29 Kasım 2008 Cumartesi

sayfa 3

Çocuk Oyunları

Haziran 6, 2008

ESKİ TÜRKLERDE çocuk oyunları

Haziran 6, 2008

Oyunlar zeka, beden ve kültür gelişimine etkili olup mücadele ve kendine yeterlilik duygularını verirdi.

KARAGUNI: Yani saklambaçtır. Saklambaç oyunu gizlenme, pusuya yatma, avını bekleme, sessizlik, düşmanı aldatma ve sabırlı olmayı öğreten bir oyundur. Bu oyun bugünde oynanmaktadır. Bu durum kültür devamını göstermektedir.

MÜNÜZ (buynuz): denilen bir oyunda oynanırdı. Bu oyun şu şekilde oynanırdı. Çocuklar su kenarında toplanırlar. Bu göllerin kenarında bulunan kumların üzerine otururlar. Bacaklarının arasına kum doldururlar. Bu kumlara elleriyle vurular. Bu çocuklardan birisi ebe olur. bu ebe başında buynuz olan hayvanların isimlerini sayar. Ebenin söylediği her hayvan isminden sonra çocuklar tempolu bir şekilde tekrar ederler. Fakat ebe birdenbire buynuzsuz bir hayvan adı söyleyince bazıları şaşırıp ebenin söylediğini tekrar ederler ki bu durumda ceza alırlardı. Orda bulunan çocuklar ceza olarak bunları suya atarlardı. Bu oyunla çocukların dikkatli ve dayanıklı olmaları gerekirdi.

KUZURCUK; Bu oyun kız çocukları, insan suretinde oyuncaklar yaparak oynamaları şeklindedir. bu oyun günümüzde de devam etmektedir. bu durum Türk oyunlarının çok eskilere gittiklerini göstermektedir. Aile bağlarını güçlendiren bir oyundur.

TEPÜK; Bir nevi futbol oyunu idi. Kaşgarlı Mahmut bu oyunu eserinde şu şekilde açıklar:
Bir yuvarlak cismin etrafına hayvan kılı, keçe ya da bez şeyler sarılmak suretiyle bir büyükçe cisim yani top elde ediliyor. Çocuklar bu cismi tepikleyerek oynuyorlardı. Bedensel gelişim ve mücadele azmini güçlendiren bir oyundu.

KÖÇÜRME; Yere çizilmiş bir takım çizgiler üzerine dizilen taşları göçürme ve yer kapma dolayısıyla öbür tarafın taşlarını bir bir toplayarak kazanılan bir oyundur. Bugün beş taş veya dokuztaş denilen oyuna benzerdir.
Bugün Saka yani Yakut Türklerinin çocukları da bizim beş taş dediğimiz oyunu ve topaç dediğimiz oyunları oynamaktadır.

ÇELİK-ÇOMAK : Biri uzun diğeri kısa iki sopa ile oynanan oyundur.

AŞUK :Bugün aşık dediğimiz bir oyunda vardı. Bu aşık, bir kemiktir. Bugünkü çocukların misketlerle oynadığı gibi bir oyundur. Bu kemiğin 4 yüzeyi vardır. Bu aşık denilen kemiğin düz yüzü, sırt yüzü, çukur ve anaç denilen yüzeyleri vardır. Anaç denilen kısım avuç içini dolduran bir yüzeydir. Bu oyunda önemli olan bu aşık kemiğinin düz yüzünün yere gelmesidir. Buna tam yerine oturdumanasında Cuk oturdu denirdi.

YALNGU (SALINCAK): Çocukların çok sevdiği bir oyunda salıncakta sallanmak idi. salıncaklarda sadece çocuklar değil baharlarda bayramlarda nevruzlarda genç kızlarda sallanırdı.

CEVİZ : Divanda ceviz oyunundan iki yerden bahsetmesine rağmen nasıl oynandığı hakkında bilgi verilmemiştir. Bu oyunda;
Atıç : Çocukların ceviz oynadığı çukur
Eteçlik : Ceviz oynamak için çukur açılmış yer.

KAYNAK : DİVAN-I LÜGATÜ TÜRK

Oğlak Oyunu

Haziran 6, 2008

Oğlak oyunu Türkmen’in milli oyunudur. Eskiden atalarımız savaşa hazırlık olarak oynarlarmış. En az 50 at ile oynanır, bu sayı 500 kadar da olur. Oğlak oyunu kışın oynanır, sıcak da oğlak oyunu oynanmaz. At üstünde oğlak oyunu’nu oynayana pehlivan veya Çapandozdenilir. Bu kişi oğlak oyununu oynayabilecek güç kuvvete sahip ve iyi binici olması gerekir.

Oğlak oyunu’nu Türkmenler genellikle bayramlarda, düğünlerde ve belli at sayısı bulunduktan sonra oynanır. Özellikle sünnet (sünnet düğününü yapan zengin ise) düğünlerinde Türkmenlerin yaşamış oldukları vilayetlere düğün sahipleri tarafından davetiyeler gönderilerek büyük bir organizasyonla en az üç gün oğlak oyunu oynanır. Düğün sahipleri tarafından oğlak oyunu’nu kazananlara büyük hediyeler (para, altın ve çeşitli hediyeler) verilir. Her vilayet’ten gelen oyuncuların olması ile birlikte büyük çekişme içersinde oynanır. Büyük düğünlerde yapılan oğlak oyunu’na bakan, milletvekili, vali gibi devlet erkanları da iştirak eder.

Oğlak Oyunu’na hazırlık;
“Oğlak” keçi yavrusuna denilir. Oğlak oyunu avlanmak ve avı almak demektir. Bu oyun Afganistan Türkmenlerine has oyun olup daha sonraları Afganistan’ın milli oyunu haline gelmiştir. Oğlak oyunu at ile oynanır. Bu oyun için en iyi cins ve güçlü 9 ile yukarısı yaşlarında genç atlar seçilerek yetiştirilir. Çünkü bu oyuna herhangi bir güçsüz ve yetiştirilemeyen at oğlak oyununu oynayamaz. Bu yüzden en az bir sene tecrübeli at seyis tarafından genç ve güçlü atlar yumuşak, düz, etrafı temiz kum olan yerde bağlanılır. Seyis, atın yemini, miktarını ve özellikle gün içersinde ne zaman yemi vereceğini iyi bilmesi gerekir. Atın kilo almasına ve kilo vermesine azami dikkat eder. At yedikleriyle daima enerji depolar ve güçlenir.

Mevsimin ilk baharında erkek at yeni doğan taylı yavrusu olan dişi güzel cinsli at ile çiftleştirilir. Bu çiftleşme hafta da bir kez olmak üzere üç veya dört defa olur. Bundan sonra erkek at bozkırların en temiz otlu yerine bağlanılır ve burada yaklaşık bir ay veya bir buçuk ay kalır. Üstü daima açık tutulur. Hava çok soğuk olduğu zaman bastırık (örtü) ile üstü kapalı tutulur. Havaların sıcak olması birlikte erkek at meydan yerden alınarak eve getirilir ve yerine bağlanılır. Havalar soğuk oluncaya kadar binilmez, yürütülmez, yumuşak yere ve uzun ipe bağlanılır. Yazın bol bol karpuz, yorunca otu ve diğer temiz yaş ot verilir. Gece atın üstü hafif örtüsü ile örtülür ve sıcak havalarda da güneş çarpmaması için örtüsü alınmaz. Sıcak havada bağlı olduğu yerde hiçbir yere götürülmeden bağlı kalır, ilkindi vakti üç saatlik zamanda atın üstü açılır ve temizlenilir. Eylül ayının 15’inde veya sonbaharın ortalarında at bağlı olduğu yerden ilk günde on adım gezdirilir. Daha sonraları günden güne adımlar arttırılır ve uzaklara götürülür. İlk beş güne kadar atın üstüne binilmez gezdirilir. Çünkü çalışmanın kademeli olması gerekir. Beşinci günden itibaren atın üstüne binilerek günden güne uzak yerlere götürülür. 20 ile 25 gün devam edilir. 26’ıncı gün at meydan yerde bir kilometre koşu yaptırılır. Bu koşuya “atın koltuğunu açma” denilir. Artık at oğlak oyunu’na hazır hale gelmiştir. At oğlak oyunu’na özel eyer ve örtüler kuşandırılarak sokulur.

Oyun Kuralları ;
İki yaşını dolduran buzağı bir gün önceden kesilerek kafası, iç organları alınır. İç organları alındıktan sonra yerine saman tıkılarak diğer etleri elenmemek üzere bir gece ayazda asılı bırakılır. Sabahleyin asıldığı yerden alınarak avlak oyununun oynanacağı alana getirilir.
Oyunun oynanacağı meydanda önce 10 – 15 metre kare daire çizilir ve içine saman atılır. Bu daire alanına “cür” denir. Cürden 500 ile 600 metre ilerde bir bayrak dikilir. Yüzlerce, binlerce seyirci iştirak eder. Her bölgeden gelen Türkmen, atı ve Çopandozu (oğlak oyununu oynayan) ile oğlak oyununun yapılacağı alana gelir. Aksakallılar ve ileri gelenler Çardak dedikleri oturum yerde yerini alır. Ortaya hakem heyeti seçilir. Hakemler, oğlak oyununun kuralına göre oynanmasına dikkat ederler. Ayrıca “Bargı” denilen çeşitli hediyeler (para, altın, halı ve tüfek) hazır edilir.


Çopandozlar, atlarına binerek çardak deki oturma yerinde bulunan aksakallılardan pata (dua) aldıktan sonra oyun yeri olan cürün yanına varırlar. Hakem tarafından carçıya (tellal) bağırttırılır. “oğlağı cürden bayrağa götürene filanca hediye “ denildikten sonra oğlak oyunu başlar. Çapondozlar, at üstünden cür içersinde (daire alan) bulunan öceği (buzağı) almaya çalışırlar. Öceği yerden kapan çapondoz “heyt” diyerekten nara atmasıyla birlikte bayrağa doğru atını son hızla koşturmaya başlar, ama diğer çopandozlarda öceği kaptırmamak için arkadan asılırlar. Cürden bayrağa götüren çopandoza hakem huzurunda bargıcı (hediyelerden sorumlu kişi) tarafından hediyesi verilir. “Carçı” denilen tellal bu çapondozun ismini ve atın sahibinin ismini tutarak hediyeyi aldığını bağırarak ilan eder. Oğlak oyunu bayrak’tan cür dairesine ve cür dairesinden bayrağa götürmeler ile devam eder.

Oğlak oyununu oynayan Çapondozların başında sümmen denilen kuzu tüyünden yapılmış Türkmen telpeki ve ayaklarında özel ayakkabıları olan Adik ve cübbe giyilerek oynanır. Bu oyunu herkes oynayamaz ve çok tehlikeli bir oyundur. Adeta bir savaşı andırır, ölümler, yaralanmalar, attan düşmeler olur. Oğlak, Türkmen’in milli oyunudur. Ahir oğlak adı verilen final nitelikteki en son oyunda büyük hediye verilir ve dualarla son bulur.
Türkmen’in milli oyunu olan oğlak Afganistan’ın diğer bölgelerinde de daha sonraları oynanmaya başlanmıştır. Oğlak oyununa Afganistan’da buzkeşi de denilir.

__________________
Belimizde kilicimiz Kirmani,
Tasi deler mizragimin temreni.
Hakkimizda devlet etmis fermani,
Ferman padisahin,daglar bizimdir.

afsharkizi is offline

TÜRKLER’DE SPOR

Haziran 6, 2008


Milattan Önce 3000 yıllarında Orta Asya da Türklerin yaşamında atın büyük önemi olduğunu görmekteyiz. Çocukların çok küçük yaşta at eğitimine başladığı o dönemin belgelerinde rastlanmaktadır. Bu uğraşta kadınların da yeri vardı.
Türklerin binicilikteki ustalıklarına, atla oynanan ve sportif değer taşıyan türlü oyun ve yarışlarla ulaştılar.
Günümüzde de Orta Asya ve Anadolu’nun bazı yörelerinde oynanan kaçma-kovalama nitelikli Gök-Börü, Kız-Börü ve Beyge oyunlarıyla, bir çeşit atlı hokey oyunu olan çögen ve de savaş oyunu olan attaki cirit atma oyunlarında rastlamaktayız.

GÖK-BÖRÜ : Oyunu değişen lehçelerce Kökperi, Kopkeri gibi isimler de almıştır. Bu oyunda asıl olan kesilmiş ve içi temizlenmiş bir oğlak veya hayvanı eğeri ile bacakları arasına sıkıştıran ve dört nala koşan bir atlının, kendini kovalayan atlılara sınırlanmış bir alan veya alanda bir turu tamamlayarak puan alması biçimindeydi. Oyun tek kişiler veya gruplar arasında da oynanırdı. Özbek Türklerinde bu oyunu, üzerinde, sular, hendekler ve yükseklikler bulunan bir arazide oynadığını görüyoruz.

KIZ-BÖRÜ : Evlilik törenlerinde kesilmiş hayvan, kız tarafından kaçırılır ve damat tarafı gelini kovalardı. O zaman bu oyun Kız-Börü adını alırdı.

BEYGE : Atlı oyunların bir başka şekli de düğün törenlerinde kız ve erkeğin bir mesafe içinde karşılıklı olarak Beyge (Babiga) oyunuydu. Amaç hedefe önce varmaktı.
ÇÖĞEN: Eski Türkler arasında yaygın bir oyundu. Bu oyun bugün adına Tibet dilinde top anlamına gelen Puludan alınarak Polo denilen atlı hokey oyununun ilk şeklidir. İlk defa Türkler tarafından oynandığı söylenen bu oyun, İranlılarca çevkan, Bizanslılarca da çukanyan adı ile oynanmıştır.
CİRİT : Bugün Anadolu’nun birçok yerinde oynanan atlı cirit oyunu, eski Türklerin çok sevdiği bir binicilik oyunuydu. Cesaret, algılama sürati, refleks, denge gibi emosyonel ve motorik özellikleri bünyesinde barındıran bu oyun iyi bir binicilik ve ata hakim olmayı gerektirirdi. Eski Yunan yazar ve komutanlarından Xenophon MÖ 360 yılında Binicilik Sanatı adlı eserinde, Türklerin cirit oyununa benzeyen bir mızraklı süvari oyununu halkına öğütler. Eski Romalıların yüzyıllar boyunca oynadıkları Troia oyununun da aslı cirit oyununa benzemektedir.
MIZRAK : Türkler boyu 1.5 metre uzunluğundaki ucu sivri taze servi ağacından yapılmış mızraklarla hedef tahtasını delmeyi veya sivri değnekleri toprağa saplama alıştırmaları yaparlardı.
KOŞU : Ayrıca, çeşitli sosyal etkinliklerle ilgili olarak (ölüm, doğum, düğün, sosyal yardım v.b.), bozkır atları ile 10- 14 kilometre, hatta 100 kilometrelik arazi koşuları yapılırdı.
OK ATMA : Ayrıca eski Türkler de birçok sosyal etkinlikte yine ok atma veya ok üzerine içilen antlar gözlenmektedir. Okla uzağa atma veya hedefe atma oyunları vardı. Ayrıca, at üzerinde de ok atma oyunları vardı. Bu konudaki en eski belgeler MÖ 1000 yılda Tibet bölgesinde bulunan kayalara işlenmiş fresklerdi.
Yarış amacıyla atılan okların ilki cepheden, ikincisi yandan ve üçüncüsü de hedefi geçtikten sonra geriye dönülerek atılırdı. Günümüzde Japonya da bazı dinsel törenlerde benzeri yarışmalar yapılmaktadır.
KILIÇ OYUNU : Türklerin geliştirdikleri eğri ve tek yüzlü kılıçlarla oynanan çeşitli dans ve oyunlar vardı. Bugün Türkmenistan da çeşitli kabilelerde bu dans ve oyunlar devam etmektedir.
GÜREŞ : Asya da en çok sevilen spor dallarından biri de güreşti. Çeşitli bayramlarda ve özel günlerde güreş ile ilgili şenlikler düzenlenirdi. Yapılan kazılarda çeşitli süs eşyalarının üzerine işlenmiş güreş figürlerine rastlanmaktadır. Günümüzde yağlı güreşçilerin giydiği kısbeti, İskit Türklerine ait bir kemik avadanlığın üzerine işlenen güreşçi figüründe görmek mümkündür.
KAYAK : MÖ 100 yıldaki eski Çin kaynaklarına göre Amur Bölgesinde oturan Türk kabilesinin yaşantısı hakkında bilgi verilirken, halkın ayaklarına 15 cm genişliğinde ve 160 cm uzunluğunda tahtalar takarak kar ve buzda ev hayvanlarını kolaylıkla avladıklarından söz edilmektedir. Bu da kayak sporunun tarihteki ilk örneklerinden biridir. Tarihçi Prof. W. Eberhard yine bu kaynaklara dayanarak eski Türklerde kayak ve kayakçılığını mevcut olduğundan söz eder. Yine MÖ 500 yıllarında Çin halkının ayaklarında kayakla gördükleri Türkler için “tahta bacaklı, at ayaklı, benekli ala at” gibi tanımlar kullandığı saptanmıştır. İsviçreli Prof. Hess kayak tarihini incelerken “Bütün kış karla örtülü olan Sibirya’nın kayakçılığın asıl vatanı olması tabii olduğu gibi, tarihi deliller de Sibirya’nın en kuzey noktalarında yaşayan Türk ve Moğol kavimlerine” kayağın buluşunun ait olduğunu söylemektedir.
YÜRÜYÜŞ : Eski Türklerin dinsel geleneklerine göre yaptıkları çeşitli sportif etkinlere Kırgızların çocukların doğumunda, kadınların da katıldığı 265 km lik bir mesafe üzerinden geleneksel yürüyüş yaptıkları,
ATLAMA-SIÇRAMA : Tunguzların düğün törenlerinde 107 kilometrelik yaya koşular düzenlediği, hız alarak çift ve tek ayakla uzun atladıkları,
TEPÜK : Yine Orta Asya da futbola benzeyen Tepük adıyla oynanan bir oyundan Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-ül Türk adlı eserinde söz etmektedir.
Osmanlılar da ise güreşten, at binmeye, ok atmadan, çevgene kadar çeşitli sportif etkinlikleri görüyoruz.

__________________
Belimizde kilicimiz Kirmani,
Tasi deler mizragimin temreni.
Hakkimizda devlet etmis fermani,
Ferman padisahin,daglar bizimdir.

Anbarcık Köyünde bazı gelenekleri

Haziran 6, 2008

Çocuk oyunları.Anlaşıldığına göre bu köy Osmanlı devletinin asker için kullandığı köylerdendir.Yukarda da izah ettiğimiz üzere Gölhisar’ın Türklerce alınmasından sonra Fethiye ‘ye doğru devam eden Türkmen harekatına yörenin de coğrafi şartlarını iyi değerlendiren Bizans, bu bölgede oldukça güçlü bir direnç göstermişti.Bu yüzden Dirmil ile Rahat Dağı arasında ki Oğuz kütleleri içinde diğer bölgelere göre daha yoğun bir askeri varlık oluştu.Ve bu gelenek daha sonraki yıllara da ulaştı. Hamid Beyliği bu geleneği devam ettirdi.Aynı geleneği bozmayan Osmanlı Devleti bu eski Türkmen aileleri Sipahi(Atlı asker) olarak kullanıyordu.Bilhassa Dirmil’de çok sayıda sipahi ve sipahi zade mevcuttu.Kozağacı ve Anbarcık köyleri de bu tür yerlerdendi. Nitekim 1475 tahririnde iki kişi sefer de ayrıca birde Tezkireli Sipahi gözükmektedir.Bunlardan başka birde Fedai asker vardı. Ayrıca bizim aile geleneğimizde anlatıldığına göre dedelerimiz Sipahi idiler. Çevre köylerden Kozağac’ında ve Çakır’da da sipahi aileler bulunuyordu. Anbarcık’ın diger adı olan Türk isminin sadece askeri kaynaklarda bulunuşu tesadüfi değildir.Askere seçilenler yada pusulası gelenlere ayrı bir ihtimam gösterilir.Bir ay önceden , askerden en son gelen bir çavuş tarafından bütün asker adayları talime alınırdı.Boruk’lu yüzü asker talimi için en uygun yerdi .Adete komando yetiştirir gibi eğitim yapıldığı olurdu.Asker uğurlamasında Anbarcık’lı kadınların; bulabildikleri üç beş kuruşu askerlerin ceplerine koyup, kendileri içinde birkaç dakikacık nöbet tutuvermeleri için onlara göz yaşları içinde yalvardıkları çok görülmüştür.Vatan sevgisinin imandan geldiği ve bu sevginin bu fakir köyün okuma yazma bilmez kadınlarının anlayışları ile billurlaştığına çok şahit olunmuştur. Zamanımız da bu sevgiden nasibini almamış vatan pazarlamacılarına ithaf olunur…

Toplumsal askerlik geleneği köyün çocuk oyunlarına da yansımıştır.Köylü ,çocuklarını daha küçücük iken oyunlarla adeta savaşa hazırladığı izlenimini vermektedir.En çok sevilen oyunların başında Esir almaca ile Kale Kule oyunudur.İki oyunda da esas olan kaleyi korumak ,kuleyi yıkmak ya da almak ve esir düşen arkadaşı kurtarmaktır.Oyunda asıl hedef kişinin uyanık atılgan ve çevik olmasıdır.

Esir Almaca .En az beş kişi ile oynanır.Beşer kişilik İki takım kurulur.Kale olarak taş yığını yapılır. Kaleden çıkan karşılıklı iki kişi birbirine eliyle vurarak esir almaya çalışırlar.Yalnız ilk çıkan son çıkan rakibi esir alamaz o diğerine göre “Eski”dir.Ancak rakipten sonra çıkan arkadaşı yetişip onu kurtarabilir veya rakibi esir alır.Oyunun esas kaidesi budur.S-Daima son çıkan ilk çıkanı esir alir. Aynı anda iki aynı takım oyuncusu oyuna çıkamaz ,ardı ardına olmalıdır.Esir alınanlar kalenin sol dikine beş adım giderek elini arkadaşlarına doğru adım açarak uzatır.Daha sonra esir düşenler onun arkasına geçerek bir zincir oluştururlar.Arkadaşları onları kurtarmak için kaleden çıkarak ellerine vurup esaretten alırlar.Ancak kendileri de bu arada esir düşebilirler.Esir sayısı artan takım tehlike içindedir.Askerini kurtaramayan takım sonunda tek kişi kalabilir.Ayağını kale taşlarına koyup,etrafını saran rakiplere (Düşmana) karşı mücadale etmeye başlar.Eğer onlar ayaklarını uzatıp kaleye değerlerse tabi savunmacı tarafından vurulmadan kale düşmüş olur.Ancak tek kalan kişi onlardan birini vurarak esir alırsa bir esir arkadaşını kurtarır.Mücadeleye iki kişi devam ederler .Oyun bu şekilde devam eder gider.Yalnız oyun başlarken veya devam ederken kaleden çıkmadan oyuna girmesi için rakip oyuncuyu isim vererek çağırırlar.Mesala şöyle çağrı yapılır.Salata malata Hasan burata(Buraya) gibi …Kafiyeye uydurmak için bir gayret vardır kısacası.

Muhakkak ki bu oyun Anadolu’nun diğer yerlerin de de oynanmakta olabilir.Anadolu’nun kültür birliği tartışılmaz bir gerçektir.

Kale Kule :Oyun aracı her oyuncu için bir değnek.Bir adet silindir şeklinde 10 cm uzunluğunda kule denilen ağaç parçası. Kale denilen çukur.Oyun düz bir yerde oynanır.Önce bir çizgi çizilir.Kule en az 10 metre kadar uzağa dikilir.Sıra bir şekilde belirlenerek değnekler çizilen çizgiden süydürülerek yani toprak üzerinden kaydırılarak kuleyi devirmeye çalışılır.İlk atana Başcıl son atana KIRÇIL denir.Deviremeyen çoban olur.Her oyuncunun ayrıca daire şeklinde kalesi olur.Bütün oyuncular ortadaki kaleyi daire şeklinde olacak şekilde bu kendi yerlerini belirlerler.Çoban olan kişi kuleyi alır ve ilk çizgiden büyük kaleye eliyle tek atışta katmaya çalışır.Diğer oyuncular kuleyi kalenin içine değnekleri ile kuleyi katmamaya çalışırlar.Vurarak uzaklaştırırlar .Çoban kuleyi katamazsa kuleyi belli bir mesafeye diken diğer oyuncular değnekleri ile alabildiğince peş peşe vurarak çobanı kalesinden uzak mesafelere götürüler. Buna güttürme denir.Çoban önlerinden kaptığı kuleyi büyük kaleye uzaktan atışla katmaya çalışır.o sırada oyunculardan bir grup da onun kalesini değneklerinin ucuyla kazarak çukur açarlar.Eğer çoban kuleyi kaleye atar ve kuyusunu kazan oyunculardan birisinin kalesini kaparsa bu sefer çoban kalesini kaptıran olur.Sonun da en çok kuyusu derin olan oyunu kaybeder.Ceza olarak dizlerine kadar çukuruna gömülür,değneği önüne uzatılır.Tek zıplayışta değneğinin ucuna ulaşması gerekir.Ulaşamazsa oyunu kaybeder.Zaten oyunu kaybetmek prestij açısından yeterli cezadır.

Taş Göçürme Oyunu.Bir yamaca iki kişi karşılıklı beş küçük çukur açar. Oyuncular çukurlarının tarafına uzanırlar.Sayısı belli küçük çakıl taşlarını taraflar sırayla kendi çukurlarından başlayarak kuyulara aktarmaya başlar .Sırayla her çukurdan alınan taşlar diğer çukurlara aktarılır. Buna göçürme denir.Elindeki taşı biten oyuncu hamlesini kaldığı yerden rakibine devreder.Ve bu surette taşlar devrederek tek kuyuda toplanmaya çalışılınır.İlk toplayan kişi oyunu kazanır.

Bu oyunu ,Tanrı Dağlarında koyun güden Kırgız çobanlarının oynadığını bir Tv belgeselin de seyredince hayret etmiştim. Bir daha Anadolu Türklüğünün kökenini ve canlılığını hayranlıkla takdir etmemek mümkün değildir.Ne var ki Kırgız çobanları,toprak da çukur kazmak yerine oyulmuş plastik oyun tablalarını ekmek torbalarında taşımak gibi daha modern bir izlenim veriyorlardı.Bin yıl önce Asya’dan kalkıp gelen Toros dağlarında ki Türk , bin yıldır hiç görmediği aralarında binlerce kilometrelik mesafeye rağmen bin yıl sonra aynı oyunu Tanrı dağlarındaki akrabalarıyla tıpatıp oynaya biliyordu…

Değnek ebelletme :Çocuklar yere bir çizgi çizerek sıraya geçerler .Ellerindeki değnekleri sırayla bu çizgi üzerine vurarak en yükşeğe çıkarmaya çalışırlar.Ya da yerde bir nevi değneği boyunca takla attırmaya(Ebeletmeye ) çalışırlar.En iyi ebelleyen değnekler Kürt ağacından yapılan değneklerdir.

BİR SAYA GELENEĞİ :UZUN DEVE OYUNU

Tüm Anadolu’da , Orta Asya kökenli bir gelenek olarak baharın gelişini kutlamak amacıyla Saya şenlikleri yapılır. Bazı yerlerde çocuklar,bazı yerlerde büyükler etkin olarak bu olaya iştirak ederler.

Anbarcık Köyünde yakın zamana kadar oynanan Uzun Deve oyunu bu tür bir saya şenliğidir.

Köy erkekleri toplanır.Başlarına bir çoban seçerler.Hepsi urganlara dizilerek bağlanır.Kollarına bacaklarına çok sayıda çan (Muhtelif büyüklükte ) bağlanır.Çoban bir eliyle bu insan katarını çeker bir elinde ki sırıkla onları idare eder.Köyde ev ev dolaşmaya başlarlar. Evlerin kapılarına dayanan bu insan katarı ,çanları inanılmaz bir şekilde köy tabiriyle zaldıradarak ev sahibini dışarı çıkarırlar veya çobanının çeşitli şekilde çağırmasıyla olur bu. Ev sahibi isteklerini sorar onlarda ona bir ceza- Ürüsüm (Osmanlı zamanında bir vergi çeşidi olan rüsüm ‘dan gelir) keserler. Pazarlık başlar.Eğer ev sahibi verilen cezayı çok bulup kaçınırsa çanların sesi ayyuka çıkar.Gürültü bazen ev sahibini canından bezdirir cezaya hemen razı olur. Ceza para şeklinde olduğu gibi satılınca para eden ya da pişirilip yenilen yiyecek maddelerinden de olabilir.Akşama kadar Uzun deve sürüsü ev ev dolaşarak bu faaliyeti sürdürür.Güneş, Kepez Dağından batmaya yakın sürü çaya suya indirilir. Asıl kıyamet o zaman kopacaktır.Çoban suya getirdiği develeri çözer , çözmesine ama gün boyu elindeki sırıkla terbiye ettiği develer ona inanılmaz kin beslemektedir.Malum deve kini korkunç olur. Çoban sürüyü bir şekilde suya sürer ve evine doğru kaçmaya başlar.Sürüdeki develer onu yakalamak için arkasından hücum ederler.İnanılmaz hay huy içinde devam eder kovalamaca , çoban kendisini evine atarsa ne ala yakalanırsa vay başına gelene .Toplanan ayni ve nakdi yardım genellikle bir hayır işine verilir.Bu gelenek imece usulünün güzel bir örneği olarak yıllarca yaşamış ne yazık ki bir çok geleneğimiz gibi unutulmak üzeredir.

DEĞNEKTEN ATLAMA :Bir yemin ettirtme biçimidir.Herhangi bir suç işlemiş kişinin soruşturması yapılırken ifade verenlerin doğru söyleyip söylemediğini anlamak için ,değnekten atlamaları istenir. Bir kişi değneği tutarak diğer ucunu yerden hafif yukarı kaldırır.Sonra yemin verilen kişi veya kişiler atlamaya başlar atlamayanın suçlu olduğu yada doğru söylemediği ortaya çıkmış olur.Köyde bu yemin verme türünün çok etkili olduğundan Osmanlı Devleti kolluk kuvvetlerinin sıkça kullandığı bir gerçektir .Hatta Cumhuriyet döneminde Jandarmanın da bu yolu seçtiğini bu gün hatırlayanlarımız çoğunluktadır.Öyle ki : Köy erkeklerinin değnekten atlatılarak sonuca ulaşılmaya çalışıldığı sıkça olurdu.

Burada eski Türk’lerde görülen kılıçtan atlayarak ant içme töreninin zaman içinde kılık değiştirerek devam ettiğini anlıyoruz.

Kökenini Anadolu arkaik devrin de arayıp küçücük bir benzerlik bulunca sevinçten çılgına dönen “bak işte senin kökenin burada” demeye çalışan Anadolu mezarlığı sevdalılarına, şuuraltında Türk’ e olan kinini arkeolojik kazılarla kusmaya çalışan ekalliyet ırkçılarına böyle sayısız kültürel varlığı göstermek her zaman mümkündür. Ama onların bunları görmeye pek niyetleri yoktur.

DİL ÖZELLİKLERİ

Anbarcık ağzı:Modern Türkçe’nin geçirdiği evreleri henüz geçirip tekamülünü sağlamamıştır.Daha ziyade 14.Yüzyıl Oğuz Türkçe’sinin kalıntı ve özelliklerini taşımaya devam etmektedir.Kullanılan bir çok kelime bu gün Türkçe’de unutulmuştur.Dikkatli bir tarama bizi enterasan sonuçlara ulaştıracaktır.

Bu ağız , Fethiye Körfezinden başlayıp, Antalya İlinin batı bölümünü içine alan ve Tefenni Kara Kuzu Gediğinden .paralel bir çizgiyle Bucak İlçesinin batı kısmına kadar ulaşan kesimde kullanılan bir ağızdır.Dilde Teke bölgesi diyebileceğiz bölge , aslında coğrafyacılar tarafından da bu isimle anılır.Dilciler bu ağzı Salur ağzı olarak nitelemektedirler ki :Tesadüf mü bilinmez Teke Türkmen Aşireti , Oğuz Salur boyundan çıkmıştır. [1] Sarılar cemaatinin Salur boyundan neşet ettiğini yukarda vurgulamıştık. Yalnız Burdur İlinin Çavdır,Dirmil (Altınyayla),Gölhisar’ın bazı doğu kısım köyleri , Tefenni’nin birkaç köyü,Bucak ilçesinin Antalya yolunun batısında kalan köyleri bu ağzı konuşmaktadırlar. Burdur’un diğer yerlerinde , Kayı ağzı konuşulur.

Köy ağzında bilhassa fiiller çoklukla kullanılır. Fiiller mutlaka bileşik dir. Mesala yapıpduru,saçıpduru,alıpduru gibi…

Anbarcık Köyü’nde Geliyor şimdiki zaman 3.Tekil şahıs fiili Geliyo-Gelibba-Gelibbatırı - olarak üç şekilde söylenmektedir.Bu durum da bu ağzın , Türkçe’nin tarihi gelişim sürecini henüz tamamlayamadığı ve devam ettiği için mi , yoksa ayrı ayrı zamanlarda köye yerleşmiş ; farklı cemaatlerin ağız özelliklerinin bir sonucu mu olarak değerlendirmek gerektiğini kestirmek hayli zordur.V harfi bazen h olarak çıkar.Mesala vur yerine hur denir

FOLKLOR

Son zamanlar da tüm Türk Toplum hayatında görülen çözülme , yozlaşma ne yazık ki bu köyümüzde de görülmektedir.Bir çok gelenek ve göreneğimiz artık unutulmak üzeredir.

Eski düğünler bu gün yapılamamaktadır.Beyaz gelinlikler,Safayıları,Peşlileri ,eski gelin başlarını unutturmuştur.Gelin alıcılar tarihin derinliklerinde kalmıştır.Geleneksel kadın giysilerimizi giyen kadın hemen hemen hiç kalmadı.Şalvar adı verilen estetikten yoksun kadına çuval giydirilmiş gibi duran ucube giysi, güzelim önecekli ,dizlikli ve kuşaklı ,peşli adı verilen üç etekli Türkmen kıyafetlerini çoktan ortadan kaldırdı.Saçları örgülü kızlarımız pek yok .Eskiden saçını kestirip,örmeyenlere inanılmaz bir mizah

uygulanıp kınanılırdı.”AVRUPA ŞAÇLI” denilip alaya alınırdı.

Müzik:Teke Yöresi içindedir.Gurbet Havaları,Boğaz Havaları,Teke Havası adı da verilen çeşitli Türküler çalınır söylenir.Gurbet Havalarına Garipler da denir.Çocuklar ellerini boğazlarına basarak ya da boğumlayarak çeşitli sesler çıkararak boğaz havalarını söylerler.1940 ‘lara kadar en yaygın müzik aletinin Üç Telli bağlama olduğu anlatılır.Daha sonraları yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuştur.

Gurbet Havalarına birkaç örnek

Ezelidir gahbe dağlar ezeli Yağmur yağarda her dereleri doldurur

Güz gelince döker bağlar gazeli Ecel gelir gül benzini soldurur

Güvenme şöhretine yalan dünyanın

Beylere düşer de dünya güzeli Bilmem ağladır da bilmem güldürür

Dibi temelinden bozuk yalan dünyanın

X X

Kara daşlara benzer gelin senin yatışın Çiniler durur da yaylamın taşı

Tüneksiz kuşlara benzer senin ötüşün Garip garip öter de sılamın kuşu

Azrail indi de ordumuza yetişin Kendi sılasında gülmeyen yiğidin başı

Şahanlar elinde de kalmış yavrularım var benim Varıp gurbet de güler mi sandın

Halk oyunları:Üç gruptur.Halk bunları şu şekilde adlandırır.Ağırlar,Düzler,Tüngümeler.Ağırlar: Ağır Zeybekler(Adı böyledir).

Adeta ayin yapılır gibi ,özel bir itina ile ve özel bir tavırla oynanırdı.Seyredenler hiçbir ses çıkarmaz onlar da aynı saygıyı göstererek izlerlerdi.Bu gün bu oyunu bilen oynayan hemen hemen kalmamıştır.Aklım da kalan Mehmet Türkcan (Rahmetli Nazım Mehmedi)ın ağır zeybekleri güzel oynadığıdır.

Düzler(Teke Zeybekleri):Cezayirli,Sarı Zeybek vs

Tüngümeler(Teke Zortlatmaları):Bu oyunları inanılmaz derecede güzel oynayan ,el ve ayak figürlerini son derece uyumlu bir biçim de icra eden kişiler vardır. Bu şekil de oynayanlara başka yerler de pek rastlanılmaz

Ayrıca kamalar la Köroğlu oynanırdı.

Bilmeceler

Dağdan gelir taştan gelir .Bir kükremiş aslan gelir(Sel)

Ak dağda Kara koyun yayılır.(Yazı)

Uzundur kuyu soğuktur (Tüfek)

Yer altında aslan yatar (Saban Demiri)

Yakada yarım alacık içinde Hasan kölecik (Kulak)

Elemez melemez ocak başına gelemez ( Tere yağ)

ÇOBANLIKLA İLGİLİ BAZI GELENEKLER

Bir çocuğun , Kara dikmen adın da ki keçisini severken söylediği bir manimsi sözler

Hey Kara Dikmen Kara Dikmen

Boynuzların çardak

Memelerin bardak bardak

Süt vermezsen çanak çanak

Ben seni seni gütmen

Keçi İsimleri:Yagal Dooş,Kır Dooş,Ger Dooş,Sakar Dooş,Kara Dooş,Kır Yagal,Ger Yagal,Kızıl Yagal,Sakar Dikmen,Kara Dikmen,Yalama Sakar,Akış,Göküş,Kızıl Ger…

Dooş ,eski Türkçe de Tokuş isminin zamanla değişerek bu günkü söyleniş halidir.Doş keçilerin boynuz yapısıyla ,yagal kulak rengiyle alakalı isimlendirmedir.Ertokuş ‘un insan adı olarak eskiden sıkça verildiğini biliyoruz.

Yaşına girmemiş keçi yavrusuna oğlak,yaşına girmişe çebiş bir yaşından büyük keçiye Gezem ,ilk oğlağını kuzulamış keçiye Göğleme,erkek çebişe teke ,bir yaşında olana birli ,iki yaşında olan ikil diye söylenir.. Koyunun bir yaşındaki kuzusuna toklu,kuzulamamış ya da kuzulamaya hazırına şişek , boynuzunun biri kırık olan keçi çelek keçi dir. Sürünün yattığı yere yatak yeri ,kuzu ve oğlakların kuzuların katıldığı dama kuzuluk denir.Kuzuluk çoban damına benzer ancak ağzında taş duvar vardır ve kapatılmak için çalı çırpı bulunur.Köyde koyunlarla ilgili isimlendirmenin pek olmayışı ya da seyrek oluşu keçi sürücülüğünün çok eski tarihlerden beri yapıldığını en azından göçebelikten beri kadim esas bir meşgale alanı olduğunu düşündürmelidir.

Sürü tek başına bir kişinin olduğu gibi çok sayıda ailenin hayvanlarının toplandığı hayvan topluluğu da olabilir. Sürünün içinde malı bulunanlara katıntı denir.

Katıntı günde iki kere kuzu veya oğlakları anasına vermek için köyden uzaktaki yatak yerlerine giderler. Sabah ve akşam yavrular analarına verilerek emzirilirler.

Kuzular ve oğlaklar belli bir büyüklüğe gelmeden kesinlikle katıntılar , anaların sütünü sağamazlar. Çoban buna şiddetle karşı çıkar. Zamanı gelince katıntıya haber verir . O gün ,kadınlar hep birlikte sağım yapılacak yere giderler. Sürüye yaklaşınca ellerindeki bakraçlara vurarak çeşitli türküler söyleyerek çobanı överler. Katıntının geldiğini gören çoban onları karşılar.Türküleri duyunca genellikle bir coşku hakim olur. Silahlar atılır. Kadınlar güçleri yettiğince çobana evden yiyecek bir şeyler getirip verirler. Neşe içinde sağım başlamış olur. Artık böyle bir gelenek kalmadı .

Çanlar: En büyüğüne Hatap , Onun küçüğüne Köşeli , Köşelinin küçüğüne Güdüm denir.Daha küçüğü ise Güldüreyik .Gülderiğin küçüğü Gıldırayık adını alır.Dikdörtgenimsi şekilli ve içindeki dili demir olanlara Taka denir. Pirinç madenin den yapımı olanların en küçüğü Geveze diye anılır.Yalnız hataplar deve çanıdır.

Akşam üzeri ekmek getirirken, Boruklu yamacında keçi sürüsünün başında gördüğü çoban oğluna yaşli bir ananın, Çat Yolundan seslenerek şöyle öğüt verdiği tarafımdan duyulmuştur.İkisi de şimdi rahmeti rahmana kavuşmuşlardır.

-Oğlum oğlum Ay oğlum ( Ay - köyde birine hitap şeklidir.)

Uçuruma varma uçarsın

Yar ucuna varma düşersin

Önden gitme kalan olur

Kekik alıp ölen olur

Taş altına el sokma yılan olur

Taş döğgünü olur çarığın ayağın çıban olur

Oğlum oğlum Ay oğlum … Yağmur çok olursa girme derelere

Ildırım düşer belki kayalara

Oğlum oğlum Ay oğlum …

Örüme çok yanaşma Tokatcıya aldırırsın

Geceleri sak uyu hırsıza çaldırırsın

Oğlum Oğlum Ay Oğlum ….

ATASÖZLERİ VE DEYİMLER

-Ne arasın Hacı Ahmet’te Kav çakmak

-Hasta cavırın Angaryaya gidişi gibi sallanma

-Abbasın kör gaz gibi

-Gök başlı cavır

-Ellezin inek derisini sürüdüğü gibi sürüyüp durma

-Haline bakmaz Kesmez nacakla Hasan Dağına oduna gider

-Din iman gök mintan

-Keşkeği koyultalım

-Ala keçinin sütlü oğlağı

-Hiç mi bazar da adam ağzı görmedin

-Güneşin doğduğu yere çömelmek

-Hiç harman da dirgen yememiş.

-İşin iyi eşin iyi ne işin var yas evinde çık çık oyna gir gir oyna .

İşin kötü eşin kötü ne işin var düğün evin de gir gir ağla ,çık çık ağla .

-Sizin bağdaki kara salkımlı üzümden bizim bağdaki gök koruk iyidir

-Tilkinin bakır s….ğı yer.

-Çingenenin tam karı boşadığı zaman

-Suyun şarlamazından ,insanın solumazından korkacaksın.

-Topuğundan derin suya batmas ,kendinden büyüğe çatma.

-Tokatcı eline geçmezse Fethiye’yi bulur

-Aşa hanımın ileğeni ,Fatma Hanımın dığanı ile uğraşma .

-Kuşa süt nasip olsaydı anadan olurdu

-Köprü suyu böldükten sonra

-Düşüncemenin geçincemeye faydası yoktur.

-Zenginlik ev ,güzellik soy güder.

-Kır fermanı vermek .( Enterasan bir deyimdir)

-Ali kıran baş kesen kesildi başımıza

-Yanağralardan(Yanıkaralardan -veba hastalığı) gidesice

– Zor Ali oğlu kesildi başımıza ( Zor Ali Bey , kesin tarihi bilinmemekle birlikte Gölhisar topraklarında 18.Asır başlarında Osmanlı Devletine isyan eden bir Sipahi beyidir.)

-Hun evine oturmak:Elinde avucunda bir şey kalmamış kimseler için söylenir(Derin tahliller yapılabilecek başka bir deyim.Hun Türkler’inin çok basit bir şekilde hayatlarını sürdürdükleri fakir yurtlarına telmih için kullanılıp nasılsa zamanımıza kadar halkın şuuraltın da yaşayıp gelen bir deyimdir.Başka bir anlamı kan evine oturmak olabilir .Ancak Farsça hun kan demektir.Kan evi demek mantığa pek uygun düşmemektedir.Akla Hunlar’a komşu olan diğer kavimlerce kullanılıp onlardan tekrar Türklere geçmiş olabilir)

-Dokuz kurda bir sıpa .

- Dokuz kişi sekiz kaşığı yere düşürmemiş.

-Köpeğe emek olmaz tingilder dağı dolaşıp geliverir.

-Aç köpeğin önünde tepit eğlenmez.

-Çatılı öküz arasına girilmez.

-Eniğini yiyecek kedi una beler.

-Çocuk başı deli Ömer.

-Ver Ömer’e ,yaz duvara .

-Şimdi buldu Bağdat valiyi.

-Yandı cavırın pazarı .

-Ali Dayı havuz ,yumurtası kavuz.

-Papaz harmanı olmak.

-İtli Ali ,kazıklı Veli.

-Emeksiz semek olmaz.

-Alim yetirsin ,Aşam bitirsin.

- Kendi oturak, Dili bıtırak.

-Oğlunla ordu, kızınla komşu ol.

-Kahveyi Ger Kavur .

Sigarayı yandan savur

Tömbeki cavır oğlu cavır.

-Başı ağrıyanı deve tepmiş olur.

-Öküzcü öküzünü,sabancı sabanını aldı gitti kaldık mı elimiz de övendire?(Övendire :Çiftçi aracı.Uzunca bir çubuğun bir ucuna kaz ayağı denilen demir parçası geçirilir burasıyla çift sürerken saban demirine sıvaşan çamur veya topraklar kazınır diğer ucuna da çivi çakılır buraya da mudul denir. Öküzler mudulla gayrete getirilir.Övendire: Söven direk kelimesinin zamanla değişmiş halidir.

Anbarcık Köyün de kullanılan bazı mahalli sözler

Üyüm üyüm :Arkası kesilmeden –Üyüm üyüm insan geliyor…..

Öten :Geçen gün

Acel Ece :Azrail(Ecel Ece)

Çıngay: Yumurtaya gelmiş tavuk.

Kesmene :Birisinin taklidini yapmak.

Eynalaz: Hilekar

Perli: Çocukların taştan yaptıkları bilye.(Bu kelime ,Dede Korkut Hikayelerin de sıkça kullanılır.Dokuz perlili gürz ile….)

Gumbadız :Yalan atmak

Selcik:Arsız kızlara söylenir.

Görek :Kilit

Gaga: Yaşca büyük kişiye hitaptır.Erzurum’un Dadaşı ,Elazığ’ın Gakkoşu gibi bu yöreye mahsustur bilhassa Koz ağaç ve Anbarcık köylerinde adeta parola haline gelmiştir..Ayrıca ,Dirmil ,Gölhisar ,Çavdır ve Bucak ilçelerinin bir çok köyünde kullanılır.Orhun yazıtların da kaga şeklindedir ve bu anlam da kullanılmaktadır.Kagan sözcüğünün ses düşmesi sonucunda Kaga - Gaga ‘ya dönüşmüş olduğunu varsayabiliriz. Bu tip hitap şeklinin daha ziyade Horzum Yörüklerin de görüldüğünü burada belirtmek gerekir.

Ece :Yine ağabey manasında kullanılır .Yazır ve Koca Tarla Köylerinde daha yaygındır.

Esirik :Deli,Delimsirek

Kubuz atmak:Aslı astarı olmayan şeyleri gerçekmiş gibi anlatma.Eski bir müzik çalgısı olan Kopuz kelimesinden kalmadır.

Uluk: Saçma sapan hareketlerde bulunan kişi.Deli.

Dokanak: Yük taşıyan develere veya diğer hayvanlara dar bir yerden geçerken sırtındaki yükü etrafa sürtünerek yıkmaması için söylenir.

Ellik cavırı.Bizim cavırımız (Gavurumuz)Eski den Osmanlı Devleti zamanında yaşayan yerli hristiyanlara verilen isim.Bunlar daha ziyade sahil bölgelerinden(Örneğin Fethiye civarından) gelip çeşitli sanatları icra eden kişilerdi.Bu da enterasan bir deyimdir.Eski Türk sosyal yapısında İl kavramı önemli bir olgudur.İç İl ,dış il ikilemesi Osmanlı çağında da vardı.

Kurama :Planlama ,tasarlama .Öz Türkçe bir kelime .Türkçemizin en önemlisi halkımızın bir çok kere şahit olduğumuz gibi yabancı bir çok sözün karşılığını nasıl bulduğunun güzel bir örneği.

Sagıralı:Burnundan konuşan ve konuştuğu tam anlaşılamayan kişi.

Öykünmek.Deli dolu konuşan .Genellikle saçma sapan ,mantıksız konuşma.-Öykünüp durma karşımda….

Aydınmak :Kendi kendine konuşmak.

Yasavul olmak:Çok eski bir deyim.Kavga veya bir kargaşa sonunda ortalığın sakinleşmesi.

Ozan gibi konuşmak:Son derece enterasan şeyler konuşan kişiler için kullanılır.Mesela Ozan gibi derler…

Bödü: Henüz yaşına girmemiş deve yavrusu

Baranı:Oturan küçük insan topluluğu

Alama :Taş parçası.Kavgalarda çokça kullanılır.—Sırtına bir alama yedi ki!…

Çiyin:Omuz ile boyun arası

Siyin :Belin alt kısmı.

Kara Ece. Tevazu olarak bendeniz manasın da kullanılır. Kara Eceng yetişivdi gari…

Karabaşım : Her hangi bir sebeple bir olayda tek başına kalanlar söyler.

Yurda Kaçan :Yukarda anlattığımız yurt gelenekleri içinde değerlendirilmeli.Bazı hayvanlar Yurt yeri göçle terk edildikten sonra yeni göçülen yerden kaçarak eski yerlerine geri dönerler.Sahibinin bir şekilde işinden gücünden geri kalmasına sebep olur .Onun için bu tür hayvanlara yurda kaçan denir.Ama asıl bu deyim haylaz işe yaramaz evlatlar için kullanılır.—Bizim yurda kaçan nerelere gitti yine acaba ….?

Yurt yerlerin de kalasıca :Bir ilenç türü.Beddua .Yine ilginç bir deyimdir. Bazı hayvanlar göç günü kaçarlar veya dağda bayırda kalıp bulunamazlar.Veya yaşlı , hastalıklı hayvanlar buralarda kasıtlı olarak bırakılırlar. Bu hayvanlar göçten sonra yurt yerlerine gelirler.Ancak yurt yerlerinde tam yerinde bir ifadeyle esen yellerden başka bir şey göremezler.Hüzünlenen hayvanlar sahiplerini yada diğer hayvanları acı sesler çıkararak bir o yana bir bu yana seğirterek ararlar . Seyredene son derece hüzün verir .İşte buna kıyasla insanımız bu bedduayı eder ki, eski hayatın günümüze kadar bir yansıması böylece ortaya çıkmış olur.

Seğrik:Küçük kurt.Kurtçuk.Çökeleğin kurtlanması.

Böğe:Küçük, zehirli örümceğe benzer bir hayvan.

Tığcı:Gözcü

Çoka:Kısa boyunlu kimse.

Gezekci:Kuzu sürüsü çobanı

Okunak:Okul, mektep

Ivga:İnsana rahat vermeyen kötü his.Bir çeşit kötümserlik. Ne ıvgalı insan…

Caynaklamak :Tırnaklarla ellerin veya yüzün parçalanması .

Öz:Herhangi bir akarsuyun aktığı yerin etrafının yeşererek otluk haline gelmesi.

Örüm :Hayvanların yayılmak için girmesinin yasak olduğu ekili arazilerin bütünü.

Tokat :Örüme kaçak olarak girip zarar veren hayvanların kapatıldığı taşlarla çevrili ağıl.

Bey ana:En büyük amcaya yeğenleri büyük baba derler onun hanımına da bey ana adıyla çağırırlar.

Oba :Misfirlige gidilen komsu

Seyrimek :Bayginlik geçiren kisi.

Tokatcı :Kır bekçisi. Ekilmiş araziye zarar veren hayvanları toplayıp tokada kapatan kişiler.Serbest bırakmak için hayvan sahiplerinden belli bir miktarda ceza için para alırlar.

Yagış:Motif veya karşısındaki kişinin konuşmasını ağzını burnunu büzerek ,bükerek kötü şekilde taklidini yapma .

Yakım:Bir olay üzerine herhangi bir kişi tarafından yakılan özel bir makamla okunan ağıt veya türkü.

Örgüllük:Bir evde ölen kişinin akrabaları , yakınları ,tanıdıkları ölümünden sonra ilk bayram günü toplanarak onun için yas tutarlar.Bu bir nevi anma törenidir.Kadınlar ölü için yas ederler(Ağıtlar yakarlar)

Yaranlık(Yarenlik):Eğlence .Bir Arkadaş grubunun aralarında ki sohbet toplantısı.Sazlı sözlü de olabilir.Düğünlerde gençlerin yaptıkları eğlenceye de yarenlik denir.Ancak onun belli kuralları vardır.Yaranlık başı içlerinden birisi olur.Emirleri kesindir Katılanlar ona uymak zorundadırlar.Oldukça sert şakalar yapılır.

Girerlik.Bir çeşit basit yapılı ev.Tek göz(Oda) olur.Konar göçerlikten yerleşik hayata geçiş konut tipidir.Sadece kışın karından korunmak için yapıldığı anlaşılıyor.Küçük bir penceresi vardır.Büyük baş hayvancılık hemen hemen hiç yapılmadığı için ahır yoktur.Küçük baş hayvanların ağılının ortasında bulunur.Bir nevi damdır.15 .Yüzyıl ile 17. Yüzyıllarda kullanıldığı sanılıyor. Bazı örnekleri yakın tarihlere kadar tek tük görülüyordu

Hanay Ev:Zamanla ziraat yapmaya başlayan konar göçerler yarı göçebe hayata başlamışlardı.Büyük baş hayvan beslemeye geçilince Girerlik ev tipini geliştirmek mecburiyeti hasıl oldu.Cümle kapısından girişte bir boşluk(Hanay) ve boşluğun solunda ailenin kaldığı iki oda sağında ise samanlık ve ahır.20 Yüzyıl ortalarına kadar kullanılmıştır.Toprak damlardır.

Saray Ev : Ziraat ağırlıklı hayat tarzı iyice yerleşip ihtiyaçlar çeşitlendiği için toplumsal gelişmenin de etkisiyle, Hanay evler terk edilip iki katlı evler inşaya başlandı. Bu tip evlere de saray ev dendi.İki katlıdır.Genelde kiremit örtülüdür.Toprakla örtülü olanlar çoğunluktaydı.Bey takımının konaklarının küçük bir modelidir.Alt kat ahır ve samanlık,üst kat dört odalıdır.19.Yüzyıl ikinci yarısından itibaren görülmeye başlamıştır.

[1] Faruk SÜMER.Oğuzlar İstanbul-1992.Sayfa ,253

http://www.burduranbarcik.com/kulturdokusu.htm

Çocuk Oyunları

Haziran 6, 2008

Çocukların bedensel, zihinsel, zeka, duygusal ve sosyal gelişmeleri için oyun şarttır.
ÇOCUK: Bir nazlı kuşa benzer, çocuk dediğin ev ister, ekmek ister, öpülmek, okşanmak ister, ip atlamak, top oynamak, istop, langırt ta oynanır. Ayrıca isim şehir, bilye oynama, polis hırsız oyunları da oynanır.
Tıkka denen topraktan çanak, çömlek yapardık, onları kurutur, yaptığımızdan büyük zevk alır ve gurur duyardır. Bu çalışmanın yaratıcılığa katkısına inanıyorum.
Ayrıca ağaç ve benzer şeyler yapılırdı. Büyüklerimizde bize tahtaları yontarak çeşitli oyuncaklar yapardı.
. ÇİZGİ OYUNLARI: Açık küp şeklinde kareler çizilir, kareleri sekerek geçmek, taşı dışarı atmak, taşı ayak ucuyla ilerletmektir. Çizgiye düşerse oyun el değiştirir, taşın çapı 5-10 cm çapında, oyuncu tarafından birinci kareye bırakılır, sekerek beşinci kareye gelir, döner. Çizgiye ramak kalmışsa su içiyor denir, tekerlemede söylenir.
EL ÜSTÜNDE KİMİN ELİ: En az üç kişi ile oynanır, bu oyunda ebenin sırtına eller üstüste konur, tekerleme başlar.
: 1. Ebem esme
2. Kendir kesme
3. Ufacık ekmek
4. Yeşil yaprak
5. El üstünde kimin eli?
Ebe bilirse diğer kişi ebe olur.
BEŞ TAŞ: İki kişiye oynanır biz çocukken harman düzünde oynardık. Tura ve yazıyla ilk oynayan belirlenir. İlk oynayacak beş taşı elini oynatarak serer, sol elinin baş parmağı ve yanındaki açılır, taş toplanır hünerle o aralıktan geçirilir, hepsinin geçirirse avucunun içiyle ters çevirir, hepsini tutarsa pirim alır. Aralıkta taş kalırsa diğer oyuncu almaya çalışır, alabilirse oyun ona geçer.
AŞIK OYUNU: Aşık kemiyiyle oynandığı için bu adı almıştır. Kale vardır, kaleyi aşan oyunu kazanmış olur. Kartal tekerlemesi söylerler
Kırk kara kartal,
Kartal kalkar, dal tartar
Dal kalkar, kartal kalkar
ÇİR OYUNU: Kar yağınca başlar. Meydana ağaçtan hedef konur, iki karşı taraf olur, yukarıya geçen takım, aşağıda bulunan takımın önünden koşup hedefe varır. Eğer aşağıdaki takım koşu ile hasmını tutmaz, yol verirse, aşağıdaki takım yukarı çıkar.
TEPİK OYUNU: Ayakların tabanları ile birbirine vurarak, üstünlük sağlanır. İki grup oynar.
GÜVERCİN TAKLASI: 4?er kişilik iki grup oynar, oyuna başlayan grup her atlayışta bir tekerleme söyleyerek takla atar, diğer grup durur. Oyuna devam edilir.
DİKKA: Kür Nehri kışın donardı. Büyüklerimiz buzu kırar (güze) açarlardı. Bizde kendi çabamızla su görünmeyecek şekilde, delikler açardık, elimizdeki sopalarla yerleştirirdik, başaran birinci olurdu.
TOPAÇ ÇEVİRME: Buzlu saha üzerinde, topaçlarımıza ip dolar, zevkle çevirirdik.
KIZAK KAYMA: Ardahan?da kar uzun süre kaldığı için çocukların en büyük sporudur. Kızak kaymak için dik ve eğimli yerler tespit edilir, kayılır. Çocukken kayarken duyduğum mutluluğu, hatırlarken bile hissederim. Kızakların altına kaymaları için, bilya demiri takılırdı, kendi çapımızda yarışma tertip ederdik.
Orta okulda beden öğretmenimiz bir yüzbaşı idi. Yaylacık köyü ile Sabgara Köyü arasındaki yamaca bizleri götürürdü, askeriyeden getirdiği kayaklarla bize kaymayı öğretirdi. Bugün bile bu kişiye saygı ve minnet duyarım
HERİFENE: Çocuklar ailelerden yemek için, erzak alır, kendilerine bir yer bulur, büyükleri taklit ederek yemek denemesi yaparlar. Bundan büyük zevk alırlar, böylece deneme sınama yoluyla iş başarmaya çalışırlar, kendilerine güvenleri de artar.
KÖYLER KÖÇTÜ: 10 m2 genişliğinde daire çizilir, çevresine 6 kuyu açılır, herkese de bir değnek, bir ceviz büyüklüğünde taş, birinin yeri yok, bir kuyuda ebe yok, bir kuyuda ebe var, ebe kuyuya taş gelmesini önler, taş girerse o ebe olur. Kuyu yeri değişmez kişiler yer değiştirerek köyler köçtü denir, oyun devam eder.
BEZİRGAN BAŞI: Okulda en zevkle oynadığımız bir oyundur. 10 kişi karşılıklı beşer dizilirler, eller yukarıdan daire şeklinde kenetlenir. Kişiler sıra ile alınır, soru sorulur. Elma mı? Armut mu? Sorusuna göre taraf olunur. Başlarlar kapı hakkı ne dersin, arkadaki yadirgan olsun der, böyle devam eder, çizgi çizilir eller çekilir, çizgiden atan kazanır.
KÖŞE KAPMACA: Yer köşeli çizilir, bir kişi ebe olur, yer değiştirdikçe ebe yer bulmaya çalışır, böyle devam eder.
MİLE: Dört kişi oynar. Elde birer değnek, ayrıca ufak çubuk şeklindeki sopaların uç kısmı inceltilir, herkes değneği ile ufak çubukları uzağa atmaya çalışırlar. Kim uzağa atarsa galip olur.
HOPPALA: 8-10 kişi halay şeklinde tutuşurlar, dönerek şarkı söylerler.
Hoppala hoppala
Güvercinler suya indi mi?
Şimdi de burdan selvi de,
Boylum geçti mi?
Amanın anman geçti mi?
Yiyecek üç şey say,
Biri elma, biri ayva, nar da var.
Elma size, ayva size, nar bize,
Orta da duran, selvi boylu yar bize.
YÜZÜK OYUNU: Heyecanlı ve eğlenceli bir oyundur. 6-12 fincan bir yüzük iki gruba ayrılır, yüzükçü başı yüzüğü saklar, fincanın birinin içine konur. Taraflardan biri
Ya bunda, ya şunda
Keçe külah başında.
Veya:
Eteğine meteğine,
Gulguna köşesine
Evliyalar paşasına
Şunda var, şunda yok,
Bulan taraf birinci olur, başlarlar söylemeye:
Ocak başının minderi
Öldük dönderi dönderi
Oyuncuların pis mundarı
Bilir oynar, bilmez oynar,
Akşamdan beri.
ZEKA OYUNU: Bir köprüden canavar kurt, bir koyun, bir tane de ot geçirebilir misin? Kurtla koyun bir araya gelirse, kurt koyunu yer, otla koyun bir araya gelirse koyun otu yer, öyle geçireceksin ki zararları olmayacak.
Önce koyun ile otu geçirir, koyunu orada bırakırım, otu canavarın yanına getirir, otla canavarı karşıya geçiririm.
VIZ OYUNU: Çocuklar daire olurlar, bir ebe seçilir, biri arkasına vurur, hepsi vııız diye bağırır, ebe bulursa, o ebe olur.
OYUNCAK (ŞAKŞAK): Tahta malzemeden yapılır. Altı tane kare elde edilir. Geçmeli küp yapılarak içine fasulye taneleri yerleştirilir. Sap da eklenince çok güzel bir çocuk oyuncağı elde edilir. Ayrıca, tahtadan araba, kağıttan kuş, gemi pantolon, uçurtma da yapılırdı.
AÇ KİLİDİ OYUNU: Eller yumruk olur, üst üste, ebe elleri açar, en alttaki açmaz.
Aç kilit
Açmam kiliti
Bunun kiliti, sende
Suya düştü
Su ne oldu?
İnek içti.
İnek ne oldu?
Dağa kaçtı
Dağa ne oldu?
Yandı bitti kül oldu
Evinizin önünde tavşan geçti mi
Geçti
Kestiniz mi?
Kestik
Yediniz mi?
Yedik.
Bana da ayırdınız mı?
Evet, kilitte kapıda. Ve böylece yumruk açılır.
TEKERLEME:
Ahmedi medi
Kuyruklu kedi
Bir sıçan tutmuş
Yakalamadan yutmuş
Bir iki üçler
Yaşasın Türkler
Dört beş altı
Polonya battı
Sekiz dokuz
Ruslar domuz
On onbir oniki
İngiltere tilki
Fransa kalleş
NİNNİLER:
Gızım gızdı
Bir tümen nazdı
Binliği getirin.
Gızımı götürün

Derleyen:Ufuk SEFEROĞLU
Ufukseferoglu5575@hotmail.com

bastoklukoyu.net/modules.php%3Fname%3DContent%26pa%3Dshowpage%26pid%3D22+Kuyu+oyunu&hl=tr&ct=clnk&cd=197&gl=tr

OYUN KÜLTÜRÜ

Haziran 6, 2008
1-Sinsin
Sinsin ülkemizin birçok bölgesinde oynanan eski bir Türk oyunudur. Bu oyun genelde sinsin olarak bilinmekle birlikte bazı bölgelerde “ simsim”, “ Simsime” ve “ Sinsine” adlarıyla da anılmaktadır.
Bu oyun, oyun kültürü içerisinde özel bir yere sahiptir.

Özel günlerde oynanır. Bayramlar ve özel kutlama günleri sinsin için en uygun günlerdir. Elbette düğünlerde de sinsin oyunu oyanın.
Sinsin oyunu için genişçe bir alanın ortasına bol miktarda odun getirilir. Bu odunlar yakılır. Yanan ateşin etrafında dönerek oynanır. Bu oyun davul-zurna eşliğinde oynanır. Ateşin etrafında birisi çıkarak tek ayak üzerinde sekerek, üç-dört adım ileri, bir-iki adım geriye hareket ederek oyunu oynar. Oyunda duruşlar çok önemlidir. Duruşlarda ve oyun oynanırken bir el havada durur. Ateşin etrafında dönen kişiyi kovalayarak başka bir kişi ateşin etrafında dolaşarak oyunu oynar. Bir öncekini bir sonraki ateş etrafında kovalayarak oyunu oynar. Bu oyun saatlerce sürer. Ateşin etrafında geniş bir halka oluşturulmuş ve etrafındaki alanı ise oyun, oyun oynayacaklar için bırakmış kalabalık ise oyunu coşkuyla izlerler.
Bu oyun yiğitlik, cesaret ve çevikliği gösterir. Zaten tek başına ve birilerine meydan okurcasına oynanması bu cesaret ve yiğitliğin en belirgin göstergesidir. Türk insanının korkusuzluk, yiğitlik ve kahramanlık önemli hasletlerindendir. Bu hasletlerin oyuna dökülmüş hali sinsin de görülür.

2. Halk Oyunları
Halk oyunları nişan, düğün, askere uğurlama, bayram gibi özel günlerde oynanan oyunlardır. Halk oyunları arasında en çok oynanan oyunlar misket ve hüdaydadır.
Misket, Ankara’da yıllarca önce yaşamış gerçek ve ölümsüz bir aşkı ifade eder. İsmini aldığı genç kız kadar güzel ve akıcı olan misket düz oyununa ayak figürleri hakimdir. Duruş, yürüyüş ve sekişten oluşan üç hareket esastır.
Hüdayda Ankara’nın en eski, tarihi bir oyunudur. İsmini yıllarca önce Ankara’da yaşamış padişaha vakkaselik yapmış, güzel, işveli, şuh bir dilber olan bahtsız Fatma’nın hikayesinden almıştır.karşılıklı oynanan bir oyundur.
Bu oyunlardan başka Sarı Yıldız, Sarı Kız, Yaban Eller vb türküler eşliğinde de oynanmaktadır. Bu oyunlar hep karşı karşıya oynanırlar ve omuz omuza oynanan halay türü oyunlardan farklıdırlar. Oyunların bile tek oynanması “ ben merkezli” olmanın da bir delili sayılabilir.
Eskiden oyunlarda çalgı aleti olarak maşa, sini vb. kullanıldığı bilinmektedir. Maşa çalarak, tepsi ya da siniye vurarak çıkarılan sesle insanlar oynatılmaktaydı. Bu şekilde maşa çalıp, türkü söyleyerek oynatma ise kadınlar arasında yaygındı.

3. Seyirlik Oyunlar
3.1. Arap Oyunu
Bu oyun düğünlerde oynanır. Tek kişi tarafından oynanan bir oyun türüdür. Oyunu oynayan kişi yüzünü karaya boyar. Gözlerinin etrafına un sürer. Başına siyah tülbent örter. Tülbentin üzerine beyaz sarık bağlar. Kambur görünmek için sırtına bohça bağlar. Üstüne aba giyerek, eline bir tef alır. Gözlerini büyüterek ağzını eğer, dilini çıkarır.tefi çala çala oynar, bir taraftan da şöyle söyler:

Ya Araboğlu ya Araboğlu
Git Şam’a doğru Şam’ a doğru
Damdan düştü bir kedi
Arabı da şak şak
Arabı da şak şak

Ya Araboğlu ya Araboğlu
Elleri sırtında
Ya Hacı Mahmud evlendi
Evlendi de halt etti
Arabı da fış fış
Arabı da fış fış

3.2. Kalaycı Oyunu
Topluluk bir köy olarak kabul edilir. Bir kalaycı ile çırağı bu köye gelerek köyün muhtarını sorarlar. Kalabalıktan birisi muhtar olarak ortaya çıkar. Kalaycı muhtara bütün köyün kaplarını kalaylamak istediğini söyler. Bekçi ile tellal çağırtılarak köylüye haber verilir. Köylü kalaylanacak kaplarını getirir. Kapları kalaylayabilmek için bir körüğe ihtiyaç vardır. Bir kişi körük olmayı kabul eder. Eli karalı çırak körüğün başında hazır bekler. Kaplar kalaylandıkça körük ateşlenir. Kalaycı, ağzına su alıp ateşe püskürtmek suretiyle ateşi hafifletir. Bu arada kalaycıya köyünden babasının öldüğü habere gelir, kalaycının gelip gelemeyeceği sorulur. Bu haber üzerine kalaycı “ Allah rahmet eylesin, dostlar sağolsun, gurbetten oraya gitmek uzun sürer, bizim köylü babamı defnetsin” diye haber salarak kapları kalaylamaya devam eder. Bu sırada annesinin öldüğü haberi de gelir. Kalaycı “ Allah rahmet eylesin, yaşlıydı, hastaydı.” diyerek gelemeyeceğini söyler ve kalaylama işine devam eder. Gün geçtikçe kalaylanacak kaplar azalmaya başlar. En sonunda “ kalaycının karısının öldüğü” acı haberi duyulur. Kalaycı şok geçirir. “ Eyvah! Evimin direği göçtü” diye feryat eder. Kalaycı, gitme vaktinin geldiğini söyleyerek, çırağına körüğün ağzını sıvaması için komut verir. Çırak ise aldığı komut ile karalı elleriyle körük olarak bekleyen kişinin ağzını ,yüzünü karalar. Bu şekilde oyun biter.

3.3. Kim Vurdu? Oyunu
Altı – yedi kişi ile oynanır. Oyun için önceden plan yapılır. Oyunu bileyen iki kişi seçilir. Oyunu bilenlerle bilmeyenler ikişerli iki grip olur. Diğer iki kişi ayakta bekler. Gruplar yere yatırılıp üzerleri çarşafla örtülür. Oyunu bilip yere yatırılanlara sopa ya da süpürge verilir. Ayaktakilerde de sopa vardır. Oyun başlatılır ve oyunu bilmeyene grup arkadaşlarınca sopa vurulur. Sopa yiyene ayaktakilerden kimin vurduğu sorulur. Ayaktakiler sopayı vurmadıklarından oyun bir süre devam ettirilir.

3.4. Tren Oyunu
Birkaç kişi ile oynanan eğlenceli bir oyundur. Her oyuncu bir tren istasyonunu temsil edip çek çek, dök dök gibi istasyon isimleri taşırlar. Oyuncular aralarında biraz mesafe bırakılarak sırt üstü yatırılır. Oyuncuların yüzleri bezle kapatılıp bacaklarından biri havaya kaldırılır. Oyunu bilen kimse teker teker istasyonlara isimlerini sorar. Sıra dök dök istasyonuna geldiğinde oyuncunun “dök dök”demsi üzerine havaya kaldırılmış olan bacağının paçasından bir sürahi su dökülür. Oyun böylece sona erer.

3.5. Ayakkabıya Girme Oyunu
Bu oyunda hedefi izleyicilerden biri oluşturur. Oyunu iki kişi oynar. Oyunculardan biri ellerine kara sürer. Diğer oyuncu topluluğun ortasına bir ayakkabı getirip onun içine gireceğini iddia eder. Birkaç kez girecekmiş gibi hareketler yapar. Tam o sırada meraklı izleyicilerden birinin bakılarından dolayı ayakkabıya giremediğini, onun nazarının değdiğini söyler. Onun gözlerinin kapatılmasını diğer oyuncuya söyler. Diğer oyuncu bu kişinin gözlerini kapatarak yüzünü karalar. Bu hedefin gerçekleşmesiyle oyun sona erer.

4. Diğer Oyunlar
4.1. Aç Kapıyı Bezirgânbaşı
kalabalık bir oyuncu grubu (genelde kız) ile açık havada oynanır. İki çocuk ebe olur. aralarında anlaşarak kendilerine (meyve, çiçek, hayvan çeşitlerinden) birer isim alırlar. Misal olarak birinin “Gül” diğerinin “Lale” ismini aldığını kabul edelim. İki ebe karşılıklı durarak, birbirinin ellerinden tutup havaya kaldırırlar. Diğer oyuncular arka arkaya sıra olurlar ve:
- Kapı hakkı ne verirsin? Diye sorarlar.
Oyuncular:
- Arkamdaki yadigar olsun, yadigar olsun, diyerek ebelerin kolları altından geçerler. Ebeler, son oyuncu geçerken kollarını indirip onu kolları arasına alırlar ve:
- Gül mü istersin, Lale mi? diye sorarlar. Oyuncu hangi çiçeği seçmişse, o ebenin arkasına geçer. Bundan sonra ebeler tekrar kendi aralarında birer isim seçerler, oyuncular aynı cümleleri söyleyerek geçerken, sondaki oyuncu yine durdurulur ve aynı şeyler sorulur. Oyun bütün oyuncuların seçimini yapıncaya kadar devam eder. Eşleşme tamamlandıktan sonra, yere bir metre arayla iki paralel çizgi çizilir. Ebeler önde, takım oyuncuları bellerinden tutmuş halde ebelerin arkasında, birbirine karşı olacak şekilde çizgi üzerinde dizilirler. Ebeler birbirinin ellerinden tutarak çekmeye başlarlar. Hangi grup diğerini çekerek çizgiyi geçirirse o grup kazanır.

4.2. Köşe Kapmaca
Açık havada oynanan bu oyunda karşılıklı dört ağaç, bir boş havuz veya kamyon kasası oyun aracı olarak kullanılır ve beş oyuncu ile oynanır.
Oyuncular kendi aralarında sayışarak ebe seçimini yaptıktan sonra her biri bir ağaca veya bir köşeye gider, ebe ortada kalır. Diğer oyuncular ebe yetişmeden karşılıklı yer değiştirirler. Eğer ebe yer değiştiren oyunculardan birinden önce köşeye giderse, yetişmeyen oyuncu ebe olur.

4.3. Atçılık
Çocuklar 1,5-2 m. uzunluğunda ince sopaları at olarak bacakları arasına alırlar. Diğer ellerindeki kısa çubukları da kamçı yerine kullanıp ata vurarak koşmaya başlarlar.
Bu oyunun diğer bir şekli de, ikişer kişi ile oynanmasıdır. Uçlarında bağlanmış 3-4 m. uzunluğundaki ip, eş olan çocuğun başından geçirilir ve ağzına tutturulur. Bu şekilde ata gem vurulmuş olur. İpin öteki ucunu da öbür eş elleriyle tutar. Bu oyuncuda binicidir. Bu şekilde at önde binici veya sürücü arkada koşarlar. Binici veya sürücü arkada koşarlar. Binici ellerindeki ipi sağa sola hafif çekerek atın yönünü belirler, durduracağı zaman ise, ipi geriye doğru çeker. Bu oyun birden fazla eşli gruplar halinde yarış yapmak amacıyla oynanabilir.

4.4. Misket (Bilye) Oyunu
Bu oyun çocuklar arasında çok yaygındır ve mika, cam ve demir bilyelerle açık havada oynanır. Bu oyun değişik şekillerde oynanmaktadır.
Baş Oyunu: Açık havada ve düz bir zemin üzerinde oynanır. Katılan oyuncular, isteğe göre tesbit edilen miktarda misketi düz bir yere dizerler. Ellerindeki başlık denilen bir miseki de uzağa (5-6 metre) atarlar. En uzağa atan birinci, en yakına atan da ebe olarak dizili misketlerin başıan gelir. En uzaktaki çocuk: “Hangi baş?” diye sorar. Ebe de dizili misketlerin bir ucunu baş olarak tayin edep; “Benden baş” veya “Öteki baş” diye cevap verir. Sonra uzaktaki çocuk başlığı, dizili misketlere doğru yuvarlar. Başlık baştakini vurursa, misketlerin hepsini, (Eğer baştakini vurursa oyun biter ve yeni oyun için başka misketler dizilir.) baştan sonra ikinci, üçüncü veya dördüncüyü vurursa, vurduğundan itibaren diğer misketleri kazanır. Vuramazsa sıra, ikinci uzaklıktaki oyuncuya geçer ve oda elindeki başlığı dizili misketlere yuvarlayarak vurmaya çalışır. Bu şekilde devam eden oyunda eğer hiç kimse dizili misketlere vuramamışsa oyun tekrar başlar. Eğer misketlerin bir kısmı vurulur, diğerleri oyun bittiği halde vurulmamışsa, kalan misketler ebenin olur.
Vuruş-Karış: Genelde iki-üç kişi ile oynanır. Bir oyuncu misketini uzağa yuvarlar. Diğeri misketi ile onu vurmaya çalışır. Vurursa misket onun olur. vuramazsa sıra diğerine geçer. Ancak vuramazsa bile kendi başlığı, diğerininkine bir karıştan yakın durmuşsa yine kazanmış olur.
Mors: Bu oyunda oyuncular tesbit edilen miktarda misketi yere çizilen üçgenin içine koyarlar. 4-5 m. uzağa çizilen çizgiye herkes başlığını atar. Çizgiye en yakın olan birinci olarak başlığını üçgene yuvarlar. Başlık üçgendeki misketlere vurur ve dışına çıkarsa onları kazanır, vuramazsa başlığı durduğu yerde kalır ve diğer oyuncuların da atamsını bekler. Herkes bu şekilde başlığını yuvarladıktan sonra sıra tekrar birinciye gelir. Başlık, bükülen başparmak ile işaret parmağının ucu arasına alınıp, elin dışı yere konarak üçgen içindeki misketlere atılır. Vurulup üçgen dışına çıkan misket veya misketler kazanılır. Fakat başlığında vurduktan sonra dışarı çıkması gerekir. Eğer başlık üçgendeki bir veya fazla miskete vurup dışarı çıkardığı halde, kendisi içeride kalmışsa, diğer çocuklar; “kus!” diye bağrışırlar. Bu durumda başlığı içeride kalan oyuncu, üçgen içine koyduğu misket darını ceza olarak tekrar koyar ve başlığı ile atma çizgisine giderek sırasını bekler. Diğerleri de başlıklarının olduğu yerden sıraları geldiğinde oyuna devam ederler.
Kuyu: iki veya daha fazla oyuncu ile oynanan bu oyunda yere 3-4 cm. derinliğinde bir çukur kazılır. 4-5 m. uzağa bir çizgi çizilir. Oyuncular başlık misketlerini bu çizgiye doğru yuvarlar. Çizgiye yakın olan birinci olur. misketini kuyuya doğru yuvarlar. Sonra da diğeri. Birinci oyuncu misketini kuyuya sokmaya çalışır. Eğer girerse, bir sayı kazanır. Kuyu dışında bir karışıklık mesafe belirler ve misketini diğerinin misketine arka arkaya vurabilir. 12 sayıya ulaşan oyunu kazanır.

4.5. Birdirbir
İstenilen sayıda öğrenci ile oynanır. Oyuncular sayışıp ebeyi tesbit ettikten sonra ebe, göğsü yere paralel olarak eğilir. Diğerleri sıra ile belli bir uzaklıktan hız kazanarak gelip eğilen ebenin üzerinden atlarlar. Atlarken de baştaki oyuncunun sözlerini ve yaptığı hareketleri tekrarlarlar. Oyunun seyri şöyledir:
İlk oyuncu; “Birdir bir, ikidir iki, üçtür üç” diyerek ebenin üzerinden atlayıp başa döner. Diğerleri de aynı sözleri tekrarlayıp, ebenin üzerinden atlayıp yerlerinde dönerler. Bundan sonra oyun biraz hareketlerin.
“Dörttür dört” atlarken kalça ebenin sırtına vurulur.
“Beş, sürmeden geç” atlayanlar ellerinden başka bir yerlerini ebeye sürmeden geçerler.
“Altı, mendil indirmece” ebenin atlarken üstüne konulan mendili diğerleri de yere düşürmeden atlarlar.
“Yedim, mendil kaldırmaca” ebenin üstündeki mendil, atlarken alınır.
“Sekizim seksek” ebenin üstünden atlayanlar, bütün oyuncular atlayıncaya kadar tek ayak üzerinde dururlar.
“Dokuzum durak” ebenin üstünden atlayanlar, atladıkları yerde tek ayak üzerinde dururlar. Diğerleri, ayakta duranlara değmemeye çalışırlar.
“Onum oturak”, ebenin üstünde atlayıp, düştüğü yerde oturakta durulur. Diğerleri oturanlara değmeden atlayıp otururlar.
Bundan sonra “On birim yağlı börek, on ikim jandarma, on üç alman topu” diyerek ebenin üstünden atlanır. Sıra ondörde gelince;
“On dördüm yumruk atmak” denir ve ebenin sırtına yumruk vurarak atlanır.
“On beşim kaçmaca” denince de, bütün oyuncular atladıktan sonra tek sonra ebe diğerlerinden birini yakalamaya çalışır. Yakalanan veya ayağı yere basan oyuncu ebe olur ve oyuna devam edilir.

4.6. Uzun Eşek
Açık havada üçer veya dörder kişilik takımlarla oynanan zevkli bir oyundur. Sayışmalarla ebe, takımlar ve hangi takımın alta yatacağı (eşek) belirlenir. Ebe bir duvara veya ağaca araksını verir. Eşek olan takımın bir oyuncusu ebenin bacakları arasına başını sokar, diğerleri de onun arkasından başları öndekinin bacakları arasında olacak şekilde eğilip dizilirler. Diğer takım oyuncuları hız kazanarak sıra ile eğilenlerin üstüne atlarlar.üstteki takımın başı, parmaklarından bazıları yumup, diğerlerini ebenin göreceği şekilde açıkta bırakarak sorar:
- Çattı pattı kaç attı? Yere eğilmiş olan takımın başı, kaç parmağın açık olduğunu tahmin ederek bulmaya çalışır. Eğer bilirse kazanırlar ve diğerleri alta yatarlar, yani eşek olurlar. Bilemezlerse oyun yeniden başlar.
Bu oyundan üstteki takımın ayaklarının yere değmemesi gerekir. Eğer değer yanmış olurlar ve alta yatarlar. Bazan da alttaki takım oyuncuları, üstteki takımın ağırlığına dayanamayıp çöker ve hepsi yere yığılır. Bu durumda “eşek çötü” denir ve alttakiler tekrar yatarak oyun yeniden başlar.

4.7. Çelik-Çomak (Met)
Açık havada erkekler tarafından oynanan zevkli bir oyun olup, karşılıklı iki kişi veya takım halinde de oynanabilir. Oyun 50-60 cm. uzunlukta bir değnek (Çomak veya met değneği) ve 15-20 cm. uzunlukta kısa bir değnek parçası (çelik veya met) ile oynanır. Met oyununda met ve değneğin çeşitli kullanım şekilleri vardır. bunlardan yaygın olanları şunlardır:
- Oyuncu meti iki küçük taşın üstüne koyar. Altından değneği ile meti havaya kaldırıp vurarak uzaklaştırır.
- Bir eli ile meti hafifçe havaya atar ve değneği ile vurur.
- Met bir ucu havada kalacak şekilde küçük bir taşın üstüne konur. Değnekle havdaki ucuna vurulur. Havaya zıplayan mete değnekle vurulur.
- Met, değneğin üstüne dengeli şekilde konarak havaya kaldırılıp vurulur.
Değnek ile meti uzağa atmak için oyuncunun üç hakkı vardır. üç hakkında da ıska geçerek mete vuramayan oyuncu kaybeder ve ebe olur.
Sayışma ile takımlar ve kimin önce başlayacağı belirlenir. Başlayacak oyuncu “Kale” denilen yerde meti yukarıda saydığımız şekillerin biri ile atar. Diğer oyuncu metin atılacağı yönde elinde değneği ile durur. Eğer atılan meti yakalar veya değneği ile değerse, meit atma sırası kazanır. Değemez ise düştüğü yerden meti eliyle kaleye fırtalır. Kaledeki oyuncu da fırlatılan meti değneği ile karşılayıp vurmak ister. Eğer met kalenin bir değnek boyundan az yakınına düşmüşse yanar ve rakip oyuncuya met atma sırası geçer. Eğer takım ile oynanıyorsa, bir oyuncu yandığında aynı takımın diğer oyuncusuna sıra gelir.met kalenin yakınına düşmez veya kaledeki oyuncu meti değneği ile yere düşmeden uzaklaştırılırsa, düştüğü yerden itibaren kaleye kadar adımlar. Kaleye geldiğinde kaçta kaldıysa, meti değneğin üstünde hoplatarak düşürmeden saymaya devam eder. Met yere düşünce oyun kaleden met atışı ile devam eder. Saymada her elli sayı bir dalya eder. Tesbit edilen belli bir dalyaya gelindiğinde oyun biter.

4.8. Deve – Cüce
Hem açık hem de kapalı alanda oynanan bu oyunda oyuncular ebenin karşısında veya etrafında dizilip otururlar. Ebe “deve” deyince başlarını kaldırıp, “cüce” dediğinde ise indirirler. Yavaştan başlayıp gittikçe hızlanan oyunda şaşıran oyuncu oyun dışı kalır. Oyun bir kişi kalıncaya kadar devam eder. O da yanınca, aralarında sayışma ile ebe tayin edilip oyuna baştan başlanır.

4.9. Tıp
Bu oyunda hem açık hemde kapalı alanda istenildiği sayıda oyuncu tarafından oynanır. Ebe, hareket halindeki çocuklara “tıp” diye bağırınca, herkes olduğu yerde hareketsiz durur. Konuşan, gülen ve hareket eden oyuncu yanar ve oyun dışı kalır.

4.10. Evcilik (Evcük)
Çocukların küçük yaşlarda büyüklerden esinlenerek aile hayatını canlandırdıkları bir oyundur. Genelde 3-6 yaş arası çocuklarca oynanır. Erkek çocuklardan biri baba, diğerleri evin erkek çocukları, kız çocuklardan biri anne diğerleri de kızkardeş, hala, teyze abla veya komşu olabilir. Ev olarak çizilen yerde çeşitli odalar, odanın bölümleri tesbit edilir.baba olan çocuk, babanın işlerini, diğer kızlar da bayanların işlerini paylaşırlar. Komşu ve akraba ziyaretleri yapılır, yemek ve çay pişirilip ikram edilir.
Anne olan çocuklar, bebeklerini kucaklarına alırlar, dizlerinde uyuturlar, emzirirler, yemek yedirirler, uyuturular, elbiselerini değiştirirler.

4.11. Güvercin Taklası
açık havada, 10-15 yaşlarında 8 çocuk tarafından oynanan bir oyundur. Oyuncular dörder kişilik iki takıma ayrılır ve hangi takımın alta yatacağı, hangisinin üzerinden atlayacağı sayışma ile tesbit edildikten sonra alta yatacak takımın oyuncularından ikisi kalçaları değecek şekilde arka arkaya dönüp hafif eğilir. Diğer ikisi de karşılıklı olarak bunların bacakları arasına kafalarını sokup elleri ile birer bacaklarından tutarlar. Böylece diğer takım oyuncularının atlayabileceği bir şekilde meydana getirirler.
Diğer grubun oyuncuları birer birer koşup gelerek ellerini yatan oyuncunun sırtına koyup hızla takla atarlar. Başlarını aralarına koyarak ayakları üzerine yere düşerler. Bu sefer de diğer yönden atlamaya gelirler. Oyuncu takla atamayınca veya atladığı halde elleri yere değerse yanmış sayılır ve gruplar yer değiştirir.

4.12. İp Atlama
Kızlar arasında çok yaygın olan oyun, karşılıklı iki kız tarafından sallanan ipin üstünden atlanması esasına dayanır. Değişik uygulamaları vardır.
- Kendi çevirdiği ip ile atlama: İki metre uzunluğundaki ipin uçları oyuncu tarafından tutulur ve başı üzerinden önden arkaya doğru çevrilir. İ ayaklarına yaklaştığında oyuncu hoplayarak, ipi ayakları altından geçirir. Belli bir tempo içinde ip çevrilir ve atlanır.
Bu oyun iki oyuncu arasında yarış şeklinde de oynanır. Önce atlayanın kaç sayı atladığı sayılır, sonra diğeri saydırır. En fazla saydıran kazanır.
- Bir oyuncunun çevirdiği ip ile iki oyuncunun atlaması: İpin iki ucunu tutan oyucuya bir diğeri daha yanaşır ve ip çevrildiğinde her ikisi de atlar. Bu oyunda diğeri gibi iki veya daha fazla oyuncu grubu tarafından yarış şeklinde oynanabilir.
- İki oyuncunun karşılıklı tutup çevirdiği ip ile diğer çocukların atlaması: 4-5 metre bir ipin ucundan karşılıklı iki oyuncu tutup sallar, diğerleri de sırayla atlar. Atlamaya ilk başlayanın atladığı sayı kadar diğerleri de atlar ve diğer yönde dizilip herkes atlandığından o yönden atlamaya devam ederler. Eksik atlayan veya ipe takılan oyuncu ipi tutanlardan bir ile yer değiştirir.
- İki oyuncunun çevirdiği ip ile yine iki oyuncunun karşılıklı atlaması: Oyuncular ikişer eşleşir. Hangi takımın ipi çevireceği sayışma ile tesbit edilir. Bir takım ipi çevirirken, diğer grup da karşılıklı olarak yanı anda girip atlamaya başlarlar. Eşlerden biri ipe katılırsa, ipi çevirmeye onlar başlar. En çok atlayan takım oyunu kazanmış olur.

4.13. Körebe
4-12 yaşlarında kız ve erkek çocukların beraber oynadıkları bir oyundur. Sayışma ile ebe seçilir. Ebenin gözleri kapanır. Diğerleri ebenin etrafında ona değerek ve “körebe” diye seslenip dolanırlar. Ebe de onlardan birini yakalamaya yakaladığını da kim olduğunu bilmeye çalışır. Bilirse yakalanan ebe olur ve oyun böyle devam eter.

4.14. Mendil Kapmaca
Oyuncular iki takıma ayrılırlar. 50-60 metre ara ile karşılıklı iki çizgi çizilir ve takımlar bu çizgi üzerinde yer alırlar. Tam ortada da elinde mendili ile başka bir çocuk durur. Ortadaki çocuk, karşılıklı olarak takımlardan birer oyuncunun isimlerini söyleyerek çağırır. Mendile doğru gelen çocuklar, mendili diğerinden önce alıp kendi kalesine kaçar. Diğeri de onu yakalamaya çalışır. Yakalarsa, yakalanan çocuk, yakalanmazsa diğeri oyun dışı kalır. Mendili kapma sırasında çocuklar acele etmezler. Birbirini lafla oyalayıp dikkatini dağıtarak mendili kapmaya çalışırlar. Bu şekilde devam eden oyunda oyuncusu kalmayan takım yenilir ve verilen cezaya katlanır.

4.15. Saklambaç
Çok sayıda oyuncu ile acık havada oynanan zevkli oyunlardan biridir. Sayışma ile ebe seçilir. Ebe, tesbit edilen ağaç veya duvar köşesine arkasını dönüp 50 veya 100’e kadar sayar. Diğerleri saklanırlar. Sayma sonunda ebe saklananları aramaya başlar. Birini gördüğünde kaleye ondan önce koşup “söbe” der, görünen veya ebenin haberi olmadan kaleye gelip söbeleyen oyuncular birer “ can” kazanırlar ve oyun sonunda ebe olmaktan kurtulurlar. Saklanan oyuncular bazan birbirlerinin ceket, gömlek veya ayakkabısını giyip kasıtlı olarak bunları ebenin göreceği şekilde açıkta tutarlar. Ebe buna kanar yanlış isim söbelerse oyuncu “ çömlek patladı” diyerek ortaya çıkar ve oyun yeniden başlar. Eğer ebe gelecek yeni oyunda ebelikten kurtulacak kadar oyuncu söbeleşmişse hala saklı olan bir veya daha fazla oyuncu için “ çay içiniz, çıkın!” der. “ Çay içmek”, ebelikten kurtulmak demektir. Bu durumda söbelenen oyuncular kendi aralarında gizlice isimleşirler ve ebeye tuttukları isimleri söylerler. Ebe de bunlardan birini söyleyerek yeni ebeyi seçer ve oyun devam eder.

4.16. Seksek
6-12 yaş grubu çocuklar tarafından açık havada oynanır. Yere çizilen geometrik şekiller üzerinde yassı taşlarla ve birden fazla oyuncu ile oynanır. Sayışarak oyuna başlama sırası tesbit edilir. İlk başlayan oyuncu,1 numaralı karenin önünde durup, elindeki taşı bu kutu içine bırakır. Sonra sekerek ve çizgilere basmadan bölmelerden sıra ile atlar. 4. kareden sonra ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde atlar. Tekrar çizgiye basmadan ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde atlar. Tekrar çizgiye basmadan ayakları 5. ve 6. karelerde olacak şekilde döner. Tekrar sekerek 1. kareye kadar gelip yerdeki ayağı ile buradaki taşı tepip dışarı çıkarır, kendisi de çıkarak ayaklarını basar. Aynı oyunu ikinci, üçüncü ve dördüncü kutular için aynı şekilde sekerek gider. Taşı geriye sıra ile kutulara ayağı ile sürükler ve dışarı çıkarır , sora 5. ve 6. kutulardan da geriye doğru taşı sürükleyerek çıkarır. Aşağı yere ve çizgiye basmadan ve sürüdüğü taş çizgi üzerinde kalmadan altı kutuya da bu şeklide bitiren oyuncu birinci bölümü bitirir. Ancak taşı çizgi üzerinde bırakan, çizgiye ve yere basan oyuncu yanar, diğerlerine sıra gelir. Her oyuncu sıra tekrar geldiğinde kaldığı kutudan başlar.
İkinci bölümde oyuncu gözlerini kapatıp yürüyerek ve çizgilere basmadan dördüncü kutuya, buradan da ayakları 5. ve 6. kutuda olacak şekilde hoplar. Burada gözlerini açıp arkaya döner ve bu sefer de öne doğru gözleri kapalı olarak ayağı çizgilere basmayacak şekilde yürüyerek gelip dışarı çıkar. Bu bölümde de çizgiye basan ve gözlerini sona gelmeden açan oyuncu yanar ve sıra diğerlerine geçer.
Oyunun üçüncü bölümünde ise, oyuncu yine kutulara arkası dönük halde elindeki taşı bir kutuya düşecek şekilde atar. Taş çizgiye gelemeden kutu içinde kalırsa, o kutuyu (X) işareti ile çizer. Bu kutu o oyuncunun olur ve diğer oyuncular kendi oyunlarını oynarken bu kutunun üzerinden atlayama çalışırlar. Bu şeklide bütün kutuları veya en fazla kutuya sahip olan oyunu kazanmış olur.

4.17. Üç Taş (Cırt)
7-8 yaşlarından itibaren her yaştakilerin zevkle oynadığı bir oyundur. İki kişi ile oynanan bu oyunda yere bir şekil çizilir. Farklı renklerde ayrı taş alınır. Oyuna ilk başlayan oyuncu şeklin köşe veya çizgilerin birleştiği yerlerden birine taşlarından birini koyar. Diğer oyuncu da bir başka köşeye veya çizgi üzerine koyar. Böylece taş koymaya devam edilirken , her oyuncu üç taşını aynı çizgi üzerinde yan yana getirmeye , diğeri de onun bu oyununu bozup kendisi üç taşını bir çizgi üzerine getirmeye çalışır. Taşlar çizgi üzerinde sağa sola, aşağı v e yukarı hareket ettirilebilir.

4.18. Dokuz Taş
Bu oyunda yere içice üç kare çizilip, köşe ve kenar ortalarından çizgiler çizilir. Bu oyunda da oyuna ilk başlayan , iki çizginin birleştiği noktaya taşının birini koyar. Diğeri de başka bir noktaya koyar. Amaç üç taşın bir çizgi üzerine dizilmesidir. Oyuncular hem üç taşlarını bir çizgide tutmaya ve bunun için planlar yapıp uygulamaya, hem de diğerinin oyununa engel olmaya çalışırlar. Dokuzar taşla oynanan bu oyunda her üç taşını bir çizgiye getiren oyuncu , diğerinin bir taşını alır. Taşı önce biten kaybeder.

4.19. Yakar Top
Açık havada top ile oynanan bu oyunda eşit sayıda iki takım kurulur. Yere de voleybol sahası genişliğinde dikdörtgen çizilip ortadan ikiye ayrılır. Oyuncular bölümlere girer. Takımların birer oyuncusu da rakip takımın bölümünün arkasına kale denilen yere gider. Hangi takımın başlayacağı tespit edildikten sonra, kaledeki ile bölüm içindeki oyuncular arasında biraz paslaşma yapılır. Diğer takım oyuncuları da top hangi tarafta ise vurulmamak için uzaklaşırlar. Kendisine vurmak için top atılan oyuncu topu yakalarsa , topu kullanma, yani hücum sırası o takıma geçer. Fakat hızlı gelen topu tutamaz veya düşürürse yanar ve kaleye geçer. Top yerden giderek bir oyuncuya değerse vurulmuş sayılmaz. Muhakkak havadan vurmak gerekir. Oyun anında kendi bölümünden çıkan oyuncu da yanmış sayılır v e kaleye gider. Bu şekilde, bir takımın bütün oyuncularını vuran diğer takım kazanmış olur.

4.20. Topaç
Koni biçiminde ve uçunda kabara denilen çivi çakılı bulunan topaca sivri ucundan başlayarak bir ip sarılır. İpin diğer ucu bir parmağa geçirilip, topacın arka kısmı avuç içine alınarak yere hızla atılır. Topaç da etrafına sarılı ipin geri boşalması ile yerde hızla dönmeye başlar. Dönerken de hızından yerde daireler çizip, sesler çıkarıldıkça seyrine doyun olmaz.

4.21. Tel Araba
İnşaat teli veya biraz kalını kıvrılmak suretiyle yan taraflarında tekerlek bulunan iki dingil yapılır. Dingiller birbirine yine telden yapılan şase ile bağlanır. Yaklaşık bir metre boyunda ve aynı kalınlıkta başka bir telin bir ucu ön dingile kıvrılarak bağlanır. Diğer ucu da direksiyon şeklinde kıvrılarak araba yapılır. Eldeki direksiyon ile arabanın yönü tayin edilir.

4.22. Düdük
Nisan ve Mayıs aylarında söğüt ağaçlarının taze dallarından yarım santim kalınlığında olanlardan koparılır. Bir ucu çakı ile düzgün olarak kesilir. Yapılacak düdüğün uzunluğunda (4-5 cm) dalın çevresinin kabuk kısmı içindeki odunsu dokuya kadar çakı ile kesilir. Sonra çakı veya bir dal ile zedelemeden kesilen yerin etrafına hafif hafif vurulur.bu sırada “ kav kav kavladı. Kedi sıçan avladı” tekerlemesi söylenir. Sonra kesilen kısım el ile tutulup hafifçe çekilerek odunsu kısımdan sıyrılıp çıkarılır. Çıkan bu kabuğun bir ucu zurnadaki sipsi gibi üstündeki zar çakı ile hafifçe kazınır. Düdük hazırdır. Ağza alınıp öttürülür.

4.23. Fırıldak
20 cm uzunluğunda, 3 cm çapında iki kuru söğüt dalı bulunur. Bunlar çakı ile 3-4 mm kadar düzgün biçimde inceltilir. Bunlara pervanenin kanatları gibi, bir kanat aşağı, bir kanat hafif yukarı bakacak şekilde bizim verilir. Yalnız orta kısımları 7-8 mm kadar kalın olur. Ortalarından aynı noktadan çatlatmadan çivi ile delinir ve bu delikler çivinin etrafında rahatça dönebilmeleri için genişletilir. Sonra bu deliklerden geçirilen çivi ile uzunca bir sopanın uçuna çakılır. Sopanın bur ucundan rüzgara karşı tutarsak dönmeye başlar. Kanatların uçlarına serbest dönebilecek şekilde gazoz kapağı çakılırsa, döndükçe gazoz kapakları da ses çıkarır.

4.24. Uçurtma
Genelde iki çeşit uçurtma yapılır. Birisi “ Şeytan uçurtması”,diğeri de çıtalarla yapıldığı için “ Çıtalı” denilen uçurtmadır. burada hem yapılması hem de uçurtması zevkli olan ve ustalık isteyen çıtalı adı verilen uçurtmadır. bu uçurtma için önce 60-80 cm uzunluğunda ve 1 cm çapında üç çubuk veya çıta hazırlanır. Uçlarına yarım santim içeriden bıçakla çentik açılır. Sonra üst üste konularak altıgen şekil yapılır ve ortalarından ip ile sıkıca bağlanır. Çubukların birinin uçuna açılan çentikten ip bağlanır ve diğer uçlardaki çentiklerden sıra ile gergince bağlanarak altıgenin çevresi dolandırılır. Çıtalının iskeleti ortaya çıkmıştır. Bu iskeletin çevresini kaplayacak şekilde dayanıklı bir kağıt veya plastik kaplık alınır. İskelet bu kağıdın üstüne konarak , kağıdın dışarıda kalan kısımları içeri dürülerek yapıştırılırı. Altıgenin komşu iki uçuna, b.ir köşesi merkezde olacak şekilde üçgen şekli alan bir bağlanır. Başka bir ipin bir ucu arkadan merkeze bağlanıp, diğer ucu da açılan küçük bir delikten ön yüzüne geçirilip , köşe ile merkez uzaklığında diğer üçgen şeklindeki ipin tam ortasına bağlanır. Bunların ortasından da uçurtmayı havada tutacak uzun ip bağlanır. Alttaki iki uca bağlanan başka bir ipin ortasına da kuyruk olarak kullanılacak kağıt parçaları bağlanır. Bu şekilde hazırlanan çıtalının ipini bir çocuk , kendisini de başka bir çocuk tutar ve 10-15 metre açılırlar ve ipi tutan çocuk koşmaya başlayınca diğeri uçurtmayı bırakır ve uçurtma havalanır.

4.25. Aşık Oyunu
Bu oyun hayvanların aşık kemikleri ile oynanmaktadır. Adını aşık kemiğinden almaktadır. Buna mahalli dilde “ aşuk oyunu” denilmektedir. Burada aşık kemiği atıldığında , istenilen taraf üzerinde durdurulması esasına dayanmaktadır. Kemiğin oyuk tarafı aç, dolgun tarafı toktur. Oyuk tarafı üste gelirse , kemiği atan kişi kayışla dövülür. Oyun bu şekilde devam eder.
Birçok oyunda olduğu gibi aşık oyununun da köklü bir geçmişi vardır. Eski Türkler zamanında yaygın olarak oynanan oyunlardan birisidir. Her halde eski dönemlerde de günümüzdeki gibi oynanmaktaydı.

4.26. Ceviz Oyunu
Cevizlerle de oyun oynanmaktadır. Bu oyun daha çok karşılıklı olarak cevizlerin ütülmesi esasına dayanmaktadır. Aşık oyunu gibi köklü bir geleneğe sahiptir.

4.27. Kayak
Kışın kar ve buz üzerinden kayılır. Normal bir şekilde kayılacağı gibi , bu z üzerinden kaymaya yarayan “ kızak” da yapılır. Böylece kızak üzerinde kayılır. Burada daha hızlı ve daha uzaklara kayabilmek esastır. Kayılan yerin buz tutmuş olması ve eğimli olması daha iyi kayabilmeye sağlar.

4.28. Salıncak
En uygun oyunlardan birisidir. Buna salıngaç ya da sallangaçta sallanmak denir. Evde her hangi uygun bir yere salıngaç kurulabileceği gibi kırdaki ağaçlara da kurulabilir. Salıngaç urganla kurulur, oturulacak yere bir minder konur ya da tahta yerleştirilir. Böylece salıngaç biri bindikten sonra diğeri tarafından sallanır ve bundan zevk alınır.

4.29. Gıncırdak
Düz bir alana bir ağaç gövdesi yerleştirilir.üst kısmı sivritilmiş ağaç gövdesinin bu sivri kısmına kömür ve mancar eriği çekirdeği sürülür. Böylece sistemin gıcırdaması sağlanır. Ağaç gövdesinin üzerine ortası bu sivri yere gelecek şekilde uzunca bir hatıl yerleştirilir. Bu hatıl yatay şekildedir. Konumu tahtirevalliyi andırır. Karşılıklı binilir ve bir kısım insan bunu çevirir. Hareket halindeyken gıncır gıncır ses çıkarır. Büyük bir zevkle binilir. Bu sisteme “ gıncırdak” denir. Toplanan delikanlılar gıncırdağa binerek gönüllerince eğlenirler.

4.30. Çoban Değneği
Üç-beş kişi bir yere oturur. Uzun düz değnekleri ellerine alırlar. Bunlardan birisi çoban olur. Çoban değneğini yere uzatır. Diğer arkadaşları değneklerini atarlar. Değneğe değen değneklerin sahipleri oyuna devam edebilir. Değnekleri değmeyenler ölü duruma düşerler. Onları başka arkadaşları canlandırır. Değnek ebe değneğini biraz sürüklerse buna topuz denir ve değneği atan kişi bir can daha almış olur. Böylece oyun devam eder.

4.31. Ok
Ok ve okçuluk Türkler’in hayatında derin bir maziye sahiptir. Bu gelenek Türk kültür çevrelerinde geniş yer bulmuştur. Bölgede de ok yapma ve ok atma geleneği vardır. Günümüzde bu geleneğin iyice zayıfladığını ve unutulmaya yüz tuttuğunu söyleyebilir.

4.32. Güreş
Yaygın olarak görülmektedir. Normalde bir spor şeklidir. Türkler’in ata sporudur. Ama çocuklar açısından düşünüldüğünde bir çeşit oyundur. Erkek çocukları küçük yaşlardan itibaren kendi yaşıtlarıyla güreştirirler. Buna “ akranlarıyla güreştirme” denir. Güreşe mahalli olarak “ güleş”, güreşmeye de “ güleş tutma” denilmektedir.
Çocukları güreştirerek başlayan bu aktivite yetişkinlerde de görülür. Bazı vesilelerle bir araya gelen yetişkinler “ güleş tutarlar” . Bu durum bir güç gösterisidir. Burada pek siklete ve yaşa bakılmaz isteyen çıkar, rakibini yenmek için güreşir.

4.33. Milli Bayramlardaki Yarışlar( Oyunlar)
Çuval Yarışı : Yarışa katılanlar, birer çuvalın içine girip, bellerinden çuvalı bağlarlar. Bu işaretle koşarak hedefe varmaya çalışırlar. Bu arada dengesini kaybederek düşenler olur. Burada mücadele birinci gelmek içindir.
Yumurta Yarışı: Çocuklar birer tahta kaşık ve birer yumurta alıp başlangıç noktasında sıra olurlar. Yumurta kaşığın içerisine konur ve sapından ısırılır. İşaret ile ağızlarında kaşık olduğu halde yumurtayı düşürmeden koşmaya çalışırlar. Düşüren yarışa devam edemez. Burada asıl olan yumurtayı düşürmeden birinci gelebilmektir.
İğne iplik Saplama Yarışı : Bu yarışmaya kız öğrenciler katılır. Ellerine iğne ve iplik alarak başlama noktasında sıra olurlar ve işaret verilince koşarak ellerindeki ipliği iğneye sokmaya çalışırlar. İpliği saplayıncaya kadar ağır hareket ederler, sapladıktan sonra hızlanırlar ve hedefe koşarlar. Burada da iğneye ipliği saplamış olarak birinci gelmek esastır.
Yoğurt Yeme Yarışı : Yarışa katılacak öğrenciler birer sahan yoğurt getirir. Ve seyircilere karşı diz çökerler. Yoğurt sahanına metal bir para konulur. Başlama işareti ile yarışmacılar, ellerini değmeden sahandaki yoğurdun içinde bulunan parayı ağızlarıyla bulmaya çalışırlar. Bu arada yüzleri bembeyaz olur. Burada parayı ağzına ilk alan yarışı kazanmış olur.
Elma Yeme Yarışı: Bir urgana belirli aralıklarla ipler bağlanır. Bu iplerin ucuna da elmalar bağlanır. Urgan iki öğrenci tarafından hafifçe yüksekten tutulur. Yarışmacılar urgana bağlı elmaların altına sıralanırlar. İşaret verilince ellerini değmeden elmaları yemeğe çalışırlar. Elma yeme işini arkadaşlarından önce başaran birinci gelir.

Prof. Dr. İlhami Durmuş’un 2005’de yayınladığı
“Ankara - Güdül - Akçakese Tarih ve Kültürü”,
adlı kitaptan alıntı yapılmıştır.

home.arcor.de/akcakese/akcakese/index-11.html+Kuyu+oyunu&hl=tr&ct=clnk&cd=129&gl=tr

ÇOCUK OYUNLARI

Haziran 5, 2008

GÖLHİSAR

Değerli okuyucular: Teknolojideki hızlı gelişme çocuklarınızın ilgilerinin de eskiden evlerde, sokaklarda oynanan çocuk oyunlarının kaybolmasına veya yok denecek kadar azalmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla burada adı geçen ve kısaca oynanma şekli verilen birçok oyun bölgemizde artık yok denecek kadar azdır. Bu oyunları burada zikretmemizden murat kaybolup gitmesini bir ölçüde kitap sayfalarında da olsa önleyebilmektedir.

http://golhisarhem.meb.gov.tr/kitap/cocukoyunlariveelsanatlari.htm

1- Esir Almaca: (8-14 yaş grubu) En az beşer kişilik iki grup ile oynanır. Koşu ve dikkate dayanıklı bir oyundur. Gruplar arasına 40-50 m mesafe bırakılır Karşılıklı her iki gruptan birer kişi çıkar birbirlerine dokunmaya çalışırlar. Önce dokunan diğerini esir almış olur.(Esir aldığını kendi bölgesine yurduna götürür.) Bu oyun ta ki grubun biri tamamen esir oluncaya kadar devam eder. (Günümüzde oynanmıyor)

2- Hangisinde Var?: (6-12 yaş grubu oyunudur.Dikkate dayanır) İki kişi veya daha fazla elemanlı iki grup ile oynanır. Yere (zemine) 10-15 kitap konulur. (Yoksa mendil) Avucunun içine alınan bir metal para veya yüzük rakip oyuncuya veya oyunculara sezdirilmeden bütün kitapların altına el sürülerek birine bırakılır. Rakip oyuncular para saklama işi bittikten sonra şunda yok, şunda yok…. diyerek ta ki var olduğunu zannettikleri kitaba kadar gelirler ve şunda derler. Eğer parayı bulabilirlerse saklama sırası kendilerine geçer, bulamazlarsa aynı grup yeni baştan saklar ve oyun böylece sürer gider.(Günümüzde oynanmıyor)

3- Tenge : (12-16 hatta 18 yaş gurubuna hitap eder) Özellikle yayla ve koru (mera)oyunudur. Bir ebe ve sınıflandırılmayan oyuncu sayısı ile oynanır. (Yani herkes girebilir) 30-40 derece eğimli bir arazide oynanır. Malzemesi 2-3 yıllık ardıç ağcı dal sürünü, karamık sürgünü veya iğde sürgünü -şahı-dır.Zeminde elindeki bu sürgün çubuğun kaymasına dayalı bir oyundur.(eldeki bu çubukların adı tengedir ve her oyuncuda bundan birer tane olur)

Oynanışı: Ebe kendi tengesini oturmakta olan oyunculara paralel, bir tenge boyu mesafeye koyar. Oyuncular ayak tabanlarından birkaç kez yaylandırdıkları tengeyi o hızla ellerinden bırakırlar. Salınan tenge ebenin yatmakta olan tengesine temas edere, ebenin tengesi temas eden tengenin gittiği en uç noktaya konur. Eğer salınan tengeler ebenin tengesine temas etmezse tenge hapis olur. Bütün oyuncular ebenin tengesine temas ettiremezlerse ebe bütün hapis tengeleri kendi tengesini ilk yatırdığı yere oturarak yatmakta olan kendi tengesine ayakta yaylandırarak vurmaya çalışır. Bunun sonucunda;

a- Hiçbir tengeyi kendi tengesine vuramazsa çobanlığı (ebeliği) devam eder.

b- Eğer bir tengeyi vurabilirse o tengenin sahibi çoban olur.

c- Şayet birkaç kişinin tengesine vurabilirse vurulan tengelerin sahipleri tengelerini ayakta yaylandırdıktan sonra en uzağa atabilmeye çalışırlar Tengesi geride kalan çoban (yeni ebe) olur.

4- Kuyucuk: (8-14 yaş grubu) iki kişiyle oynanır.Toprağa çorba kasesi büyüklüğünde karşılıklı üçer çukur (kuyu) kazılır.Her kuyunun içine karşılıklı altışar taş konur. (Bilye büyüklüğünde) Oyuna boşlayan kuyunun birinin içindeki taşları avucuna alır diğer kuyulara birer adet koyarak dağıtır. Elindeki son taş boş kuyuya isabet ederse ona simetrik olan rakibinin kuyusundaki taşları alır. Eğer son taşı içinde taş bulunan kuyuda biterse oynama sırası rakibe geçer. Bu oyun karşılıklı bir tarafın taşları (kuyusundaki) bitinceye kadar devam eder. (Son 20yıldır ben bu oyunu ilçemizde oynayanı görmedim.

5- Pabuç Atmaca:

HALK OYUNLARI

1- Eşek Taşı: (Önceden yetişkinler oynar imiş günümüzde oynanmıyor) Üçer kişilik ile grup ile oynanır. Karşılıklı (atış mesafesinde) bloke gibi dikdörtgensel özellik gösteren üçer taş dikilir. Her oyuncunun üç taş atma hakkı vardır. Attığı her bir taş ile rakip oyuncuların dikili olan taşını vurarak yıkmaya çalışır.Eğer vurur ve yıkar ise yıktığı her taş için bir taş daha fazla atma imkanına kavuşur. Oyunda atma sırası rakibe geçmeden karşı tarafın bütün taşları yıkılır ise taşları yıkılan grubun oyuncuları, taşları yıkan tarafın oyuncularını sırtlarına binerek iki taş arasındaki mesafeyi bir kez dolandırırlar. (günümüzde yok)

2- Balık Battı: (Yetişkinler oynar 18-25 veya 30 yaş gibi) Teke yöresi ve Ege bölgesinin diğer illerinde de gördüm. Özellikle uzun kış gecelerindeki düğünlerde maşaladan sonra gecenin ilerleyen saatlerine kadar damat evinde oynanır. Oynanışı: 8-10 yetişkin yer sofrasına oturur gibi otururlar. Aralarına (ortaya) bir ebe alırlar. El, yüz silme havlusunun bir ucuna düğüm ederek top haline getirirler. Oyuncuların elleri daima arkada olur. Ortadaki ebenin gafletinden yararlanarak havlunun topuzlu kısmını ebenin sırtına vururlar ve hemen havluyu yine çemberin dışına oluşturan ellerde elden ele dolandırırlar. Ebe havluyu herhangi bir oyuncunun elinde yakalayabilmek için çırpınır. Yakalayabildiği anda elinde havlu yakalanan ebe önceki ebe ise oyuncu olur ve oyun bu şekilde sürer gider.

3- Dona Gütme: (Yetişkinler uygular, oynar küçükler oyunun neticesine maruz kalır.Yıldırmaya bıktırmaya yönelik bir oyundur) Balık battı oyununda olduğu gibi yine düğünlerde un odun ve maşala akşamları damat evinde oynanır. Maksat oturulan odada genişliği sağlamak, kendilerine göre küçük olanları yıldırıp o odadan uzaklaşmalarını sağlamak. (Günümüzde ilçemizin Armutlu mahallesinde nadiren oynanır)

AVCILIK

İlçemizde avcılık coğrafi konumunun sunduğu imkanlardan dolayı su ürünleri avcılığı ve kara avcılığı diye iki grupta toplanır.l980 li l985 li yıllarına kadar avcılık oldukça amatör ve her önüne gelen tarafından yapılır iken son zamanlarda av hayvanlarının azalması denetimi ve denetimin sonucunda yasal olmayan avlanmalara yaptırımlar getirilmiştir.

Biz burada avcılığın çeşitleri ve yapılışı üzerinde durmayacağız. Ancak günümüzde artık mazide kalmış fakat yaşatılmasını arzulamamıza rağmen bu arzumuzun ütopik bir beklenti olarak düşlerimizi süslemeden öte geçemeyeceğine inandığım bir geleneğin kayboluşunu aksatarak av bahsini bitireceğim.

Eskiden av hayvanını bol olduğu zamanlarda herhangi bir mahallenin bu işe ilgilileri toplanır birlikte ava gidelermiş. Buna sürek avı yani safari denir. Bu tür avlarda oldukça bol miktarda av hayvanı avlandığı için av etinin hazırlanmasının saklanıp korunmasının meşakkati güç olduğundan ve dahi birazda manevi etik değerlerimizden dolayı bu etler köy odalarında (mahalle odalarında)* topluca mahalle halkına ikram edilirmiş. Bu uygulamaya köy odasında etli aş denir. (Günümüzde bu uygulama yok)

*Köy odası: Herhangi bir mahallenin veya sokağın o günün şartlarına göre zengini tarafından yaptırılan iki katlı (alt kat ahır) üst katta yabancı misafirlerin ağırlandığı bir oda ile mescit olarak kullanılan ikinci bir odadan müteşekkil bina (yapı).

EL SANATLARI

1- Hasır: Göl kenarlarındaki ve/veya bataklıkta bulunan içi dolu olan kamıştan örülen yer sergisi. İyi yalıtkanlık özelliği gösterir. Eski ahşap evlerde kilimlerin altına soğuğu önlemek için serilirdi. Ayrıca çoban evi (alacık) yapımında kullanılırdı. En son takriben 8-10 sene evvel Söğüt kasabası tarafında dokunduğunu (örüldüğünü) gördüm.

2- Kalaycılık: Bakır su ve yemek kaplarının iç yüzeylerinin ne şatır ile kaplanması sanatıdır. Kaplamaktan maksat bakırın yemek ve içecek ile temasını kesmek ve dolayısıyla yiyecek ve içeceğin bozulmasın önlemektir.

Mutfak malzemelerindeki gelişme, pişirme ve saklama kaplarındaki modernizasyon bu sanatı da öldürmüştür.

Günümüzde bu işle iştigal eden tek tanıdığım ilçemiz Yeni Cami mahallesindeki Osman Gürler’ dir.

3- Semer ve Eyercilik: Yük hayvanlarının gücünden yaygın olarak yararlanıldığı dönemlerde revaçta bir zanaat dalıydı. Yükün hayvana tutturulmasına yardımcı binek olarak kullanıldığında rahat etmeye yönelik oturaktır.

En iç tarafı keçe, orta kısmı hasır kamışı (dolgu malzemesi) ve en dışı ise deriden oluşur.İlemezde semercilik sıfırdan yapma değil de genelde var olanı tamire yöneliktir. Ancak günümüzde buda yok denecek kadar azdır.

YÖRESEL DEYİM VE KELİMELER

- Şippek : Yazlık sandalet tipi üstü çıttaklı çocuk ayakkabısı

-Kıymık : Çok küçük odun parçası. (Özellikle çıra için kullanılır)

-Pontür : Pantolon

-Kumpir : Patates

-Kupa : 1- (ihtiyarlar kullanıyor) Çay bardağı

2- Av köpeğinin küçüğü

-Susak : Ağaçtan oyma kulplu su tası

-Hıyya : Evet

-Cımıcık : Birazcık

-Hadi gari : Haydi hareketlen (yola çıkalım)

-Cıngırak : Tahre velinin ilkeli. (Ardıç ağacından yapılır)

-Damızlık : Yoğurt yapmak için süte kullanılın az miktardaki yoğurt.

-Ufra : Hamurun senit ve oklavaya yapışmaması için ekilen az miktardaki un.

-Ganamaz : Özellikle inek sağmada kullanılan, yandan kulplu derin bakır kap.

-Dığan : Ateşe konabilen (odun ateşi) yağ ve balık kızartmakta kullanılan yayvan bakırdan pişirme kabı.

-Haranı : Odun ateşine konabilen yine bakırdan derin (kazandan küçük) tencere.

-Irbık : Bakırdan su ısıtılan kulplu abdest kabı

-Honu : Banyo ve tuvalette kullanılan su kabı

-Bılla : Kız kardeşin büyüğü (abla)

-Efe : Erkek kardeşin büyüğü (Benim efem: Benim abem)

-İlenger : Bakırdan yayvan yemek kabı, geniş

-Uruba : Ceket

* Ağzını tuzlamak : Terbiye etmek

*Yorgunu yokuşa sürmek : Yersiz ve zamansız sorularıyla karşısındakini sıkmak.

-Yokuş : Yamaç, eğimli arazi

-Tengerek : İp bükülen kirmen

-Eğirmek : Koyun yününü veya keçi kılını ip haline getirmek

-Seyirtmek : Koşmak, zapıramak: (aynı) Koşmak

-Yelmek : Gençlerin hızlı vakitlerinde etrafında olup bitenlere bakmaksızın başının dikine gitmek

-Yalık : Cepte taşınılabilen mendil

-Yüklük(musandıra) : yorgan, yastık gibi örtüleri ve bakliyat türü kuru gıdaların saklandığı yer

-İdare : Lamba

*semer acını (ağacını) kırmak : Anlatılan bir konuyu en son ve zordan anlamak

-Zorla : Zoraki

-Boduç (desdi): Topraktan yapılan iki ağızlı su kabı

-Loklok : Yine topraktan yapılan desdiye göre biraz aha büyük tek ağızlı kulplu su kabı

-Desde : Bıçılan ekinin küçük kümeleri

-Gavata : Beyaz eşyaların veya bisküvi çay gibi gıda maddelerinin içine konulduğu karton koli

-Sındı : Makas

-Kırklık : Koyun ve keçilerin yününü kırktıkları makas

*İğneden ipliğe geçmek : Zayıflamak, erimek

-Dakım : Sigara ağızlığı

-Silbinç : Beşiğe çocuğun dışkısı ile batırmaması için konulan toprak derin kase

-Bağırdak : Üstünü batırmaması için çocuğa takılan önlük.

-Zıbın : Üç etek türü kadın elbisesi

-Siin : Kadın elbiselerinin kenarlarından sarkan örülü ip

-Hıltar : Çoban köpeklerinin boynuna takılan başka köpeklerle boğuşma esnasında güç kazandıran uçları sivri demirden oluşan tasma.

*Hıltar takınmak: (insanlar için) Yanına yaklaşılamayan, ne söylesen kabul etmeyip, saldırgan tavır sergileyen

*Leblebi kavururken tırnağı mı yandı?: Emek mi verdi? Nasıl olsa emeksiz kazandı

*Taş at kolun açılsın : Hayır. Benden fayda bekleme. Sende öyle yap, seninde olsun.

-Mertek : Özellikle çam ağacının genç olanından kesilmiş uzun atkı ağacı

-Söğen : Koyun, keçi ağılı yaparken yere dikilen kürek kulpundan biraz kalın ardıç dikmesi

*Sarımsağı nerde yediysen ağzını orada kokut : Bana dert yanma, bu pisliğe nerede bulaştıysan git yine orada temizle

*Kelle yiyeceksen sarımsağı ekşisi hesap edilmez: arzu ettiğin şeye ulaşmak istiyorsan giderlerine katlanacaksın

-Kirkit : El tezgahında halı kilim dokurken kullanılan demirden sıkıştırma tarağı

-Yaba : Harmanda saman ile taneyi ayırmada kullanılan her tarafı ağaçtan olan kürek

-Yabaltı : Saman yüklemekte kullanılan altı parmaklı ağaç dirgen

-döndürgeç : Sacın üzerindeki ekmeği çevirmeye yarayan yassı tahta parçası

-Gırzet : İlkokul öğrencilerinin okul forması

-Peke : Çalı çırpıdan çevrilen bahçe çiti.

-Cizeme : Düzgün ağaçlarla çevrilen bahçe çiti.

-Yamalıkm : Elbisenin eskiyen yerine konulan (eklenen) sağlam parça

-İspirte : Kibrit

-Gırgı : Yufka ekmeği yapmada kullanılan ince dal odunu

-Velesbit : Bisiklet

-Dastar : Beyaz ince kadın eşarbı

-Tokuç : Çamaşır yıkama tokmağı

-Görek : Kilit (kapı kilidi)

*Ekmek elden su gölden : Herşey bedava

*Değirmenlik olmak: Kurumak

-Gönek : Beyaz kaputtan el dikişi ile dikilen iç giysisi (Atlet yerine)

Araştırma: Afer Hasçağatay

Mimar Sinan İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni

Çocukken Oynadıklarımız

Haziran 5, 2008

http://www.adilcevaz.net/kategori2goster.asp?id=304



Şongur, Topal Karga, Hokka, Yüzük, Davul Zurna, Bitlis Kozası, Boncuk, Binlik , Çömbelek, Güvercin Taklası, Koza Koza, Kuyruk Kapmaca, Kurt Baba, Kemik Kemik Don, Menekşe, Zehirli Kuyu, Toplu Ağaç gibi bir çok oyun Adilcevaz’ da sokaklarda çocukların zevkle oynadığı oyunlardı.

Adilcevaz’ da Çocukların Oynadığı Sokak Oyunları

Şongur, Topal Karga, Hokka, Yüzük, Davul Zurna, Bitlis Kozası, Boncuk, Binlik , Çömbelek, Güvercin Taklası, Koza Koza, Kuyruk Kapmaca, Kurt Baba, Kemik Kemik Don, Menekşe, Zehirli Kuyu, Toplu Ağaç gibi bir çok oyun Adilcevaz’ da sokaklarda çocukların zevkle oynadığı oyunlardı. Yıllarca bu oyunlarla büyüdük. Fakat yeni nesil bu oyunları maalesef bilmiyor, oynamıyor. Biz gelecek yıllarda bu oyunların hafızalarımızdan kaybolup gitme endişesiyle bu oyunları buraya taşıdık. Daha birçok oyunumuz mutlaka vardır bizim tespiti yapamadığımız. Sizlerden gelecek oyun bilgileriyle bu sayfamızı daha da güçlendirmiş olacağız.

ŞONGUR: İki veya daha fazla oyuncuyla oynanır. Yere küçük delikler açılır ve bu deliklerin iki üç adım uzağına bir çizgi çizilir. Oyuncular bu çizgiden deliğe ceviz atarlar. En çok hangi oyuncunun cevizi deliğe girmişse, o kişi deliğin başına geçer. Diğer oyuncular, çift sayıda cevizi deliğe atarlar. Bu cevizlerden deliğe kaç tane girerse (çift sayıda olmalı) oyuncular deliğin başındaki oyuncudan o kadar ceviz alırlar. Şayet tek sayıda ceviz deliğe girerse, oyuncular deliğe giren tek sayıdaki ceviz sayısınca deliğin başındaki oyuncuya ceviz verirler. Çift atan oyuncu diğer oyunda deliğin başına geçer. Oyunda birde tekerleme söylenir; “Şongur şongur direş gel, oturmuşam kalkmanam, tek taşa kalmışım”

TOPAL KARGA: İki veya daha fazla oyuncuyla oynanır. Yere büyük bir daire çizilir. Oyunculardan birisi ebe seçildikten sonra, büyük çemberin içine büyük bir daire daha çizilir ve ebe tek ayağının üzerinde durarak bu çemberde bekler. Diğer oyuncular içinde, büyük çemberin içerisinde oyuncu sayısınca daireler çizilir. Oyuncular bu dairelerde yer değiştirirler. Bu esnada tek ayak üzerinde bekleyen ebe de onlara dairenin dışındayken dokunursa ebelikten kurtulup o dokunduğu oyuncuyla yer değiştirir ve dokunulan oyuncu ebe olur.

HOKKA: İki veya daha fazla oyuncuyla oynanır. Topla oynanan bir oyundur. Oyuncular arasından bir ebe seçilir ve seçilen bu ebe, topu sabit bir yere koyup belli bir süre sayar. Bu esnada diğer oyuncular saklanırlar. Ebe, sayma işlemi bitince diğer oyuncuları aramaya başlar. Eğer saklananlardan biri, ebeden daha önce gelip de topa vurursa yeniden saklanırlar. Ebe de onları aramaya devam eder. Ebe oyunculardan birini görürse, topun üzerine hokka diyerek basar. Yakalanan oyuncu ebe olur.

YÜZÜK: İki veya daha fazla oyuncu ile oynanır. Bir tepsinin üzerine dokuz tane fincan ters çevrilerek konulur. Bu kapalı fincanlardan birinin içerisine bir yüzük konulur. Oyuncular da bu saklanan yüzüğün hangi fincanın altında olduğunu bulmaya çalışırlar.

DAVUL ZURNA: İki ya da daha fazla oyuncuyla oynanır. Oyuncular arasından bir tane ebe seçilir. Ebe yüzünü duvara çevirir. Diğer oyuncular da oyunun başlangıcında çizilen bir çizginin gerisinde dururlar ve ebe “Davul zurna, önde durma, şöyle böyle alpaysa” diye tekerlemeyi söylediği sırada ebeye doğru ilerlerler. Ebe tekerlemeyi bitirip arkasını döndüğünde, oyunculardan kimi hareketli görürse o oyuncu oyundan çıkar ve ebe yine yüzünü duvara dönüp aynı tekerlemeyi söyler. Bu sırada arkadaki oyuncular, ebenin sırtına vurmayı başarabilirse oyun yine başlar ve aynı kişi yine ebe olur. Eğer ebenin sırtına kimse dokunamadan tüm oyuncular çıkarsa, ilk çıkan oyuncu yeni oyunda ebe olur.

BİTLİS KOZASI: İki oyuncuyla oynanır. Yere dört tane delik açılır. Bunlardan iki delik bir oyuncunun diğer iki delik diğer oyuncunundur. Her oyuncu on iki taş alır ve diğer oyuncunun deliğine taşları atar. Oyun sonunda (taşlar bittiğinde), hangi oyuncu rakibin deliğine daha fazla taş isabet ettirebildiyse oyunun galibi olmuştur.

BONCUK: İki veya daha fazla oyuncuyla oynanır. Yere bir başlangıç çizgisi çizilir. Bu başlangıç çizgisinin iki üç adım uzağına bir delik açılır. Oyuncular başlangıç çizgisinden, bu deliğe boncuk atarlar. Çukurun içine boncuğu atan; eğer kimse atamadıysa çukura en yakın boncuğu atan oyuna ilk olarak başlar. Oynayan oyuncu diğer oyuncu ya da oyuncuların boncuklarına en fazla üç defa vurarak deliğe sokmaya çalışır. Şayet üç defada başaramazsa sıra diğer oyunculara geçer.

BİNLİK: İki ya da daha fazla oyuncuyla oynanır. Yere bir başlangıç çizgisi çizilir ve bu başlangıç çizgisinden iki üç adım uzağa bir daire çizilir. Başlangıç çizgisine geçen oyuncular, daireye taş atarlar. Kim daireye isabet ettirirse ya da en yakınına taşını atarsa oyuna önce başlar. Oyunda sıralama yapıldıktan sonra dairenin içine kibrit kutusunun ön ve arka kapakları konur. Oyuncular dairenin içindeki bu kibrit kutusu kapaklarını, attıkları taşlarla dairenin dışına çıkarmaya çalışırlar. Kağıtları daireden çıkaran oyuncu oyunu kazanır.

ÇÖMBELEK: En az dört oyuncuyla oynanan ve kızların oynadıkları bir oyundur. Oyuncular arasında atışma yapılır. Bu atışmada “Çöm çöm çömbelek” denerek oyuncular ellerinin içi veya dışlarının aynı gelmesine göre ebeyi seçerler. Sona kalan iki oyuncu yere çömelerek el ele tutuşurlar. Diğer oyuncular da yerde çömelmiş şekilde duran oyuncuların ellerinin üzerinden atlarlar. Bu atlama on bir safhadır.

1’de, “yıldırım bir”

2’de, “iki dilim ekmek”

3’de, “ceviz kırmaca”

4’de, “Çift makas”

5’te, “Beş karış”

6’da, “Altıda fes, kurban kes”

7’de, “Yedi cüceler”

8’de, “Sekizim sek sek, bir şeyler bulup gelsek”

9’da, “Dokuzum, dur al”

10’da, “Onum, oturak”

11’de, “On birim, uzun minare boyu” denerek, çömelen oyuncuların ellerinin üzerinden atlanır. Bu esnada çömelen oyuncular, her safhada ellerini yerden biraz daha yükseltirler. Atlayan oyuncuların kıyafetleri ya da vücutlarının, çömelen oyunculara ya da onların ellerine değmemeleri gerekir.

JANDARMA: En az dört oyuncuyla oynanır. Kibrit kutusuyla oynanır. Kibrit kutusunun her yanı ayrı bir anlam taşır. Bunlar: Hırsız, jandarma, barut ve hakemdir. Eğer kibrit kutusu yere atıldığında hırsız kısmı üstte kalırsa jandarma çıkan oyuncu ona vurur. Kaç tane vuracağına hakem karar verir. Barutun hiçbir etkisi yoktur.

GÜVERCİN TAKLASI: Sekiz kişiyle iki grup halinde oynanır. Oyuncular, dörderli gruplar halinde ikiye ayrılırlar. Gruplardan birisinin üyeleri alta geçer. Bunlar, sırt sırta vererek eğilirler. Yerdeki bu oyuncular “+” şeklini alırlar diğer grubun oyuncuları eğilmiş şekilde duran oyuncuların üzerinden takla açarak atlarlar. Grubun her üyesi başarı ile atlayamazsa o grup alta geçer ve diğer grup oyuncuları atlamaya başlar.

KOZA KOZA: İki oyuncu ile oynanır. Oyuncunun biri diğer oyuncunun taşını vurmaya çalışır. Şayet üç defa ardı ardına diğer oyuncunun taşına vurup uzaklaştırırsa, “Bilmece mi, Adım mı?” diye sorar. Eğer diğer oyuncu bilmece der ve kendisine sorulan bilmeceyi doğru cevaplandıramazsa diğer oyuncunun vurarak uzaklaştırdığı taşın gittiği yere kadar bilmeceyi soran oyuncuyu sırtında taşır. Şayet adım derse taşın gittiği yere kadar olan mesafeyi adımlar ve oyunun en başında belirlenen sayıya ilk ulaşan oyuncu oyunu kazanır.

KUYRUK KAPMACA: İki oyuncu ile oynanır. Oyuncular bellerine bez sokarlar. Hangi oyuncu diğer oyuncunun belindeki kuyruğu (bezi) yakalayıp alırsa oyunu kazanmış olur.

KURT BABA: En az dört oyuncu ile oynanır. Yere çiçeğe benzer bir şekil çizilir. Oyuncular arasından bir ana, kurt ve çocuklar seçilir. Anne ortadaki çembere, çocuklar dışarıdaki çemberlerin içine girerler. Anne tüm çocuklarına bir renk verir. Renk seçme işlemi bittikten sonra dışarıda bekleyen kurt gelir ve evin kapısını çalar gibi yapıp “yumurtanız var mı?” diye sorar. Anne “ne renk?” der. Eğer kurdun söylediği renkte bir yavru varsa o oyuncu kaçar kurtta kovalar. Oyuncu kurda yakalanmadan tekrar yuvaya dönebilirse başka bir renk tutarak oyuna devam eder. Ama kurda yakalanırsa kurdun yerine o geçer. Kurt rolündeki oyuncuda yavru olarak yuvaya girip kendine bir renk seçer. Oyun böyle devam eder.

KEMİK KEMİK DON: Üç ya da dört oyuncu tarafından oynanır. Oyuncular bir halka oluştururlar ve bu esnada “Kemik Kemik Don” denir. En son donan (hareketsiz kalan) oyuncu ebe olur. Diğer oyuncular don’u bozup hareket ettiklerinde ebe onları kovalar. Bu arada kaçan oyuncu diğer donan oyunculara “Ateş” diyerek dokunursa onlarında donu bozulur. Ebe kime dokunur ya da yakalarsa o kişi yeni oyunda ebe olur.

MENEKŞE: Çok sayıda oyuncu ile oynanır. İki grup seçilir ve bu gruplar kendi oyuncularından birini başkan olarak seçerler. Oyuna ilk olarak başlayacak olan grubun elemanları el ele tutuşurlar ve diğer grubun elemanları “Menekşe mendilin düşe, bizden size kim düşe” diye sorarlar. El ele tutuşan grubun başkanı genellikle o gruptan zayıf bir oyuncunun bir ismini söyler. Seçilen bu oyuncu koşarak gelir ve el ele tutuşan oyunculara çarpar. Bu çarpma sırasında el ele tutuşan oyuncuların elleri açılırsa, bu oyuncular karşı tarafa geçer. Elleri açılmazsa diğer gruptan çarpmaya gelen oyuncuda bu tarafa geçer. Oyun gruplardan birinde hiç oyuncu kalmayana kadar devam eder.

ZEHİRLİ KUYU: İki veya daha fazla oyuncu ile oynanır. Bir başlangıç çizgisi çizilir. Oyun alanına kare şeklini oluşturacak şekilde dört tane çukur kazılır ve bu çukura her oyuncu bir bilye bırakır. Oyuncular, başlangıç çizgisinden sırası ile kuyulara bilye atmaya başlarlar. Şayet oyuncu hiçbir deliğe bilye isabet ettiremezse zehirlenmiş olur ve oyundan çıkar. Diğer oyuncular ise sırası ile tüm deliklere bilyelerini attıktan sonra ortadaki kuyuya sıra gelir. Eğer bu kuyuya da bilyelerini atabilirlerse, buraya oyunun başlangıcında konmuş olan tüm bilyeleri alır ve oyun böyle devam eder.

TOPLU AĞAÇ: Çok sayıda oyuncu ile oynanır. Başlangıçta iki grup oluşturulur. Önceden belirlenmiş yerlerde duran oyunculardan biri topa ağaçla vurur. Diğer grubun elemanı ise topu tutmaya çalışır. Eğer topu tutamazsa oyuna yine aynı grup devam eder. Şayet topu tutarsa sıra kendi grubuna geçer.

* Yasin İPEK’in “Tarihle Doğanın Buluştuğu Yer Adilcevaz” isimli kitabı alınmıştır.

Çocukluğumuzun Oyunları

Haziran 5, 2008

Beykoz’un İçi Kokuyor!

Emir Akın, 3 Eylül 2007

Dün kuzenimin 7 yaşındaki oğluyla bilgisayarda oyun oynama üzerine birazcık atıştık. “Oğlum git arkadaşlarınla misket filan oynasana” diyorum, O ise “Hem misketim yok hem de misketle ne oynayabilirsin?” diyor. “O zaman saklambaç, uzun eşek, yerden yüksek veya çelik çomak ne bileyim oğlum çık dışarı da oynayacak bişey bulursunuz” dediğimde ise “Saklambaç çok sıkıcı öbürlerini ise bilmiyorum ki” diyor.

Bir süre eskiden oynadığımız oyunlardan bahsettikten ve keratanın canını bayağı bir sıktıktan sonra mecburen laptopu ufaklığın ellerine bıraktım. Kendimi yaşlanmış hissettim, hani “Tey tey bizim gençliğimizde biz böyle yapardık” diye konuşup duran ve zamanın geçtiğini, devrin değiştiğini kabul etmeyen aksi inatçı yaşlı adamlar gibi… Evet bizim çocuklumuzda bilgisayar yoktu. Hatta tv bile tek kanaldı. Bu yüzden olsa gerek bin türlü oyunumuz vardı…

Misket (Çer çöp her şey!)
İşte en sevdiğim oyun buydu. Neden mi? Misketle belki de 100 çeşit oyun oynayabilirsiniz. Patlıcan misali yemeği de yapılır tatlısı da… Klasik miskette tüm oyuncular belirlenen misketleri yanyana dizer. Sağ veya sol taraf baş sayılır. Başı vuran tüm misketleri alır. Ortadan vuran ise baş kısmına göre ters taraftan kalanları alır. İlk atışlardan sonra yerde misket kalırsa, misket sırasının arkasından 2. atışlar yapılır. Bunun sırası ise ilk atışlarda en uzağa giden 1. sonraki 2. sonraki 3. şeklindedir. Eğer yerde yine misket kalırsa son kalan tümünü alır.

Misketin çeşitli türevlerinden en eğlencelileri kuyu ve çakmaca?dır. Kuyuda bir parmak derinliğinde açılan kuyunun etrafına dizilen misketler kuyuya düşürülmeye çalışılır. Atış misketini kuyuya düşüren ceza alır. Çakmaca da ise iki oyuncu birbirlerinin misketini vurmaya çalışır. İlk oyuncu misketi ileri atarak oyuna başlar. İkici oyuncu diğer misketi vurmaya çalışır. Vuramazsa 1. oyuncu misketinin olduğu yerden diğer misketi düştüğü yere atış yapar. Her vuran önceden belirlenen miktarı diğerinden alır.

Aslında misket üzerine küçük bir kitap bile yazılabilir. Atış stilleri ve taktiklere girersek büyük bir kitap bile olabilir. Bu yüzden kısa kesip diğer oyunlara bakalım.

Çelik Çomak
Süper eğlenceli muhteşem bir oyun! Uzun bir sopa (ki bu çelik oluyor ve her oyuncu da bulunur) ve kısa bir sopa (çomak) ile oynanır. Oyuncuların her biri kendine bir daire çizer ve içinde durur. Ortaya bir daire daha çizilir. Ebe olan oyuncu ortaya geçer ve çomağı ebelikten kurtulan diğer oyuncuya atar. Vurucu çomağı mümkün olduğu kadar uzağa atar. Ebe kendi sopasıyla 3 seferde çomağı ortadaki daireye getirmeye çalışır. 3. denemede çomak ortadaki daireye girmediyse diğer oyuncular ebenin dairesini kazmaya başlarlar. Bu esnada ebe çomağı dairesinin dışında olan bir oyuncunun dairesine atarsa o ebe olur. Farklı versiyonları olmasına rağmen biz bu şekilde oynardık.

Saklambaç
Bu oyunu bilmeyen olamaz sanırım. Onun için klasik oyunu es geçerek ?gece saklambacı?na değinelim. Evet işte en sevdiğim oyunlardan biri daha. Bu oyun akşam ezanı okunduğu halde eve gitmemeyi becerebilmiş arkadaşlar arasında oynanır. Sobeleme gibi bir kural yoktur. Ebe sizi gördüğü anda yanmış sayılırsınız. Eğer ebe görmeden ebenin yumduğu yere ulaşabilirseniz kazanmış sayılırsınız.

Yerden Yüksek
Oyunun kuralı çok basittir. Mahalle sokağı yer sayılır ve yol üzerinde ebe tarafından ebelenmemeye çalışırsınız.

Kayış (Şaplak)
Süper zevkli bir oyun olmasına rağmen birazcık tehlikelidir. Kızlarla oynanmaması tavsiye edilir. Bu oyun için sokağın köşe yaptığı bir alan gereklidir. Köşenin bir tarafına bir dokunulmazlık dairesi çizilir. Ebe dışındaki oyuncular bu dairede beklerken ebe kayışı sokağın diğer tarafına saklar. Sonra diğer oyuncuları çağırır. Oyuncular kayışı ararken biri kayışa yaklaştığında ebe sıcak soğuk diyerek oyuncuların kayışı bulmasına yardım eder. Kayış bulunduğu anda bulan kişi diğerlerine şaplakları indirmeye başlar. Vuruş serbesttir. Dokunulmazlık alanına ulaşan kurtulur. Bu oyun her oynandığında birileri ağlardı gerçi ama serde erkeklik var yine de oynamaktan vazgeçmezdik.

Uzun Eşek
Sanırım bu oyunu da bilmeyen yoktur. Minimum 4 oyuncu 1 yastık olmak üzere 5 kişi arasında oynanır. Oyuncular 2 gruba ayrılır, birinci grup yatar, ikinci grup üstlerine atlar. Atlayan grup bir sayı tutup tek mi çift mi diye sorar. Yatan grup bilirse kazanır bilemezse atlayanlar kazanır. Kaybeden yatar. Beli kuvvetli olan oyuncular gözde oyunculardır.

Bu oyunda en önemli karakter yastıktır. Yastık dayanıklı olmalıdır çünkü her zaman uçan oyuncularla kafa kafaya gelme ve bacak arasında fazla basınçtan bayılma riski vardır. Yastık tarafsız olmalıdır yoksa 20 defa yatan taraf olabilirsiniz. Ve yastık oyunun pasif elemanı olduğundan kimse yastık olmak istemez. Genelde oyuncular tarafından gaza getirilir ya da çikolata, gofret vs. alınarak razı edilir.

Sek Sek
Bu oyunda amaç yere çizilen bir şemada kurallara göre sekerek bir taşı son kareye götürüp geri getirmektir. Genelde kız oyunu olarak küçük görür oynamazdık. Ama arada bir kız kardeşlerimize katıldığımız da olurdu.

Yakan Top (Yakar Top)
İki grup arasında oynanır. Birinci grup ikiye ayrılır ve karşılıklı dizilir. İkinci grup ortada olur. İlk grup birincileri vurmaya çalışırken aynı zamanda topu karşı taraftaki arkadaşlarına ulaştırmaya çalışır. Eğer ortada olan gruptan biri topu havada yakalarsa can alır ve daha önce vurulan arkadaşlarından birini oyunu dahil edebilir. Oyun ortada oyuncu kalmayana kadar devam eder.

İstop
Çok zevkli oyunlardan biri daha. Şahsen bugün olsa yine oynarım. Ebe gruptakilerden birinin adını söyleyerek topu havaya atar ve oyunu başlatır. Adı söylenen oyuncu topu yere düşmeden tutarsa tekrar isim söyleyerek havaya atar. İsmi söylenen oyuncu topu tutamazsa ebe olur. Ebelikten kurtulmak için bir renk seçer bunu bağırır. Ebenin seçtiği rengi tutan kişi dokunulmaz olur. Rengi tutamadan topla vurulan kişi yeni ebe olur.

Kör Ebe
Sokaktan ziyade oda yada benzeri kapalı küçük bir alanda oynanması evladır. Ebenin gözü bağlanır ve diğer oyuncuları yakalamaya çalışır. Ebenin hile yapabilmesi ihtimaline karşı kalın ve geniş bir bez kullanılması tavsiye edilir.

Çivi
Uzunca bir çivi ile hafif nemli toprakta oynanır. Bir başlangıç noktası seçilir. İlk oyuncu çivisini yukarıdan yaptığı bir atışla toprağa saplar ve başlangıç noktasında o kısma bir çizgi çeker. Çivisini saplayabildiği sürece buna devam eder. Sıra ikinci oyuncuya geçtiğinde o da başlangıç noktasından çiviyi sapladığı kısma bir çizgi çekerek oyuna devam eder. Oyunun amacı diğer oyuncunun çizgisini çıkmaza sokmaktır.

Şimdilik yazabildiklerim bunlar. Ama bitti mi? Elbette hayır. Devam edeceğiz.

Çocukluğumuzun Oyunları hakkinda 3 yorum :

tolga demis ki:
10 Eylül 2007 saat 16:06

  1. çakmaca oyununda uzaktan vurmak topu 90′a takmak gibi bir haz verirdi bizim çocukluğumuzda. onun dışında bir üçgen çizilip misketlerin dışarı çıkarılmasıyla kazanılan bir oyun daha vardı hatırladığım kadarıyla mantığı “kuyu” ile aynıydı.
  2. Onur demis ki:
    6 Kasım 2007 saat 17:44 Gazoz kapağı, köye gittiğimde yanımda getirdiğim “şifa gazozu”nun beyaz ve turuncu örnekleri aklıma geldi :)kibrit kutusu,sokak sokak gezerek yerde kibrit arayan, bulduğunda ben gördüm ben gördüm diyerek sevinen çocuklar :)Köye gittiğimde oynadığım düğme! :)
    Sakız alcak parası ya da kibrit kullanan binlerce insan olmadığından, olsa da köy bakkalında satılan tek çeşit gazoz ile oyun türemeyeceğinden sanki..

    sakızlardan çıkan envai çeşit resimleri de eklemek istedim :)

    Yazı için teşekkürler…

www.delininkuyusu.com/%3Fp%3D72+Kuyu+oyunu&hl=tr&ct=clnk&cd=76&gl=tr

Hiç yorum yok: