oyuncuya tokat atar veya tekme vurur. Her vuruşun adı “Gızdiyh”tir. Vuran oyuncu; “Bir gızdiyim var, iki gızdiyim var. ” der.

Sultan Oyunu: Âşıkları diker. Ortada “Sultan” adı verilen bir Âşık bulunur. Sultan, diğerlerinin aksine dikey olarak dikilir. I. oyuncu 7 adım ileriden, ortadaki sultanı hedef olarak atışını yapar. Şayet sultanı vurur 7 ayak çıkarırsa, yerdeki Âşıkların hepsini alır. Çıkaramazsa, ceza olarak yanına bir Âşık diker. Diğerlerinden birini vurur ve 3 ayak çıkarırsa onu alır. Diyelim ki, üç Âşık bozda ve bunlardan sadece birisi üç ayak çıktı. Onu alır, bunun yanında ceza olarak iki Âşık diker. Bu oyunda kim sultanı vurursa öncü olur.

Daire Oyunu: Oyuncuların sıralanışı: Oyuncular, kale oyunundaki sıralanır. Oynanışı: İstenilen taraftan (B veya C) oyun başlatılır. İlk atan dairedeki Âşıklardan birini çıkarırsa, dairenin yanına gelip istediği yerden diğer Âşıkları vurup çıkartmaya çalışır. Oyun bu şekilde sürdürülür.

Lebbih Oyunu: Bir daire ve onun 3-4 m. uzaklığında bir çizgi çizilir. Dairenin ortasına, yumurta kadar “lidah” denen bir taş konur. Oyuncuların sıralanışı: Oyuncular “lebbiyh” denen yassı taşlarını çizgiden daireye atarlar. Daire içinde olması şartıyla çizgiye en uzak olan taş I., diğerleri II. , III. olur. Daire dışına düşen lebbiyh birden fazla ise, yeniden atış yapılır. Şayet tek ise o oyuncu sonuncu olur.

Oynanışı: I. oyuncu dairenin çizgiye en yakın noktasından lidaha atış yapar. Vurursa II. oyuncu lihadın durduğu yere atış yapar. Kim vurursa lidah ona geçer.

I., lidahın ilk durduğu yerden düştüğü yere kadar ayak sayar. Her ayakta oyuncu şu sözleri söyler: Nal bir, mıh iki, sığır s. . . on iki, aynuz, buynuz, ala dana, kara dana, şükür bizi yaradana, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz, göbeleğin “mantar” ağzını büz.

Diyelim ki, mesafeye göre “aynuz”da kaldı. Bilahare, rakip oyuncuların lebbiyhlerinden kendisi için en avantajlı olanına atış yapar. Vurursa, tekerlemeye devam eder. tekerlemeyi bitirirse, bir oyunu olur. Bitiremezse II., diğer oyunculardan istediğinin lebbihine atış yapar. Vurulan oyuncular ikinci oyuna kadar oynama hakkını kaybeder. Tekerleme sözleri lebbiyhlere her vuruşta da söylenir. mesela; bir vuruşta seksen, ikinci vuruşta doksan gibi. Bu arada tekerleme bitmezse lihada atış yapılır. Oyunun başında 400-500 sayı tesbit edilir. Bu Sayıyı elde eden, oyun sonuncusunun sırtına biner yahut başka istekte bulunur.

Güvercin Taklası: Sekiz oyuncu oynar. Dörderli olarak oyuncular iki guruba ayrılır. Gurupların sıralanışı: Yassı bir taş alınıp bir tarafına tükürülür. “Yaş mı, kuru mu?” diye tercih yapılır. Taş havaya atılır. Kazanamayan gurup yatar. Oynanışı: İki kişi kafaları birbirine gelecek şekilde eğilir. Diğer iki kişi sırt sırta döner ve biraz eğilir. Sırtı dönük olanlar öncekilerin kollarından tutar.

Diğer gurup sıra ile bunların üzerinden atlar. Takla atma, atlayan oyunculardan birisinin düşmesine veya atlayamayışına kadar devam eder.

Başarısız olan gurup yatan gurupla yer değiştirir.

Çüş Bindim Çüriye: En az beş kişi tarafından oynanır. Oyuncu düzeni: Güvenilen şahıslardan bir hakem seçilir. Bir de “yastık” denilen oyuncu ayarlanır, Diğer oyuncular aralarında şu şekilde “Attık-bastık” yaparak sıralama tayin ederler.

İki kişi karşı karşıya geçer. Sırayla; “Attık-bastık. Çamura yattık. Bir, iki, üç. ” deyip durur. Bu sözler birbirlerinin ayaklarına basıncaya kadar söylenir. ayağına basılan, başkasıyla yeniden “Attık-bastık” yapar.

Oynanışı: Hakem, sona kalan ve yastık olan üçlüsü aralarında bir yer ismi seçer. Yastık olan oyuncu sırtını sert bir yere dayar. Sona kalan oyuncu da kafası yastığın karnına gelecek şekilde, köprü durumunda eğilir. Oyunculardan biri gelip yatan oyuncunun sırtına biner.

- “Cüş bindim çüriye. . . ” der.

Yastık:

- “Burdan nereye?”

Binen oyuncu:

- “Erzurum’a. . . ”

Söylenen yer daha önce tesbit edilen yer ise, o oyuncu alta geçer. Değilse, diğer oyuncular sırayla biner ve aynı işlemi uygular.

Gizlenmeç Oyunu: En az dört kişi tarafından oynanır. Oynanışı: Bir kişi kendi rızasıyla -genellikle bir duvarın önünde- gözlerini yumarak elli veya yüze kadar sayar. Diğer oyuncular saklanır. Sayı bitiminde ebe, saklananları arar. Gördüğü oyuncuyu kaleye gelerek “sobe”ler. Şayet, saklananlar ebeden önce gelip söbelerse, ebe tekrar sayı sayar. Bu defa Söbelenen oyuncu, ebe olur.

Zozo Oyunu: En dört kişi ile oynanır. Oynanışı: Her oyuncu değneğini yerden kaldırmak suretiyle ileriye atar. Değneği en arkada kalan oyuncu “Zozo (veya vuuuuuv)” diyerek değnekleri toplamaya çalışır. Bu arada hiç nefes almaması gerekir. Tabi, bu arada yanında bir kişi bulunur. Şayet, nefes alırsa oyunu kaybeder oyun yeniden başlar. Bütün değnekleri toplamayı başarırsa yine yeniden başlar.

Uzatma Oyunu: En az iki kişi ile oynanır. Oyun ve oyuncu düzeni: Çiliyh ağacı ve değnek ile oynanır. Oyuncular, “Çüş Bindim Çüriye” oyunundaki gibi “Attık-bastık” yaparak sıralanır. Bir yere 10 cm. çapında, ayak tabanı girecek kadar çukur kazılıp kale hazırlanır.

Oynanışı: İlk oyuncu bir ayağını çukura kor, diğer ayağını geride tutar. Daha sonra çiliy ağacını değneğin üzerinde tutarak yakın bir mesafeye atar. Bu mesafe, diğer oyuncunun yetişemeyeceği, kendisinin çiliği vurabileceği kadardır. Çiliği atan diğerine;

- “Uzan. ” der.

o da bir ayağını kaleye koyarak uzanmaya çalışır. Alırsa oyunu o başlatır; alamazsa diğeri değneğini çiliğe atar. Vuramazsa hakkını yitirir. Vurursa, değneğini alıp çiliğin ucuna vurarak havalandırır; “Bir es” der. Çiliğin düştüğü yerde aynısını yapar; “İki es” der. Üçüncüsünde “Uçtu”, dördüncüsünde “Sıçtı” beşincisinde “Kaçtı” der. Çiliğin son düştüğü yerden kaleye doğru değneğini çevirerek ve “Beş, on, on beş, yirmi, yirmi beş. . ” diyerek sayar. Oyunun başında tesbit ettikleri sayıya Ulaşan, oyunu kazanır.

Yessir Oyunu: En az sekiz ile oynanır. Oyuncular “Çiliyh Ağacı” oyununda olduğu gibi eş seçerek iki guruba ayrılır. Oyun geniş bir sahada oynanır.

Oynanışı: Guruplar sahanın iki başında yerlerini alır. Bir oyuncu sahanın ortasına gelir. Diğer guruptan bir oyuncu da; “Men senden ileri” diyerek ilk gelenin üzerine koşar; onu yakalamaya çalışır. Başarırsa, yanındaki muhafızı ile birlikte kalesine getirip esir eder. diğer oyuncular kaleye gidip yakalanmadan arkadaşlarını kurtarmaya çalışır. Bu arada tamamı yakalanırsa oyunu kaybederler.

Yerin Kısırı Oyunu: Beş, altı kişi tarafından oynanır. “Çüş Bindim Çüriye” oyununda olduğu gibi “Attık-bastık” yapılarak sıralama tayin edilir. Sonuncu ebe olur.

Oynanışı: Ebe ayak bileklerinden tutarak eğilir. Herkes ebenin üzerinden atlar. İlk oyuncu ebeye yükselmesini söyler. Ebe dizkapağından tutarak biraz yükselir. Üçüncü sefer ebe, ellerini koltuk altlarına kor ve başını eğer. Bu arada atlayamayan olursa ebe olur. Dördüncü de ebe ellerini “Allahu Ekber” diyerek yüzüne kor ve başını biraz eğer. Bütün oyuncular atlamayı başarırsa, oyun yeniden başlar. Oyunculardan biri başarısız olursa ebe olur ve oyun yeniden başlar.

Birdir Bir Oyunu: En az dört kişi ile oynanır. Oyuncuların sıralanışı: Oyuncular yakın mesafeden ayakları ile ölçüşür. İlki “Kazan karası, yumurta sarısı, 1, 2, 3” der, sayar. İkincisi de aynısı yapar. Hangi oyuncunun ayağı altta kalırsa, üçüncü oyuncu ile bu işlemi yapar. Sonuncu, ebe olur.

Oynanışı: Ebe ellerini dizkapağına kor ve yere paralel olarak eğilir. Diğer oyuncular sırasıyla bunun üzerinden atlar. Her atlayışta; “Birdir bir, ikidir iki, üçtür üç, dörttür dört. ” der.

Beşinci atlayışta, her oyuncu yatan oyuncunun üzerine şapka veya papağını (kalpağını) kor. Bunlardan birini veya birkaçını düşüren oyuncu, ebe olur.

Altıncıda, ilk atlayan oyuncu; “Altılım almaç” diyerek ebenin üzerindeki bütün papahları alır. Alamazsa ebe olur, oyun yeniden başlar.

Yedincide, “Yedilim yarmaç” denir.

Sekizincide -ki bunun adı “sekizim sekmeç”tir.- her atlayan; “sekizim sek sek” diyerek sekmeye başlar. İlk atlayan sekmez. Bir oyuncu sekemez ve ebe vurursa, yerine o ebe olur. İlk atlayan arkadaşlarını engebeli yerlerde dolaştırır. Bu arada, isterse onları bastırabilir. O zaman, ebenin vurmaya hakkı yoktur. Hepsi de kaleye seke seke geri döner.

Dokuzuncuda, “Dokuzum durak” denir. Atlayanlar ebenin yanına ve ona dokunmayacak şekilde durur. Kendisinden sonra atlayanlar, yatanlara (caketi, pantolonu, eli, ayağı v. s. ) dokunmadan atlamak mecburiyetindedir. Başaramayan ebe olur.

Onuncuda, “Onum oturak” denir. Atlayan oyuncu, ebenin yanına ona dokunmayacak şekilde ve biraz daha çökmüş olarak durur. Öyleki, sondan ikinci oyuncu yere kapanır ve oyuncuların yatış şekli meyilli bir hal alır. Dokuzuncu atlayışta olduğu gibi, atlayan oyuncular öncekilere dokunmamak mecburiyetindedir. Son oyuncu hiçbirine dokunmadan atlamayı başarırsa, oyun yeniden başlar ve ebe tekrar yatar.

Mendil Kapmaca Oyunu: On dört kişi oynar. Bunlardan biri hakem olur, biri mendil tutar, oniki kişi de oynar. Oyuncular, altışarlı iki guruba ayrılır. guruplar yaklÂşık 100 m. mesafede dururlar. ortada bir kişi mendil tutar. Her guruptaki oyunculara 1’den başlamak suretiyle numara verilir. Oyunda Hakem olan kişi, “Bir numaralar çıksın. ” diyerek çıkış yapan oyuncular, mendile doğru koşar. Mendili tutan oyuncuları sırasıyla her gruptan bir kişiyi sırasıyla çağırır. Her iki gruptan da birer kişi gelerek mendil tutanın önüne ve mendil tuttuğu elinin hemen dibinde bulunurlar. Mendilin kapılmasını hangi oyuncu gözü açıklık yapar veya daha atik davranırsa o oyuncu mendili aldığı gibi kendi takımına doğru koşar ve kendisini kovalamaya gelen rakip tarafın oyuncusuna da yakalanmamaya çalışır. Mendili kaptıran oyuncu da mendili kapıp kaçanı kovalar. Ta ki, bunun sınırı karşı grubun az yakınına kadar olan sahadır. Eğer mendili kaçıranı yakalarsa ; elinden almaya çalışır. Alamazsa kendisi puan kaybeder veya ölmüş sayılır. Mendili kaçıran tarafa esir olmuş olur. Bu sefer de sıradaki diğer oyuncular mendili kapma yarışına girer. Hangi tarafın adamını hangi taraf çalmış ise ; oyunu o taraf kazanır. Eğer her iki taraf ta eşit miktarda adam çalmışlar ya da birbirlerini yenememişlerse; bu defa aralarında bir çizgi çekilir. Bu defa da birbirlerini çekmeye çalışır. Hangi taraf hangi tarafın adamını bu çekilen çizginin üzerine veya daha içerisine çekmeye başarırsa oyunu o tarafın kazanmış olduğu sayılır ve oyunda böylece oyun kazanılmış sayılır ve oyun da böylece bitirilmiş sayılır.

Çelik Oyunu: İki tane taş üzerine 10 Cm. büyüklüğünde ve yaklÂşık 2 veya 3 cm. kalınlığında çelik adı verilen ağaç parçasının köprü şeklinde konularak elde tutulan bir değnekle vurulması suretiyle oynanan bir çocuk oyunu çeşitidir. Çelik havada iken yakalamak esastır. Çelik havada yakalanır ise onu çelen (vuran)kişi ölmüş sayılır. Ancak onun tekrar oyuna katılabilmesi için. Diğer arkadaşının oyun esansında ona can(oyunda oynama hakkı) vermesi lazımdır. Bu oyunda oyunu oynayan Çeliği çalan tarafa “çelik çalan/oynayan taraf, onu karşılayan tarafa “yelen taraf” adı verilmektedir.

Pelit Oyunu: Çelik oyununun aynısıdır. Fakat sadece değişik olan metliğin yani çelik oynanırken kullanılan küçük sağlam ağaç parçasının bu oyunda dikilen bir sopanın üzerine konularak vurulması suretiyle oynanmış olmasıdır.

Kayış Oyunu: 4-5 kişi ile oynanan bu oyun iki grup arasında oynanmaktadır. İlk önce bir çember çizilir. Sayıda kaybeden grup, çemberin içine girer. Çemberin içine kayışlar dikey olarak yerleştirilir. İçeride bulunan grup kayışı vermemeye, dışarıda bulunan grup da kayışları almaya çalışırlar. İçeride bir kayış çalınınca içeridekilere vurulmaya başlanır. Burada önemli olan kayışların çalınmasını önlemektir. Bu arada da kayışları almak isteyenlere tekme ile vurup kayışları almalarını önlemektir. Bu şekilde devam eden ve bir tarafın yenilmesiyle biten ya da tekrar başlatılan bir oyun çeşididir.

Ay Gördüm Allah Oyunu: Bu oyunda iki grup haline gelen oyunculardan bir kısmı saklanır. Bir kısmı da bunları bulmaya çalışırlar. Bu oyun normal saklanbaç veya ara getti olarak adlandırılan oyunların hemen hemen aynısıdır. Fakat tek değişik tarafı, bu oyun genelde akşamleyin ay çıktıktan sonra oynanmasıdır. Bu oyunda başarı sağlamak saklanan oyuncunun hepsinin de teker teker saklandıkları yerden bulunarak el ile dokunarak vurulmuş (bulunmuş) olmasıdır. Bu oyun baen akşamleyin başlayıp oyuncuların bulunamadığı için sabaha kadar sürmüş olduğu da görülmektedir.

Birdir bir oyunu (Küpeli köyünde) : İsmini, 1 rakamından almaktadır. Çocuklar arasında bir ebe seçiliyor. Ebe seçilen kişi eğilir. Diğer oyuncular üstünden atlarlar. Eğer atlayamayan olursa, bu defa o kişi eğilir. Diğerleri onun üzerinde atlarlar. Çocuklar bu oyunu oynarlarken aşağıdaki tekerlemeyi söylerler: “Birim birlik, ikim ikilik, üçüm değmeden geçmek, dördüm ser vurmak, altılım olamam çitmesi, yedilim yel sibi, sekizlim sek sek, on birlim minare boyu.... “diye devam edip gidiyor. El ele tutulup bir daire şeklini aldıktan sonra çocuklar aşağıdaki tekerlemeleri söylemektedirler:

Kutu kutu pense

Elmamı yense

Arkadaşım Ayşe...

Arkasını dönse

Bir gün birgün bir çocuk

Eve de gelmiş kimse yok

Açmış bakmış dolabı

Şeker de sanmış ilacı

Yemiş yemiş bitirmiş

Akşama sancı başlamış

Kıvrım kıvrım kıvranmış

Yaptığından utanmış

Masa üstünde bıçak

Abim beni vuracak

Vurma abi vurma

Bu oğlan beni alacak

Bir güneş doğuşunda

Bir kız dünyaya geldi

Annesi onun adını

Küçük Elifcik koydu

Inga mınga Elifcik

Ağzı burnu minicik


29 Kasım 2008 Cumartesi

Muş İlimiz Çocuk Oyunları

Muş ve çevresinde çocukların sıkça oynadıkları oyunların başında ‘Dadduhal’, ‘Ebe Oyunu’, ‘Holoç’, ‘Moza (Cız)’, ‘Dellur Ağaç’ gelir. Bu oyunlarda yine kökü eskilere dayanan oyunlar olup teknolojinin gelişmesi ile birlikte çocuklar tarafından artık oynanmaz ve unutulur olmuştur. Oyunlar yardımlaşma, kaynaşma, birlikte hareket etme, disiplin gibi davranışları kazandırma amacına yöneliktir.

Çelim Çelim Çemçecük: Milletimizin sosyal yaşamında su ve yağmur; hayat ve bereketin kaynağı olarak kabul edilir. Su ve yağmur kutsaldır. Bunun ifadesi de onu bugün de Müslüman Türklerin hayatında ‘rahmet’ sıfatı ile anılmasıdır. Sadece Muş’ta değil ülkemizin her yerinde ‘yağmur yağıyor’ yerine ‘Rahmet Yağıyor’ denilmektedir. Çünkü Yağmurun Allah’ın bir lütfü olduğu inancı hâkimdir. Yağmur duası ile ilgili törenler eskiden olduğu gibi bugün de bütün Türk asıllı kavim ve boylarda bazı ufak değişikliklerle devam etmektedir. Yağmur yağması için başvurulan inançların içinde özellikle en önemli geleneklerden biri; Muş ilinde de ve çocuk oyunu niteliğinde olan ‘Çelim Çelim Çemçecük’ gösterisi ve bu hususta söylenen ilahi ve maniler şeklinde kendini gösterir. Çelim Çelim Çemçecük ya da Çemçegelin, çubuk halindeki tahta parçalarını bir araya getirip üzerine çeşitli bez parçaları ile süsleyerek gelin haline getirilen bir nevi totemdir. Çocuklar bunu (büyüklerde yaparlar) kapı kapı dolaştırıp hem yağmur yağması için maniler söyler ve kendilerine de bir şeyler isterler. (Bu gelenek kurak geçen yaz aylarında yağmurun yağması için başvurulan bir halk inanışıdır.)

Kapı kapı dolaştırılan bu bebek, her evin kapısı açıldıktan sonra evin reisi tarafından karşılanır. Evin reisi yağmur yağması dileğiyle önce bebeğin üzerine su döker, çocuklara da şeker verir. Bebeği taşıyan çocuk grubu hep bir ağızdan şu tekerlemeyi söylerler:



Çelim çelim çömçecük Çıngır çıngır çıngır tas
Çemçecüğe ne gele Birini kaldır birini bas
İneklere ot gele Anber oğlu hastadır
Bızavlara süt gele Kekliği kafestedi

Tarlada çamur tabakta hamur
Ver Allah’ım ver bir sürü yağmur
Ali binmiş atına Gökte ne var bir hurma
Sürmüş göğün katına Dalları burma burma
Onu yiyen hacılar hak yoluna durmuşlar

Duduhal: Bir ekip oyunudur. Üçer ya da dörderli oynanır. Her ekibin yaklaşık 10 metre uzunluğunda bir oyun çizgisi vardır. Her ekip kendi çizgisine üçtaş diker. Oyuna başlayan ekibin oyuncuları karşı ekibin taşlarını yıkmak için ikişer taş atarlar. Dikilen taşların birini yıkan oyuncu bir taş daha atmaya hak kazanır. Atılan taşların yıkılan taşlara değmemesi bir kuraldır, atılen taş yerdeki taşa değerse o taş yeniden dikilir. Eğer dikili taşların üçü de yıkılırsa, taşları yıkan tarafın oyuncuları diğerinin sırtına biner; karşı tarafın çizgisine kadar götürülme hakkını kazanır. Dikilen taşlar düşürülemezse taş atma sırası diğer ekibe geçer. Oyuncular her atış sırasında duduhel hel hel diye bağırırlar

Ebe Oyunu: Çocuklardan biri ebe olur. Seçtiği bir canlı ya da cansız herhangi bir nesneyi ad vermeden, bazı özellikleri ile belirterek anlatmaya çalışır. Oyuna katılanlardan hangisi tarifi yapılan varlığı bilirse, ebe elindeki kamçıyı ona verir. Diğerleri kaçışırlar. Kamçıyı eline alan yakalayabildiği oyunculara rasgele vurmaya başlar. Bu kovalamaca ebenin ‘Şahin’ diye bağırmasına kadar sürer. Kamçıyı elinde tutan oyuncu kamçıyı ebeye vermeden yakalanırsa bu defa yakalayan kamçılamaya başlar. Buda bir fırsatını bulup kamçıyı ebeye verinceye kadar sürer.

Holoç: Beş ya da yedi kişilik takımlarla ve sopa ile oynanır. Önce oyun alanında bir çukur kazılır. Çukurun iki ya da üç metre uzağına bir taş konur. Buna “Moza” denir. Kurayla bir ebe seçilir. Ebe mozayı, sopa ile iterek çukura doğru sürükler. Diğer oyuncular buna engel olmaya çalışırlar. Sopalarıyla (sopalara ‘degenek’ denir) mozaya hızla vurarak uzaklaştırmak isterler. Ebenin sopasıyla diğer oyunculara dokunmaması kuraldır. Ebenin sopası diğer oyunculardan birine değerse ‘holoç’ olur.

Moza (Cız) : Holoç oyunundaki moza (taş) burada oyunun konusudur. Üç ya da beş kişi ile oynanır. Lap denen ele sığacak kadar düz taşlarla oynanan bir çizgi oyunudur. 25–30 cm çapında bir daire çizilir. Ortasına ‘moza’ denilen yuvarlağa yakın taş bırakılır. Altı yedi metre uzaklığa bir metrelik çizgi çizilir. Her oyuncu sırayla çizgiden attıkları laplarla mozayı dairenin içerisinden çıkarmaya çalışırlar. Mozayı daireden çıkaran oyuncu her vuruşta yeniden oynanmaya hak kazanır. Belirlenen oyu sahasının dışına çıkana kadar oyun devam eder. Oyun, puanlama sistemi ile oynanır. Bu durum sıradaki oyuncu bitinceye kadar ya da sıkılıp pes edinceye kadar devam eder.

Dellur Ağaç: Çelik çomak oyununun aynı olmakla birlikte İlimizde değişik şekilde oynanan biçimi de vardır. Şöyle ki: iki, dört ya da altı kişi ile oynanan bir oyundur. Dört-beş metre çapında büyükçe bir daire çizilir, dairenin tam ortasına küçük bir çukur açılır, yumruk büyüklüğündeki çukurun üzerine Dellur denilen küçük sopa bırakılır ve degenek denilen uzun sopa çukurun içine sokularak destek alındıktan sonra yuvarlağın ortasındaki oyuncu tarafından yuvarlağın dışında uzağa fırlatmaya çalışır. Delluru (küçük sopayı) havada iken yakalayan rakip oyuncu direk oyunu başlatmaya hak kazanır eğer yakalayamamışsa delluru düştüğü yerden alarak ötedeki büyük dairenin içerisine atıp denk getirmeye çalışır. Dairenin içerisindeki oyuncu da rakip tarafından atılan delluru dairenin içine sokmamak için degeneğiyle (çomağıyla) hamle yapar bu oyun dellur daireye sokulana yada ebe delluru havada yakalayana kadar aynı kişilerce devam ettirilir. Unutulmaya yüz tutmuş olan bu oyun tarzının kurallarıyla şu anda Avrupa da oynanan beyzbola benzemesi dikkate şayandır.

Riz: İki kişi tarafından oynanır. Her oyuncunun üç tane küçük taşı vardır. Yere önce bir kare çizilir. Kare içerisine artı yapılır. Her iki oyuncunun taşları çizgilerin kesiştiği yerlere karışık olarak bırakılır. Oyuncular sırasıyla hamle yaparlar. Oyunda öncelikle üçtaşını aynı hizaya getiren oyuncu oyunun galibidir. Esas olan üç taşı aynı hizaya rakibinden önce getirmek olduğundan öncelikle rakibin hamle yapması önlenmelidir.
cephe'in Imzasi

amasy
ELENEKSEL ÇOCUK OYUNLARIMIZ PDF Yazdır E-posta

Gacırdak: Adını çıkardağı sesten alan bir oyun aracı. Bazı gençlerin bilmediği veya bilse de şenliklerin düzenlenmesiyle birlikte öğrendiği “Gacırdak” bir nevi eğlence aracı. Kalın bir kazık üzerine geçirilmiş bir ağacın her iki tarafına dengeli olarak binen kişilerce dönerek kısa süreli heyecan yaşamasına yarayan, her yaş grubuna uygun,. rekabete dayalı olmayan , eğlence amaçlı oyun aracıdır.

Çelik Oyunu: Her yörede bu oyun çelik çomak biçiminde adlandırılsa da köyümüzdeki örneğini başka yerlerde görmüş değiliz. Bir metrelik kazık üzerine konan çeliğin bir sopayla uzaklaştırılması ve yere düşmeden rakip takım tarafından tutulması veya dokunulmasıyla el değiştiren bir oyundur. İki takım halinde oynanması, özellikle sayı saymayı ve hesap yapmayı da ihtiva eden rekabete dayalı bir oyundur. Ayrıntılı kuralları vardır. Bu oyunda Batı ülkelerindeki kriket oyununun bazı özelliklerini taşımaktadır.

Malliç Oyunu: Bu oyun bir metrelik değneklerle , en az 4 kişiyle oynanır. Belli bir noktadan atılan sopanın ebeye ait sopayı yerinden uzaklaştırıken ebe tarafından sopa düzeltilene kadar kendi sopasına yeniden sahip olması ve yakalamandan tekrar kaleye geçebilmesi ile oyun devam eder. Ebeye yakalanan ebe olur. Bunda hızlı ve kıvrak hareket etme rakibine yakalanmamak esastır. Geleneksel Türk sporlarından Cirit oyununun atsız oynanan biçimi denebilir.

Esir Oyunu: En az beşer kişilik takım halinde oynanan, mücadele, kıvraklık ve hızlı koşmayı gerektiren, rekabete dayalı bir oyundur. Yaklaşık 50-60 metre mesafedeki kaleler arasında oynanır.

Somak Oyunu: Birer metrelik sopalarla, küçük oval topaça benzer bir ağaç parçasının tencere derinliğinde bir çukura girdirilmesi veya uzaklaştırılmasına göre oynanır. Çok ayrıntılı kuralları vardır. En az 3 kişiyle oynanır. Bir kişinin ebe olmasıyla başlar. Ebe seçimi de tamamen kurallarla belirlenir. Bu oyun kısmen çim hokeyinin özelliklerini taşıyor.

Güvercin Taklası: Dörder kişilik iki takım halinde oynanan oyunda sportif beceri gelişiminin sağlanması amaçlanır. Bir grup içindeki 4 kişiden kisi aayaküstü arka arkaya durur.. Onların bacak kısımlarına da eğilerek diğer iki kişi durur. İkinci grup ise sırayla eğik duranların sırtından takla atarak atlar. Takla atmaya çalışanlardan biri atlayıp yere düşerse veya eli yere değerse atlama sırası ikinci grubun olur. Yarışma amacı olsa da eğlenceye dönük tarafı da vardır.

Yukarıda bahsettiğimiz tüm oyunlar genellikle erkekler tarafından oynanan oyunlardı. Bu oyunların çoğu ilkokul bahçesinde, mahallelerde, köy meydanında uygun yer ve ortamlarda oynanırdı. Çobanlar ise yayla veya meralarda oynardı. Günümüzde futbol bu oyunların hepsini yok etti. Yaşları 35’ten küçük olanlar bu oyunları ya hiç oynamadılar veya sadece duymuş olabilirler.

Beştaş, taş-kale, çizgi, elim sende, yumulmaç (saklambaç) gibi oyunlar hem kızların, hem de erkelerin karışık olarak da oynayabildikleri oyunlardan bazılarıdır.

g

DİVANİ) LÜGATİT- TÜRK'TE YER ALAN VE XI. YÜZYILDA TÜRKLER ARASINDA OYNANAN OYUNLAR

DİVANİ) LÜGATİT- TÜRK'TE YER ALAN VE XI. YÜZYILDA TÜRKLER ARASINDA
OYNANAN OYUNLAR
TURKISH PLAYS İN DİVANÜ LÜGATİT-TÜRK İN THE 11
m CENTURY
Metin TÜRKTAŞ
ÖZET
Kaş gar lı Mahmut'un II. Yüzyılda
yazmış olduğu Divanü Lügati't-Türk adlı eseri
kaynak alınarak o dönem Türklerinin oynamış
oldukları oyunlar ve eğlenceler ele alınmıştır.
Oyunlar, özünü, kurallarını ve geleneğini kolay
kolay değiştirmediğinden oynandığı dönemin
kültürel özelliklerini gelecek nesillere
aktarabilen en önemli araçlardan biridir. Bu
yönüyle oyunlar, geçmiş ve gelecek kültürler
arasında önemli bir köprü oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Divan, Oyun, Kültür
ABSTRACT
The games and amusements playing by
Turks who had lived in eleventh (ll.th) century
was examined through showing the work of
Kaşgarlı Mahmut called Divanü Lügati't-Türk
as a source. Since games do not chance their
essence,, their rules and their traditions easily,
they are one of the most important Instruments
which can transfer cultural features of a certain
period of time to thefuture generations.
Key IVords: Divan, Game, Culture
Kaşgarlı Mahmut, XI. Yüzyılda yazmış olduğu
Divanü Lügati't-Türk adlı eseriyle Türk kültür ve
medeniyet tarihine ışık tutmuştur. Eser, yazılmış
olduğu dönemin bir çok kültürel özelliklerini bize
aktarmaktadır. Araplara Türkçe öğretmek amacıyla
yazılmış olmasına rağmen, kelimelerin
açıklanmasında verilen bilgiler ve bunları
desteklemek için sunulan örnekler, kitabın sadece bir
sözlük gibi düşünülmesinden çok onu günümüz için
kıymetli bir folklor hazinesi haline getirmiştir. "
Devrinin bir nevi Türk folklor ve halk edebiyatı
antolojisi olarak da sayılabilen Divanü Lügati't-Türk,
üç yüze yakın dörtlük şeklinde şiir parçalarını
içerisine aldığı gibi aynı sayıda atasözlerine de yer
vermektedir."1 Türk folklorunun bir çok dalının (
atasözü, deyim, efsane, ağıt, oyun, töre, gelenek,
görenek, inanış, tarım, hayvancılık, savaş aletleri,
tarım araç ve gereçleri, içki ve yemekler) kaynağını,
kısmen de olsa bu eserden yararlanılarak belirlemek
mümkün olabiliyor.2
Kabile mensupları, yabani hayvanlardan korunmak ve
yaşamları için gerekli besin maddelerini onları
avlayarak temin etmek için kuvvetli olmak zorunda
idiler. Bu maksatla aralarında yaptıkları yıkmaca
(güreş), seyirtmek (koşu), taş atmak, yumruk döğüşü
(boks) gibi benzeri oyunlarla beden kültürlerini
geliştirerek, güçlü ve kuvvetli kalıyorlardı. Sonraları
bu oyunları yabancı kabilelerden korunmak ve onlara
üstünlük sağlamak için düzenli bir biçimde ve toplu
olarak yapmaya başladılar.3
Bu çalışmada, Divan'daki folklor mahsullerinden
sadece birisi olan oyunlar üzerinde durulmuştur.
Eserdeki mevcut oyunlardan anlaşıldığına göre oyun
sözcüğü Divan'da, yarışma, hoşça vakit geçirme, spor
gibi değişik anlamlarda kullanılmıştır. "Günümüz
Türkçe'sinde ise oyun, bunun anlamları ve bu
anlamların yöneldiği kavramların incelenmesi, başka
dillere göre çok daha ilginçtir. Türkiye'de oyun ve
oynamak sözcüğünün pek çok anlamları vardır.
Çocukların oyunu, dans, dramatik gösteri, kağıt, zar
* (Araş. Gör.) Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü1 Ahmet
İCaferoğlu, "Karahanlılar Devri Türk Edebiyatı"
Türk Dünyası El Kitabı, cilt:3, s.59, Ankara 1992
2 Ziyat Akkoyunlu, Ali Abbas Çınar " Divanü
Lügati't- Türk'te Halk Hekimliği" Türk Kültürü,
sayı:371, Ank.1994, s.162
3 Haydar İşler-Gülten Hergüner, " Türk Sosyal
Hayatında Sporun Yeri ve Geleneksel Türk
Sporlan.'Türk Kültürü,sayı:432, Ank.1999,
s.244'ten, Yıldıran, İ.: " Uygulama Nedenleri ve
Fonksiyonları bakımından Türk Kültürlerinin Erken
Devirlerinde Bazı Sportif Aktivitelerin Görünümü."
G.ü. Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri, C.I, S.2, s.48-
50, Ankara 1996
TH
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5 62'
gibi baht oyunları; sporla ilgili eylemler hep oyun
sözcüğüyle' belirtilir"4 Bunlardan 'başka oyun
sözcüğünün mecazi anlamlan da oldukça fazladır.
Divan'daki oyunlara genel olarak baktığımızda, bugün
milli sporlarımız olarak saydığımız ve bizim
toplumumuzun yaşayış özelliklerinden doğmuş olan,
at üzerinde oynanan oyunlar, ok atma yarışları, güreş
gibi oyunların çoğunlukta olduğunu görürüz. Adı
geçen bu ve diğer oyunların bir çoğunun nasıl ve ne
zaman oynandığı konusunda yeterli bilgi olmadığı için
bu oyunlar Divan'daki mevcut bilgiler çerçevesinde
ele alınmakla yetinilmiş ve "büyüklerin oynadıkları
oyunlar" ve "çocuk oyunları" olarak iki başlık altında
incelenmiştir.
BÜYÜKLERİN OYNADIKLARI OYUNLAR 1-
Çevgen Oyunu:
Yazılı kaynaklarımızda bu oyundan şöyle
bahsedilmektedir: "Bugün hemen hemen bütün
dünyaya yayılmış olan polo oyunun ismi çevgan
oyununun Tibetçe'deki karşılığı olan "pulu"
kelimesinden gelmiştir. Karşılıklı iki takım arasında
oynanan çevgan oyununda gaye, oyuncuların at
sırtında oldukları halde ellerindeki değneklerle
sürdükler ile sürdükleri topu takımlarının hedeflerine
ulaştırmalarıdır. Galibiyet, belli zamanda kazanılan
isabet sayısı veya belli sayıyı daha evvel tamamlamak
yolu ile elde edilir."5
Bu oyundan Divan'da bir çok yerde bahsedilmesine
rağmen nasıl ve ne zaman oynandığı hakkında yeterli
açıklama bulunmamaktadır. Ancak tarih sahnesine
çıktıkları günden beri atlı sporlara çok önem veren
Türkler at üzerinde oynanan çevgen oyununa da önem
vermişler ve bu oyunu uzun bir süre devam
ettirmişlerdir. Türk toplumları arasında oldukça
yaygın olan bu oyunun bir çok türü bulunmaktadır.
Yukarıda bu oyunun at üzerinde oynandığından
bahsedilmişti ancak " Kaşkarlı, çeşitli kelimelerin
açıklanması dolayısıyla bu konuya dair verdiği kısa
bilgilerden, onun söz konusu ettiği dönemde, Türkler
arasında atla oynanan çevgenden çok bugünkü golf
oyununa benzer olarak ve atsız oynanan bir oyunun
Türk oyunu olarak bilindiği ve meşhur olduğu
Metin And, Geleneksel Türk Tiyatrosu, İst. 1985,
s.12-13 ■.
5 İslam Ansiklopedisi Çevgan Maddesi, 3.cilt,
İstanbul, s.388-389
anlaşılmaktadır."6 Divan'ın çeşitli yerlerinde çevgen
oyunundan şu şekillerde bahsedilmektedir:
"Ol anıng birle çöğen urdı ümleşü: O, onunla
şalvarını ortaya koyarak çevgen oynadı."
"Ol mening birle topık kapıştı: O, benimle
çevgen oyununda top kapıştı"8
"Tanguk: Çevgen oyununda, gerilen ipten
topu geçirebilen adama verilen ipek kumaş parçası."9
" Bandal: Ağaçtan, omuz başı şeklinde
çıkarılan parça. Bunu çocuklar alırlar, geceleyin
közünü birbirlerine vururlar atarlar. Buna "ot bandal"
denir. Çevgen oyununda oynanır."10
Divan'da çevgen oyundan başka, ucu eğri değnek,
baston anlamlarında da kullanılmaktadır:
"Ol manga çöğen eğişti: O bana çevgen
eğmekte yardım etti."''
" Ol çöğen egtürdi: O, çevgen eğdirdi."12
" Çöğen: Çevgen."13
2- Ok atma Yarışları
Ok, Türklerin en önemli savaş aletlerinden birisidir.
Çok iyi ata binen ve ok atabilen Türkler, ok atma işini
zamanla bir yarış haline de getirmişlerdir. "Eski
Türklerde seremonik ok atışları yapıldığı, bunun bir
gelenek haline geldiği, Han zamanı Çin
kaynaklarından anlaşılmaktadır. İlk baharda açık
havada yapılan ve dini anlam taşıyan bu sporla
erkekler kendilerini ispatlarlardı. Hedef köşeli olup
hayvanların derilerinden teşekkül ederdi. Böylece de
ok atıcısının hedefi vuruş başarısı kolayca
anlaşılabiliyordu."14
Ok atma işinin Türklerde ne kadar yaygın ve önemli
olduğu Kaşgarh'nm eserinde de görülmektedir:
"Atışgan: Ol mening birle ok atışgan: Onun
benimle yarışmak için ok atışmak âdetidir."15
6 Reşat Genç, "Kaşgarlı Mahmut'a Göre XI. Yüzyılda
Türklerde Oyunlar ve Eğlenceler" I. Uluslar arası
Türk Folklor Kongresi Bildirileri, I I I . cilt,
Ank.1977, s.237
7 Besim Atalay, Divanü Lügati't-Türk tercümesi.
I.cilt, Ankara 1992, s.242
8 Besim Atalay, a.g.e. 2.cilt, s.88
9 Besim Atalay, a.g.e. 3.cilt, s.365
Besim Atalay, a.g.e. 1 .cilt, s.482
Besim Atalay, a.g.e. 1 .cilt, s. 187 ,
12 Besim Atalay, a.g.e. İ .cilt, s.223
13 Besim Atalay, a.g.e. l.cilt, s.404
14 yunus Tayga, Türk Spor Tarihine Genel Bir
Bakış. Ankara 1990, s.21
15 Besim Atalay,a.g.e. l.cilt, s. 157
II
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5 63
"01 mening birle ok attı kızlaşu: O ortaya
ödül olarak kız, cariye koyarak benimle ok attı"16
"01 mening birle ok attı atlaşu: O benimle,
ortaya ödül olarak at koyarak ok atıştı"17
3. At Yarışı
Divanü Lügati't -Türk'te atın Türkler için önemini
Kaşgarlı şu atasözüyle belirtmektedir: "Kuş kanatın er
atın"18 Yani kuş için kanat ne kadar önemliyse er için
de at o kadar önemlidir demektir. Kaşgarlı yine
eserinin başka bir yerinde "at, Türkün kanadıdır"19
demektedir. Eserin birçok yerinde de görüldüğü gibi
at, Türkler için hem binek hem savaş, hem de taşıma
aracı olarak vazgeçilmez ve kutsal bir hayvan
olmuştur.
"Eski Türkler milattan önceki yıllarda atalarından
kalma gelenek icabı sonbaharda (sekizinci ay) atların
semirdiği, tayların çoğaldığı bir zamanda Tai-lin
denilen yerde umumi bir toplantı tertip ederlerdi. Bu
toplantıda tanrılara kurban sunma, insan ve
hayvanların sayımı yapılırdı. Tai sözü tanrılara kurban
sunmak için, bir orman etrafında at koşturmak
demektir. Eğer orman yoksa söğüt dallan dikilerek
işaretlenir, bir miktar atlı dil,kilen bu söğüt dalları
etrafında dört nala üç defa dönerlerdi. Bu güz
bayramında yapılırdı. Tanrılara kurban sunulduktan
sonra hep beraber kurban etleri yenir, sportif oyun ve
hareketler meyanmda at yarışları da yapılırdı."20
At ayanşları Divanü Lügati't -Türk'te "yarış"
kelimesiyle ifade edilmekte ve birçok yerde
geçmektedir. Bu yarışın nasıl ve ne zaman oynandığı
konusunda ise yeterli bilgi verilmemekle birlikte
eserin muhtelif yerlerinde atlardan ve yarışlardan çok
kısa olarak bahsedilmektedir. Mesela yarışları en çok
kazanan atın "arkun"21 denilen bir at türü olduğu
belirtilmektedir. Yine eserin başka bir yerinde "talaş"
kelimesinin açıklamasında "at yarışında, top
oyununda, meydanın sonuna çekilen ip"22
denilmektedir. Buradan da yarışlarda bu ipe ilk ulaşan
atın yarışı kazandığı anlaşılmaktadır. Divan'm diğer
yerlerinde "yanş"tan şöyle söz edilmektedir:
"Ol mening birle at özişti: O benimle at
koşturmakta yarış etti"23
"Ol at yarışdı mening birle tawışganlaşu: O
.24
tavşanı ödül olarak koyarak benimle at yarıştı"^
"Ol at yarışı yaptı: O at yarışı yaptı, yarıştı"25
"01 anıng birle at yarıştı: O onunla at yarışı
yaptı
4. Güreş
İnsanoğlu hayvanlarla, kendi cinsinden olanlarla
yakından mücadele etmek zorunda kalınca kendi
vücut ağırlığı kas gücünden faydalanma şeklini, yani
güreş sanatını yaratmıştır. Güreş, iki canlı arasındaki
mücadelenin en mükemmel şeklidir.27
Bugün ata sporlarımızdan biri sayılan güreş Türklerde
oldukça köklü ve önemli bir yere sahiptir. Ancak
Divan'da bu sporun adından direk olarak bir defa
bahsedilmektedir. Kaşgarlı güreş kelimesine kısrak
kelimesini açıklarken değinmektedir:
"Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma (Kızla
güreşme, çünkü kızlar kuvvetli olur, seni alteder;
kısrakla yarışma, kısrak attan daha çevik, daha
sıçrayışlı olduğundan seni yener). Bu hakanlılardan
bir kızın, gerdek gecesi Sultan Mesud'u ayağıyla
dokunarak yıktığı için hakanhlarm Sultan Mesut
hakkında söyledikleri bir savdır."28 Diğer oyunların
çoğunda olduğu gibi, güreşin de nasıl yapıldığı ve
kurallarının neler olduğu hakkında Divan'da fazla
bilgi yoktur. Yine Divan'da güreş, "çalış" kelimesiyle
de anlatılmaktadır. Bu kelime de "çelme, güreş"
karşılığındadır.29 Bunlardan başka şu cümlelerde de
güreşten bahsedilmektedir:
"01 anıng adhakm bağdatt: O, onun ayağını
güreşte sarmaya aldırdı"30
30
"Ol anıng adhakm bağdadi: Güreşte onun
ayağını sarmaladı, sarmaya vurdu"31
16 Besim Atalay, a.g.e., 2.cilt, s.221
17 Besim Atalay, a.g.e., 2.cilt, s.226
18 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s.34
19 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s.48
20 Yunus Tayga, Türk Spor Tarihine Genel Bir Bakış,
Ankara, 1990, s. 16
21 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s. 107
22 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s.366
23 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s. 184
24 Besim Atalay, a.g.e., 2.cilt, s.226
25 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s. 10
26 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.72
27 Yunus Tayga, Türk Spor Tarihine Genel Bir Bakış,
Ankara, 1990, s. 1
■yo
Besim Atalay, a.g.e., l.cilt, s.474
29 Besim Atalay, a.g.e., l.cilt, s.368
30 Besim Atalay, a.g.e., 2.cilt, s.327
31 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.277
,26
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5 64
"O! anıng adhakın bağdadi: O, onun ayağını
güreşte yakaladı, çelme vurdu"32
5- Yalngu (Salıncak Oyunu)
Bu oyundan Divan'da sadece bir yerde ve şu
şekilde bahsedilmektedir:
"Yalngu: Cariyelerin oynadığı bir oyundur.
İpin ucu bir ağaca veya bir direğe bağlanır. Ortasına
cariye oturur ve ayağıyla yeri teper. Böylelikle kah
yükselir, kah alçalır"33
ÇOCUKLARIN OYNADIKLARI OYUNLAR
1- Müngüz Müngüz (Boynuz Boynuz)
Bu bir çeşit çocuk oyunudur. Çocuklar ırmağın
kenarına diz çökerek otururlar, sonra elleriyle kuma
vururlar. Onlardan birisi (ebe) müngüz müngüz der ve
çocuklar ne müngüz diye sorarlar. Birisi (ebe),
boynuzlu hayvanları birer birer söylemeye başlar.
Çocuklar da bunu tekrar ederler. Ebe bu arada deve
ve eşek gibi boynuzsuz bir hayvanın da adını söyler.
Çocuklardan birisi bu hayvanı veya başka boynuzsuz
bir hayvanın adını söylerse çaya atılır.34
2- Köçürme35
"Ondört adı dahi verilen bir oyun. Yerde kale gibi
dört çizgi çizilir, sonra ona on kapı yapılır. Fındık ve
fındığa benzer şeylerle bu kapılar üzerinde oyun
oynanır."36
3- Çelik Çomak
Divan'da bu oyundan direk olarak bahsedilmiyor.
Başka bir oyunun içinde ismi geçtiğinden buraya
almayı uygun gördük. Oyun şöyle geçmektedir:
"Tuldı: Er topıknı adhn bile tuldı: Adam topu çatal
deynekle vurdu. Bu, bir Türk oyunudur. Şöyle
oynanır: Oynayanlardan birisi oyunun kendi
tarafından başlamasını istediği zaman yukarıda
anlatıldığı şekilde çatal değnekle topa vurur. Bu işte
kuvvetli vuran oyuna başlamış olur.; Çelik çomak
oyununun vurmasında dahi böyle denir."
4- Ceviz Oyunu
Divanda ceviz oyunundan iki yerde bahsedilmesine
rağmen nasıl oynandığı konusunda bilgi
verilmemektedir. Sadece çocukların oynadığı bir oyun
olduğu belirtilmektedir. Bu oyun da Divanda şöyle
geçmektedir:
"Atıç: Çocukların ceviz oynadığı çukur"38
"Eteçlik: Ceviz oynamak için çukur açılmış
olan yer"39
5- Karagun
"Akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyundur."40
Divanda bu oyun sadece bir yerde geçmektedir.
6- Çengli Mengli
"Bir çocuk oyununun adıdır."41 Divanü Lügati't -
Türk'te bu oyun sadece bir yerde ve bu kadar
geçmektedir.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, " kurallarını ve
kıyafetlerini dahi inanç ve törelerden alan geleneksel
sporlar, - Türk milletinin gelenek, görenek ve
hasletlerini ortaya koyan canlı ve uygulamalı
örneklerden olup, kuşaktan kuşağa aktarılarak
yaşatılan sportif, folklorik değerleridir."4211.yüzyılda
Türklerin oynamış olduğu oyunları bilmek, bu oyunlar
dahilinde o dönem Türklerinin yaşayışlarını ve
kültürlerini belirleyebilmek yönünden faydalı olacak;
o dönemki oyunlarla şimdiki oyunları karşılaştırarak
Türklerin kültürlerini ne kadar koruyabildiklerini
öğrenmemiz açısından faydalı olacaktır. Gerçekten de
Divanda geçen birçok oyunun günümüzde de aşağı
yukarı aynen şekilde devam ettiğini görmek Türklerin
geleneklerini hala koruyabilmiş olduklarını göstermesi
bakımından sevindiricidir.
Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.288
33 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.380
34 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.364
35 Besim Atalay Tercümesi'nde bu oyunu çocukların
mı yoksa büyüklerin mi oynadıkları hakkında bilgi
yoktur. Biz çocuk oyunu olabileceğini düşünerek bu
kısmı aldık.
36 Besim Atalay, a.g.e., I .cilt, s.491
37 Besim Atalay, a.g.e., 2xilt, s.22-23
38 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s.52
39 Besim Atalay, a.g.e., 1 .cilt, s.l 51
40 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.243
41 Besim Atalay, a.g.e., 3.cilt, s.397
42 Haydar İşler-Gülten Hergüner, " Türk Sosyal
Hayatında Sporun Yeri ve Geleneksel Türk
Sporları.'Türk Kültürü,sayı:432, Ank.1999, s.249
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1999, Sayı:5
6
5
KAYNAKÇA
1- AKKOYUNLU, Ziyat- ÇINAR,Ali
Abbas, " Divanü Lügati't-Türk'te Halk
Hekimliği." Türk Kültürü, S.371, Ank.
1994
2- AKKOYUNLU, Ziyat, " Divanü
Lügati't-Türk Halk Bilimi Bakımından
Değerlendirilirken Kaşgarlı Mahmut'un
Arapça'sında Dikkat Edilecek Hususlar"
IV. MTHKKB, Il.cilt, Ank. 1992
3- AND, Metin. Geleneksel Türk
Tiyatrosu, İst. 1985
4- ATALAY, Besim. Divanü Lügati't-
Türk Tercümesi. TDK Yay. Ank. 1992
5- CAFEROĞLU, "Ahmet. Karahanlılar
Devri Türk Edebiyatı." Türk Dünyası
El Kitabı, Il.cilt, Ank. 1992
6- GENÇ, Reşat. "Kaşgarlı Mahmut'a
Göre XI. Yüzyılda Türklerde Oyunlar
ve Eğlenceler." I. Uluslararası Türk
Folklor Kongresi Bildirileri, III. Cilt,
Ank. 1977, s. 231-242
7- İslam Ansiklopedisi
8- İŞLER, Haydar-HERGÜNER, Gülten .
" Türk Sosyal Hayatında Sporun Yeri ve
Geleneksel Türk Sporları.'Türk
Kültürü, S.432, Ank. 1999, s.249
9- TAYGA, Yunus. Türk Spor Tarihine