Çocuk Oyunları
Haziran 6, 2008ESKİ TÜRKLERDE çocuk oyunları
Haziran 6, 2008Oyunlar zeka, beden ve kültür gelişimine etkili olup mücadele ve kendine yeterlilik duygularını verirdi.
KARAGUNI: Yani saklambaçtır. Saklambaç oyunu gizlenme, pusuya yatma, avını bekleme, sessizlik, düşmanı aldatma ve sabırlı olmayı öğreten bir oyundur. Bu oyun bugünde oynanmaktadır. Bu durum kültür devamını göstermektedir.
MÜNÜZ (buynuz): denilen bir oyunda oynanırdı. Bu oyun şu şekilde oynanırdı. Çocuklar su kenarında toplanırlar. Bu göllerin kenarında bulunan kumların üzerine otururlar. Bacaklarının arasına kum doldururlar. Bu kumlara elleriyle vurular. Bu çocuklardan birisi ebe olur. bu ebe başında buynuz olan hayvanların isimlerini sayar. Ebenin söylediği her hayvan isminden sonra çocuklar tempolu bir şekilde tekrar ederler. Fakat ebe birdenbire buynuzsuz bir hayvan adı söyleyince bazıları şaşırıp ebenin söylediğini tekrar ederler ki bu durumda ceza alırlardı. Orda bulunan çocuklar ceza olarak bunları suya atarlardı. Bu oyunla çocukların dikkatli ve dayanıklı olmaları gerekirdi.
KUZURCUK; Bu oyun kız çocukları, insan suretinde oyuncaklar yaparak oynamaları şeklindedir. bu oyun günümüzde de devam etmektedir. bu durum Türk oyunlarının çok eskilere gittiklerini göstermektedir. Aile bağlarını güçlendiren bir oyundur.
TEPÜK; Bir nevi futbol oyunu idi. Kaşgarlı Mahmut bu oyunu eserinde şu şekilde açıklar:
Bir yuvarlak cismin etrafına hayvan kılı, keçe ya da bez şeyler sarılmak suretiyle bir büyükçe cisim yani top elde ediliyor. Çocuklar bu cismi tepikleyerek oynuyorlardı. Bedensel gelişim ve mücadele azmini güçlendiren bir oyundu.
KÖÇÜRME; Yere çizilmiş bir takım çizgiler üzerine dizilen taşları göçürme ve yer kapma dolayısıyla öbür tarafın taşlarını bir bir toplayarak kazanılan bir oyundur. Bugün beş taş veya dokuztaş denilen oyuna benzerdir.
Bugün Saka yani Yakut Türklerinin çocukları da bizim beş taş dediğimiz oyunu ve topaç dediğimiz oyunları oynamaktadır.
ÇELİK-ÇOMAK : Biri uzun diğeri kısa iki sopa ile oynanan oyundur.
AŞUK :Bugün aşık dediğimiz bir oyunda vardı. Bu aşık, bir kemiktir. Bugünkü çocukların misketlerle oynadığı gibi bir oyundur. Bu kemiğin 4 yüzeyi vardır. Bu aşık denilen kemiğin düz yüzü, sırt yüzü, çukur ve anaç denilen yüzeyleri vardır. Anaç denilen kısım avuç içini dolduran bir yüzeydir. Bu oyunda önemli olan bu aşık kemiğinin düz yüzünün yere gelmesidir. Buna tam yerine oturdumanasında Cuk oturdu denirdi.
YALNGU (SALINCAK): Çocukların çok sevdiği bir oyunda salıncakta sallanmak idi. salıncaklarda sadece çocuklar değil baharlarda bayramlarda nevruzlarda genç kızlarda sallanırdı.
CEVİZ : Divanda ceviz oyunundan iki yerden bahsetmesine rağmen nasıl oynandığı hakkında bilgi verilmemiştir. Bu oyunda;
Atıç : Çocukların ceviz oynadığı çukur
Eteçlik : Ceviz oynamak için çukur açılmış yer.
KAYNAK : DİVAN-I LÜGATÜ TÜRK
Oğlak Oyunu
Haziran 6, 2008TÜRKLER’DE SPOR
Haziran 6, 2008Milattan Önce 3000 yıllarında Orta Asya da Türklerin yaşamında atın büyük önemi olduğunu görmekteyiz. Çocukların çok küçük yaşta at eğitimine başladığı o dönemin belgelerinde rastlanmaktadır. Bu uğraşta kadınların da yeri vardı.
Türklerin binicilikteki ustalıklarına, atla oynanan ve sportif değer taşıyan türlü oyun ve yarışlarla ulaştılar.
Günümüzde de Orta Asya ve Anadolu’nun bazı yörelerinde oynanan kaçma-kovalama nitelikli Gök-Börü, Kız-Börü ve Beyge oyunlarıyla, bir çeşit atlı hokey oyunu olan çögen ve de savaş oyunu olan attaki cirit atma oyunlarında rastlamaktayız.
GÖK-BÖRÜ : Oyunu değişen lehçelerce Kökperi, Kopkeri gibi isimler de almıştır. Bu oyunda asıl olan kesilmiş ve içi temizlenmiş bir oğlak veya hayvanı eğeri ile bacakları arasına sıkıştıran ve dört nala koşan bir atlının, kendini kovalayan atlılara sınırlanmış bir alan veya alanda bir turu tamamlayarak puan alması biçimindeydi. Oyun tek kişiler veya gruplar arasında da oynanırdı. Özbek Türklerinde bu oyunu, üzerinde, sular, hendekler ve yükseklikler bulunan bir arazide oynadığını görüyoruz.
KIZ-BÖRÜ : Evlilik törenlerinde kesilmiş hayvan, kız tarafından kaçırılır ve damat tarafı gelini kovalardı. O zaman bu oyun Kız-Börü adını alırdı.
BEYGE : Atlı oyunların bir başka şekli de düğün törenlerinde kız ve erkeğin bir mesafe içinde karşılıklı olarak Beyge (Babiga) oyunuydu. Amaç hedefe önce varmaktı.
ÇÖĞEN: Eski Türkler arasında yaygın bir oyundu. Bu oyun bugün adına Tibet dilinde top anlamına gelen Puludan alınarak Polo denilen atlı hokey oyununun ilk şeklidir. İlk defa Türkler tarafından oynandığı söylenen bu oyun, İranlılarca çevkan, Bizanslılarca da çukanyan adı ile oynanmıştır.
CİRİT : Bugün Anadolu’nun birçok yerinde oynanan atlı cirit oyunu, eski Türklerin çok sevdiği bir binicilik oyunuydu. Cesaret, algılama sürati, refleks, denge gibi emosyonel ve motorik özellikleri bünyesinde barındıran bu oyun iyi bir binicilik ve ata hakim olmayı gerektirirdi. Eski Yunan yazar ve komutanlarından Xenophon MÖ 360 yılında Binicilik Sanatı adlı eserinde, Türklerin cirit oyununa benzeyen bir mızraklı süvari oyununu halkına öğütler. Eski Romalıların yüzyıllar boyunca oynadıkları Troia oyununun da aslı cirit oyununa benzemektedir.
MIZRAK : Türkler boyu 1.5 metre uzunluğundaki ucu sivri taze servi ağacından yapılmış mızraklarla hedef tahtasını delmeyi veya sivri değnekleri toprağa saplama alıştırmaları yaparlardı.
KOŞU : Ayrıca, çeşitli sosyal etkinliklerle ilgili olarak (ölüm, doğum, düğün, sosyal yardım v.b.), bozkır atları ile 10- 14 kilometre, hatta 100 kilometrelik arazi koşuları yapılırdı.
OK ATMA : Ayrıca eski Türkler de birçok sosyal etkinlikte yine ok atma veya ok üzerine içilen antlar gözlenmektedir. Okla uzağa atma veya hedefe atma oyunları vardı. Ayrıca, at üzerinde de ok atma oyunları vardı. Bu konudaki en eski belgeler MÖ 1000 yılda Tibet bölgesinde bulunan kayalara işlenmiş fresklerdi.
Yarış amacıyla atılan okların ilki cepheden, ikincisi yandan ve üçüncüsü de hedefi geçtikten sonra geriye dönülerek atılırdı. Günümüzde Japonya da bazı dinsel törenlerde benzeri yarışmalar yapılmaktadır.
KILIÇ OYUNU : Türklerin geliştirdikleri eğri ve tek yüzlü kılıçlarla oynanan çeşitli dans ve oyunlar vardı. Bugün Türkmenistan da çeşitli kabilelerde bu dans ve oyunlar devam etmektedir.
GÜREŞ : Asya da en çok sevilen spor dallarından biri de güreşti. Çeşitli bayramlarda ve özel günlerde güreş ile ilgili şenlikler düzenlenirdi. Yapılan kazılarda çeşitli süs eşyalarının üzerine işlenmiş güreş figürlerine rastlanmaktadır. Günümüzde yağlı güreşçilerin giydiği kısbeti, İskit Türklerine ait bir kemik avadanlığın üzerine işlenen güreşçi figüründe görmek mümkündür.
KAYAK : MÖ 100 yıldaki eski Çin kaynaklarına göre Amur Bölgesinde oturan Türk kabilesinin yaşantısı hakkında bilgi verilirken, halkın ayaklarına 15 cm genişliğinde ve 160 cm uzunluğunda tahtalar takarak kar ve buzda ev hayvanlarını kolaylıkla avladıklarından söz edilmektedir. Bu da kayak sporunun tarihteki ilk örneklerinden biridir. Tarihçi Prof. W. Eberhard yine bu kaynaklara dayanarak eski Türklerde kayak ve kayakçılığını mevcut olduğundan söz eder. Yine MÖ 500 yıllarında Çin halkının ayaklarında kayakla gördükleri Türkler için “tahta bacaklı, at ayaklı, benekli ala at” gibi tanımlar kullandığı saptanmıştır. İsviçreli Prof. Hess kayak tarihini incelerken “Bütün kış karla örtülü olan Sibirya’nın kayakçılığın asıl vatanı olması tabii olduğu gibi, tarihi deliller de Sibirya’nın en kuzey noktalarında yaşayan Türk ve Moğol kavimlerine” kayağın buluşunun ait olduğunu söylemektedir.
YÜRÜYÜŞ : Eski Türklerin dinsel geleneklerine göre yaptıkları çeşitli sportif etkinlere Kırgızların çocukların doğumunda, kadınların da katıldığı 265 km lik bir mesafe üzerinden geleneksel yürüyüş yaptıkları,
ATLAMA-SIÇRAMA : Tunguzların düğün törenlerinde 107 kilometrelik yaya koşular düzenlediği, hız alarak çift ve tek ayakla uzun atladıkları,
TEPÜK : Yine Orta Asya da futbola benzeyen Tepük adıyla oynanan bir oyundan Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügat-ül Türk adlı eserinde söz etmektedir.
Osmanlılar da ise güreşten, at binmeye, ok atmadan, çevgene kadar çeşitli sportif etkinlikleri görüyoruz.
Belimizde kilicimiz Kirmani,
Tasi deler mizragimin temreni.
Hakkimizda devlet etmis fermani,
Ferman padisahin,daglar bizimdir.
Anbarcık Köyünde bazı gelenekleri
Haziran 6, 2008Çocuk oyunları.Anlaşıldığına göre bu köy Osmanlı devletinin asker için kullandığı köylerdendir.Yukarda da izah ettiğimiz üzere Gölhisar’ın Türklerce alınmasından sonra Fethiye ‘ye doğru devam eden Türkmen harekatına yörenin de coğrafi şartlarını iyi değerlendiren Bizans, bu bölgede oldukça güçlü bir direnç göstermişti.Bu yüzden Dirmil ile Rahat Dağı arasında ki Oğuz kütleleri içinde diğer bölgelere göre daha yoğun bir askeri varlık oluştu.Ve bu gelenek daha sonraki yıllara da ulaştı. Hamid Beyliği bu geleneği devam ettirdi.Aynı geleneği bozmayan Osmanlı Devleti bu eski Türkmen aileleri Sipahi(Atlı asker) olarak kullanıyordu.Bilhassa Dirmil’de çok sayıda sipahi ve sipahi zade mevcuttu.Kozağacı ve Anbarcık köyleri de bu tür yerlerdendi. Nitekim 1475 tahririnde iki kişi sefer de ayrıca birde Tezkireli Sipahi gözükmektedir.Bunlardan başka birde Fedai asker vardı. Ayrıca bizim aile geleneğimizde anlatıldığına göre dedelerimiz Sipahi idiler. Çevre köylerden Kozağac’ında ve Çakır’da da sipahi aileler bulunuyordu. Anbarcık’ın diger adı olan Türk isminin sadece askeri kaynaklarda bulunuşu tesadüfi değildir.Askere seçilenler yada pusulası gelenlere ayrı bir ihtimam gösterilir.Bir ay önceden , askerden en son gelen bir çavuş tarafından bütün asker adayları talime alınırdı.Boruk’lu yüzü asker talimi için en uygun yerdi .Adete komando yetiştirir gibi eğitim yapıldığı olurdu.Asker uğurlamasında Anbarcık’lı kadınların; bulabildikleri üç beş kuruşu askerlerin ceplerine koyup, kendileri içinde birkaç dakikacık nöbet tutuvermeleri için onlara göz yaşları içinde yalvardıkları çok görülmüştür.Vatan sevgisinin imandan geldiği ve bu sevginin bu fakir köyün okuma yazma bilmez kadınlarının anlayışları ile billurlaştığına çok şahit olunmuştur. Zamanımız da bu sevgiden nasibini almamış vatan pazarlamacılarına ithaf olunur…
Toplumsal askerlik geleneği köyün çocuk oyunlarına da yansımıştır.Köylü ,çocuklarını daha küçücük iken oyunlarla adeta savaşa hazırladığı izlenimini vermektedir.En çok sevilen oyunların başında Esir almaca ile Kale Kule oyunudur.İki oyunda da esas olan kaleyi korumak ,kuleyi yıkmak ya da almak ve esir düşen arkadaşı kurtarmaktır.Oyunda asıl hedef kişinin uyanık atılgan ve çevik olmasıdır.
Esir Almaca .En az beş kişi ile oynanır.Beşer kişilik İki takım kurulur.Kale olarak taş yığını yapılır. Kaleden çıkan karşılıklı iki kişi birbirine eliyle vurarak esir almaya çalışırlar.Yalnız ilk çıkan son çıkan rakibi esir alamaz o diğerine göre “Eski”dir.Ancak rakipten sonra çıkan arkadaşı yetişip onu kurtarabilir veya rakibi esir alır.Oyunun esas kaidesi budur.S-Daima son çıkan ilk çıkanı esir alir. Aynı anda iki aynı takım oyuncusu oyuna çıkamaz ,ardı ardına olmalıdır.Esir alınanlar kalenin sol dikine beş adım giderek elini arkadaşlarına doğru adım açarak uzatır.Daha sonra esir düşenler onun arkasına geçerek bir zincir oluştururlar.Arkadaşları onları kurtarmak için kaleden çıkarak ellerine vurup esaretten alırlar.Ancak kendileri de bu arada esir düşebilirler.Esir sayısı artan takım tehlike içindedir.Askerini kurtaramayan takım sonunda tek kişi kalabilir.Ayağını kale taşlarına koyup,etrafını saran rakiplere (Düşmana) karşı mücadale etmeye başlar.Eğer onlar ayaklarını uzatıp kaleye değerlerse tabi savunmacı tarafından vurulmadan kale düşmüş olur.Ancak tek kalan kişi onlardan birini vurarak esir alırsa bir esir arkadaşını kurtarır.Mücadeleye iki kişi devam ederler .Oyun bu şekilde devam eder gider.Yalnız oyun başlarken veya devam ederken kaleden çıkmadan oyuna girmesi için rakip oyuncuyu isim vererek çağırırlar.Mesala şöyle çağrı yapılır.Salata malata Hasan burata(Buraya) gibi …Kafiyeye uydurmak için bir gayret vardır kısacası.
Muhakkak ki bu oyun Anadolu’nun diğer yerlerin de de oynanmakta olabilir.Anadolu’nun kültür birliği tartışılmaz bir gerçektir.
Kale Kule :Oyun aracı her oyuncu için bir değnek.Bir adet silindir şeklinde 10 cm uzunluğunda kule denilen ağaç parçası. Kale denilen çukur.Oyun düz bir yerde oynanır.Önce bir çizgi çizilir.Kule en az 10 metre kadar uzağa dikilir.Sıra bir şekilde belirlenerek değnekler çizilen çizgiden süydürülerek yani toprak üzerinden kaydırılarak kuleyi devirmeye çalışılır.İlk atana Başcıl son atana KIRÇIL denir.Deviremeyen çoban olur.Her oyuncunun ayrıca daire şeklinde kalesi olur.Bütün oyuncular ortadaki kaleyi daire şeklinde olacak şekilde bu kendi yerlerini belirlerler.Çoban olan kişi kuleyi alır ve ilk çizgiden büyük kaleye eliyle tek atışta katmaya çalışır.Diğer oyuncular kuleyi kalenin içine değnekleri ile kuleyi katmamaya çalışırlar.Vurarak uzaklaştırırlar .Çoban kuleyi katamazsa kuleyi belli bir mesafeye diken diğer oyuncular değnekleri ile alabildiğince peş peşe vurarak çobanı kalesinden uzak mesafelere götürüler. Buna güttürme denir.Çoban önlerinden kaptığı kuleyi büyük kaleye uzaktan atışla katmaya çalışır.o sırada oyunculardan bir grup da onun kalesini değneklerinin ucuyla kazarak çukur açarlar.Eğer çoban kuleyi kaleye atar ve kuyusunu kazan oyunculardan birisinin kalesini kaparsa bu sefer çoban kalesini kaptıran olur.Sonun da en çok kuyusu derin olan oyunu kaybeder.Ceza olarak dizlerine kadar çukuruna gömülür,değneği önüne uzatılır.Tek zıplayışta değneğinin ucuna ulaşması gerekir.Ulaşamazsa oyunu kaybeder.Zaten oyunu kaybetmek prestij açısından yeterli cezadır.
Taş Göçürme Oyunu.Bir yamaca iki kişi karşılıklı beş küçük çukur açar. Oyuncular çukurlarının tarafına uzanırlar.Sayısı belli küçük çakıl taşlarını taraflar sırayla kendi çukurlarından başlayarak kuyulara aktarmaya başlar .Sırayla her çukurdan alınan taşlar diğer çukurlara aktarılır. Buna göçürme denir.Elindeki taşı biten oyuncu hamlesini kaldığı yerden rakibine devreder.Ve bu surette taşlar devrederek tek kuyuda toplanmaya çalışılınır.İlk toplayan kişi oyunu kazanır.
Bu oyunu ,Tanrı Dağlarında koyun güden Kırgız çobanlarının oynadığını bir Tv belgeselin de seyredince hayret etmiştim. Bir daha Anadolu Türklüğünün kökenini ve canlılığını hayranlıkla takdir etmemek mümkün değildir.Ne var ki Kırgız çobanları,toprak da çukur kazmak yerine oyulmuş plastik oyun tablalarını ekmek torbalarında taşımak gibi daha modern bir izlenim veriyorlardı.Bin yıl önce Asya’dan kalkıp gelen Toros dağlarında ki Türk , bin yıldır hiç görmediği aralarında binlerce kilometrelik mesafeye rağmen bin yıl sonra aynı oyunu Tanrı dağlarındaki akrabalarıyla tıpatıp oynaya biliyordu…
Değnek ebelletme :Çocuklar yere bir çizgi çizerek sıraya geçerler .Ellerindeki değnekleri sırayla bu çizgi üzerine vurarak en yükşeğe çıkarmaya çalışırlar.Ya da yerde bir nevi değneği boyunca takla attırmaya(Ebeletmeye ) çalışırlar.En iyi ebelleyen değnekler Kürt ağacından yapılan değneklerdir.
BİR SAYA GELENEĞİ :UZUN DEVE OYUNU
Tüm Anadolu’da , Orta Asya kökenli bir gelenek olarak baharın gelişini kutlamak amacıyla Saya şenlikleri yapılır. Bazı yerlerde çocuklar,bazı yerlerde büyükler etkin olarak bu olaya iştirak ederler.
Anbarcık Köyünde yakın zamana kadar oynanan Uzun Deve oyunu bu tür bir saya şenliğidir.
Köy erkekleri toplanır.Başlarına bir çoban seçerler.Hepsi urganlara dizilerek bağlanır.Kollarına bacaklarına çok sayıda çan (Muhtelif büyüklükte ) bağlanır.Çoban bir eliyle bu insan katarını çeker bir elinde ki sırıkla onları idare eder.Köyde ev ev dolaşmaya başlarlar. Evlerin kapılarına dayanan bu insan katarı ,çanları inanılmaz bir şekilde köy tabiriyle zaldıradarak ev sahibini dışarı çıkarırlar veya çobanının çeşitli şekilde çağırmasıyla olur bu. Ev sahibi isteklerini sorar onlarda ona bir ceza- Ürüsüm (Osmanlı zamanında bir vergi çeşidi olan rüsüm ‘dan gelir) keserler. Pazarlık başlar.Eğer ev sahibi verilen cezayı çok bulup kaçınırsa çanların sesi ayyuka çıkar.Gürültü bazen ev sahibini canından bezdirir cezaya hemen razı olur. Ceza para şeklinde olduğu gibi satılınca para eden ya da pişirilip yenilen yiyecek maddelerinden de olabilir.Akşama kadar Uzun deve sürüsü ev ev dolaşarak bu faaliyeti sürdürür.Güneş, Kepez Dağından batmaya yakın sürü çaya suya indirilir. Asıl kıyamet o zaman kopacaktır.Çoban suya getirdiği develeri çözer , çözmesine ama gün boyu elindeki sırıkla terbiye ettiği develer ona inanılmaz kin beslemektedir.Malum deve kini korkunç olur. Çoban sürüyü bir şekilde suya sürer ve evine doğru kaçmaya başlar.Sürüdeki develer onu yakalamak için arkasından hücum ederler.İnanılmaz hay huy içinde devam eder kovalamaca , çoban kendisini evine atarsa ne ala yakalanırsa vay başına gelene .Toplanan ayni ve nakdi yardım genellikle bir hayır işine verilir.Bu gelenek imece usulünün güzel bir örneği olarak yıllarca yaşamış ne yazık ki bir çok geleneğimiz gibi unutulmak üzeredir.
DEĞNEKTEN ATLAMA :Bir yemin ettirtme biçimidir.Herhangi bir suç işlemiş kişinin soruşturması yapılırken ifade verenlerin doğru söyleyip söylemediğini anlamak için ,değnekten atlamaları istenir. Bir kişi değneği tutarak diğer ucunu yerden hafif yukarı kaldırır.Sonra yemin verilen kişi veya kişiler atlamaya başlar atlamayanın suçlu olduğu yada doğru söylemediği ortaya çıkmış olur.Köyde bu yemin verme türünün çok etkili olduğundan Osmanlı Devleti kolluk kuvvetlerinin sıkça kullandığı bir gerçektir .Hatta Cumhuriyet döneminde Jandarmanın da bu yolu seçtiğini bu gün hatırlayanlarımız çoğunluktadır.Öyle ki : Köy erkeklerinin değnekten atlatılarak sonuca ulaşılmaya çalışıldığı sıkça olurdu.
Burada eski Türk’lerde görülen kılıçtan atlayarak ant içme töreninin zaman içinde kılık değiştirerek devam ettiğini anlıyoruz.
Kökenini Anadolu arkaik devrin de arayıp küçücük bir benzerlik bulunca sevinçten çılgına dönen “bak işte senin kökenin burada” demeye çalışan Anadolu mezarlığı sevdalılarına, şuuraltında Türk’ e olan kinini arkeolojik kazılarla kusmaya çalışan ekalliyet ırkçılarına böyle sayısız kültürel varlığı göstermek her zaman mümkündür. Ama onların bunları görmeye pek niyetleri yoktur.
DİL ÖZELLİKLERİ
Anbarcık ağzı:Modern Türkçe’nin geçirdiği evreleri henüz geçirip tekamülünü sağlamamıştır.Daha ziyade 14.Yüzyıl Oğuz Türkçe’sinin kalıntı ve özelliklerini taşımaya devam etmektedir.Kullanılan bir çok kelime bu gün Türkçe’de unutulmuştur.Dikkatli bir tarama bizi enterasan sonuçlara ulaştıracaktır.
Bu ağız , Fethiye Körfezinden başlayıp, Antalya İlinin batı bölümünü içine alan ve Tefenni Kara Kuzu Gediğinden .paralel bir çizgiyle Bucak İlçesinin batı kısmına kadar ulaşan kesimde kullanılan bir ağızdır.Dilde Teke bölgesi diyebileceğiz bölge , aslında coğrafyacılar tarafından da bu isimle anılır.Dilciler bu ağzı Salur ağzı olarak nitelemektedirler ki :Tesadüf mü bilinmez Teke Türkmen Aşireti , Oğuz Salur boyundan çıkmıştır. [1] Sarılar cemaatinin Salur boyundan neşet ettiğini yukarda vurgulamıştık. Yalnız Burdur İlinin Çavdır,Dirmil (Altınyayla),Gölhisar’ın bazı doğu kısım köyleri , Tefenni’nin birkaç köyü,Bucak ilçesinin Antalya yolunun batısında kalan köyleri bu ağzı konuşmaktadırlar. Burdur’un diğer yerlerinde , Kayı ağzı konuşulur.
Köy ağzında bilhassa fiiller çoklukla kullanılır. Fiiller mutlaka bileşik dir. Mesala yapıpduru,saçıpduru,alıpduru gibi…
Anbarcık Köyü’nde Geliyor şimdiki zaman 3.Tekil şahıs fiili Geliyo-Gelibba-Gelibbatırı - olarak üç şekilde söylenmektedir.Bu durum da bu ağzın , Türkçe’nin tarihi gelişim sürecini henüz tamamlayamadığı ve devam ettiği için mi , yoksa ayrı ayrı zamanlarda köye yerleşmiş ; farklı cemaatlerin ağız özelliklerinin bir sonucu mu olarak değerlendirmek gerektiğini kestirmek hayli zordur.V harfi bazen h olarak çıkar.Mesala vur yerine hur denir
FOLKLOR
Son zamanlar da tüm Türk Toplum hayatında görülen çözülme , yozlaşma ne yazık ki bu köyümüzde de görülmektedir.Bir çok gelenek ve göreneğimiz artık unutulmak üzeredir.
Eski düğünler bu gün yapılamamaktadır.Beyaz gelinlikler,Safayıları,Peşlileri ,eski gelin başlarını unutturmuştur.Gelin alıcılar tarihin derinliklerinde kalmıştır.Geleneksel kadın giysilerimizi giyen kadın hemen hemen hiç kalmadı.Şalvar adı verilen estetikten yoksun kadına çuval giydirilmiş gibi duran ucube giysi, güzelim önecekli ,dizlikli ve kuşaklı ,peşli adı verilen üç etekli Türkmen kıyafetlerini çoktan ortadan kaldırdı.Saçları örgülü kızlarımız pek yok .Eskiden saçını kestirip,örmeyenlere inanılmaz bir mizah
uygulanıp kınanılırdı.”AVRUPA ŞAÇLI” denilip alaya alınırdı.
Müzik:Teke Yöresi içindedir.Gurbet Havaları,Boğaz Havaları,Teke Havası adı da verilen çeşitli Türküler çalınır söylenir.Gurbet Havalarına Garipler da denir.Çocuklar ellerini boğazlarına basarak ya da boğumlayarak çeşitli sesler çıkararak boğaz havalarını söylerler.1940 ‘lara kadar en yaygın müzik aletinin Üç Telli bağlama olduğu anlatılır.Daha sonraları yavaş yavaş unutulmaya yüz tutmuştur.
Gurbet Havalarına birkaç örnek
Ezelidir gahbe dağlar ezeli Yağmur yağarda her dereleri doldurur
Güz gelince döker bağlar gazeli Ecel gelir gül benzini soldurur
Güvenme şöhretine yalan dünyanın
Beylere düşer de dünya güzeli Bilmem ağladır da bilmem güldürür
Dibi temelinden bozuk yalan dünyanın
X X
Kara daşlara benzer gelin senin yatışın Çiniler durur da yaylamın taşı
Tüneksiz kuşlara benzer senin ötüşün Garip garip öter de sılamın kuşu
Azrail indi de ordumuza yetişin Kendi sılasında gülmeyen yiğidin başı
Şahanlar elinde de kalmış yavrularım var benim Varıp gurbet de güler mi sandın
Halk oyunları:Üç gruptur.Halk bunları şu şekilde adlandırır.Ağırlar,Düzler,Tüngümeler.Ağırlar: Ağır Zeybekler(Adı böyledir).
Adeta ayin yapılır gibi ,özel bir itina ile ve özel bir tavırla oynanırdı.Seyredenler hiçbir ses çıkarmaz onlar da aynı saygıyı göstererek izlerlerdi.Bu gün bu oyunu bilen oynayan hemen hemen kalmamıştır.Aklım da kalan Mehmet Türkcan (Rahmetli Nazım Mehmedi)ın ağır zeybekleri güzel oynadığıdır.
Düzler(Teke Zeybekleri):Cezayirli,Sarı Zeybek vs
Tüngümeler(Teke Zortlatmaları):Bu oyunları inanılmaz derecede güzel oynayan ,el ve ayak figürlerini son derece uyumlu bir biçim de icra eden kişiler vardır. Bu şekil de oynayanlara başka yerler de pek rastlanılmaz
Ayrıca kamalar la Köroğlu oynanırdı.
Bilmeceler
Dağdan gelir taştan gelir .Bir kükremiş aslan gelir(Sel)
Ak dağda Kara koyun yayılır.(Yazı)
Uzundur kuyu soğuktur (Tüfek)
Yer altında aslan yatar (Saban Demiri)
Yakada yarım alacık içinde Hasan kölecik (Kulak)
Elemez melemez ocak başına gelemez ( Tere yağ)
ÇOBANLIKLA İLGİLİ BAZI GELENEKLER
Bir çocuğun , Kara dikmen adın da ki keçisini severken söylediği bir manimsi sözler
Hey Kara Dikmen Kara Dikmen
Boynuzların çardak
Memelerin bardak bardak
Süt vermezsen çanak çanak
Ben seni seni gütmen
Keçi İsimleri:Yagal Dooş,Kır Dooş,Ger Dooş,Sakar Dooş,Kara Dooş,Kır Yagal,Ger Yagal,Kızıl Yagal,Sakar Dikmen,Kara Dikmen,Yalama Sakar,Akış,Göküş,Kızıl Ger…
Dooş ,eski Türkçe de Tokuş isminin zamanla değişerek bu günkü söyleniş halidir.Doş keçilerin boynuz yapısıyla ,yagal kulak rengiyle alakalı isimlendirmedir.Ertokuş ‘un insan adı olarak eskiden sıkça verildiğini biliyoruz.
Yaşına girmemiş keçi yavrusuna oğlak,yaşına girmişe çebiş bir yaşından büyük keçiye Gezem ,ilk oğlağını kuzulamış keçiye Göğleme,erkek çebişe teke ,bir yaşında olana birli ,iki yaşında olan ikil diye söylenir.. Koyunun bir yaşındaki kuzusuna toklu,kuzulamamış ya da kuzulamaya hazırına şişek , boynuzunun biri kırık olan keçi çelek keçi dir. Sürünün yattığı yere yatak yeri ,kuzu ve oğlakların kuzuların katıldığı dama kuzuluk denir.Kuzuluk çoban damına benzer ancak ağzında taş duvar vardır ve kapatılmak için çalı çırpı bulunur.Köyde koyunlarla ilgili isimlendirmenin pek olmayışı ya da seyrek oluşu keçi sürücülüğünün çok eski tarihlerden beri yapıldığını en azından göçebelikten beri kadim esas bir meşgale alanı olduğunu düşündürmelidir.
Sürü tek başına bir kişinin olduğu gibi çok sayıda ailenin hayvanlarının toplandığı hayvan topluluğu da olabilir. Sürünün içinde malı bulunanlara katıntı denir.
Katıntı günde iki kere kuzu veya oğlakları anasına vermek için köyden uzaktaki yatak yerlerine giderler. Sabah ve akşam yavrular analarına verilerek emzirilirler.
Kuzular ve oğlaklar belli bir büyüklüğe gelmeden kesinlikle katıntılar , anaların sütünü sağamazlar. Çoban buna şiddetle karşı çıkar. Zamanı gelince katıntıya haber verir . O gün ,kadınlar hep birlikte sağım yapılacak yere giderler. Sürüye yaklaşınca ellerindeki bakraçlara vurarak çeşitli türküler söyleyerek çobanı överler. Katıntının geldiğini gören çoban onları karşılar.Türküleri duyunca genellikle bir coşku hakim olur. Silahlar atılır. Kadınlar güçleri yettiğince çobana evden yiyecek bir şeyler getirip verirler. Neşe içinde sağım başlamış olur. Artık böyle bir gelenek kalmadı .
Çanlar: En büyüğüne Hatap , Onun küçüğüne Köşeli , Köşelinin küçüğüne Güdüm denir.Daha küçüğü ise Güldüreyik .Gülderiğin küçüğü Gıldırayık adını alır.Dikdörtgenimsi şekilli ve içindeki dili demir olanlara Taka denir. Pirinç madenin den yapımı olanların en küçüğü Geveze diye anılır.Yalnız hataplar deve çanıdır.
Akşam üzeri ekmek getirirken, Boruklu yamacında keçi sürüsünün başında gördüğü çoban oğluna yaşli bir ananın, Çat Yolundan seslenerek şöyle öğüt verdiği tarafımdan duyulmuştur.İkisi de şimdi rahmeti rahmana kavuşmuşlardır.
-Oğlum oğlum Ay oğlum ( Ay - köyde birine hitap şeklidir.)
Uçuruma varma uçarsın
Yar ucuna varma düşersin
Önden gitme kalan olur
Kekik alıp ölen olur
Taş altına el sokma yılan olur
Taş döğgünü olur çarığın ayağın çıban olur
Oğlum oğlum Ay oğlum … Yağmur çok olursa girme derelere
Ildırım düşer belki kayalara
Oğlum oğlum Ay oğlum …
Örüme çok yanaşma Tokatcıya aldırırsın
Geceleri sak uyu hırsıza çaldırırsın
Oğlum Oğlum Ay Oğlum ….
ATASÖZLERİ VE DEYİMLER
-Ne arasın Hacı Ahmet’te Kav çakmak
-Hasta cavırın Angaryaya gidişi gibi sallanma
-Abbasın kör gaz gibi
-Gök başlı cavır
-Ellezin inek derisini sürüdüğü gibi sürüyüp durma
-Haline bakmaz Kesmez nacakla Hasan Dağına oduna gider
-Din iman gök mintan
-Keşkeği koyultalım
-Ala keçinin sütlü oğlağı
-Hiç mi bazar da adam ağzı görmedin
-Güneşin doğduğu yere çömelmek
-Hiç harman da dirgen yememiş.
-İşin iyi eşin iyi ne işin var yas evinde çık çık oyna gir gir oyna .
İşin kötü eşin kötü ne işin var düğün evin de gir gir ağla ,çık çık ağla .
-Sizin bağdaki kara salkımlı üzümden bizim bağdaki gök koruk iyidir
-Tilkinin bakır s….ğı yer.
-Çingenenin tam karı boşadığı zaman
-Suyun şarlamazından ,insanın solumazından korkacaksın.
-Topuğundan derin suya batmas ,kendinden büyüğe çatma.
-Tokatcı eline geçmezse Fethiye’yi bulur
-Aşa hanımın ileğeni ,Fatma Hanımın dığanı ile uğraşma .
-Kuşa süt nasip olsaydı anadan olurdu
-Köprü suyu böldükten sonra
-Düşüncemenin geçincemeye faydası yoktur.
-Zenginlik ev ,güzellik soy güder.
-Kır fermanı vermek .( Enterasan bir deyimdir)
-Ali kıran baş kesen kesildi başımıza
-Yanağralardan(Yanıkaralardan -veba hastalığı) gidesice
– Zor Ali oğlu kesildi başımıza ( Zor Ali Bey , kesin tarihi bilinmemekle birlikte Gölhisar topraklarında 18.Asır başlarında Osmanlı Devletine isyan eden bir Sipahi beyidir.)
-Hun evine oturmak:Elinde avucunda bir şey kalmamış kimseler için söylenir(Derin tahliller yapılabilecek başka bir deyim.Hun Türkler’inin çok basit bir şekilde hayatlarını sürdürdükleri fakir yurtlarına telmih için kullanılıp nasılsa zamanımıza kadar halkın şuuraltın da yaşayıp gelen bir deyimdir.Başka bir anlamı kan evine oturmak olabilir .Ancak Farsça hun kan demektir.Kan evi demek mantığa pek uygun düşmemektedir.Akla Hunlar’a komşu olan diğer kavimlerce kullanılıp onlardan tekrar Türklere geçmiş olabilir)
-Dokuz kurda bir sıpa .
- Dokuz kişi sekiz kaşığı yere düşürmemiş.
-Köpeğe emek olmaz tingilder dağı dolaşıp geliverir.
-Aç köpeğin önünde tepit eğlenmez.
-Çatılı öküz arasına girilmez.
-Eniğini yiyecek kedi una beler.
-Çocuk başı deli Ömer.
-Ver Ömer’e ,yaz duvara .
-Şimdi buldu Bağdat valiyi.
-Yandı cavırın pazarı .
-Ali Dayı havuz ,yumurtası kavuz.
-Papaz harmanı olmak.
-İtli Ali ,kazıklı Veli.
-Emeksiz semek olmaz.
-Alim yetirsin ,Aşam bitirsin.
- Kendi oturak, Dili bıtırak.
-Oğlunla ordu, kızınla komşu ol.
-Kahveyi Ger Kavur .
Sigarayı yandan savur
Tömbeki cavır oğlu cavır.
-Başı ağrıyanı deve tepmiş olur.
-Öküzcü öküzünü,sabancı sabanını aldı gitti kaldık mı elimiz de övendire?(Övendire :Çiftçi aracı.Uzunca bir çubuğun bir ucuna kaz ayağı denilen demir parçası geçirilir burasıyla çift sürerken saban demirine sıvaşan çamur veya topraklar kazınır diğer ucuna da çivi çakılır buraya da mudul denir. Öküzler mudulla gayrete getirilir.Övendire: Söven direk kelimesinin zamanla değişmiş halidir.
Anbarcık Köyün de kullanılan bazı mahalli sözler
Üyüm üyüm :Arkası kesilmeden –Üyüm üyüm insan geliyor…..
Öten :Geçen gün
Acel Ece :Azrail(Ecel Ece)
Çıngay: Yumurtaya gelmiş tavuk.
Kesmene :Birisinin taklidini yapmak.
Eynalaz: Hilekar
Perli: Çocukların taştan yaptıkları bilye.(Bu kelime ,Dede Korkut Hikayelerin de sıkça kullanılır.Dokuz perlili gürz ile….)
Gumbadız :Yalan atmak
Selcik:Arsız kızlara söylenir.
Görek :Kilit
Gaga: Yaşca büyük kişiye hitaptır.Erzurum’un Dadaşı ,Elazığ’ın Gakkoşu gibi bu yöreye mahsustur bilhassa Koz ağaç ve Anbarcık köylerinde adeta parola haline gelmiştir..Ayrıca ,Dirmil ,Gölhisar ,Çavdır ve Bucak ilçelerinin bir çok köyünde kullanılır.Orhun yazıtların da kaga şeklindedir ve bu anlam da kullanılmaktadır.Kagan sözcüğünün ses düşmesi sonucunda Kaga - Gaga ‘ya dönüşmüş olduğunu varsayabiliriz. Bu tip hitap şeklinin daha ziyade Horzum Yörüklerin de görüldüğünü burada belirtmek gerekir.
Ece :Yine ağabey manasında kullanılır .Yazır ve Koca Tarla Köylerinde daha yaygındır.
Esirik :Deli,Delimsirek
Kubuz atmak:Aslı astarı olmayan şeyleri gerçekmiş gibi anlatma.Eski bir müzik çalgısı olan Kopuz kelimesinden kalmadır.
Uluk: Saçma sapan hareketlerde bulunan kişi.Deli.
Dokanak: Yük taşıyan develere veya diğer hayvanlara dar bir yerden geçerken sırtındaki yükü etrafa sürtünerek yıkmaması için söylenir.
Ellik cavırı.Bizim cavırımız (Gavurumuz)Eski den Osmanlı Devleti zamanında yaşayan yerli hristiyanlara verilen isim.Bunlar daha ziyade sahil bölgelerinden(Örneğin Fethiye civarından) gelip çeşitli sanatları icra eden kişilerdi.Bu da enterasan bir deyimdir.Eski Türk sosyal yapısında İl kavramı önemli bir olgudur.İç İl ,dış il ikilemesi Osmanlı çağında da vardı.
Kurama :Planlama ,tasarlama .Öz Türkçe bir kelime .Türkçemizin en önemlisi halkımızın bir çok kere şahit olduğumuz gibi yabancı bir çok sözün karşılığını nasıl bulduğunun güzel bir örneği.
Sagıralı:Burnundan konuşan ve konuştuğu tam anlaşılamayan kişi.
Öykünmek.Deli dolu konuşan .Genellikle saçma sapan ,mantıksız konuşma.-Öykünüp durma karşımda….
Aydınmak :Kendi kendine konuşmak.
Yasavul olmak:Çok eski bir deyim.Kavga veya bir kargaşa sonunda ortalığın sakinleşmesi.
Ozan gibi konuşmak:Son derece enterasan şeyler konuşan kişiler için kullanılır.Mesela Ozan gibi derler…
Bödü: Henüz yaşına girmemiş deve yavrusu
Baranı:Oturan küçük insan topluluğu
Alama :Taş parçası.Kavgalarda çokça kullanılır.—Sırtına bir alama yedi ki!…
Çiyin:Omuz ile boyun arası
Siyin :Belin alt kısmı.
Kara Ece. Tevazu olarak bendeniz manasın da kullanılır. Kara Eceng yetişivdi gari…
Karabaşım : Her hangi bir sebeple bir olayda tek başına kalanlar söyler.
Yurda Kaçan :Yukarda anlattığımız yurt gelenekleri içinde değerlendirilmeli.Bazı hayvanlar Yurt yeri göçle terk edildikten sonra yeni göçülen yerden kaçarak eski yerlerine geri dönerler.Sahibinin bir şekilde işinden gücünden geri kalmasına sebep olur .Onun için bu tür hayvanlara yurda kaçan denir.Ama asıl bu deyim haylaz işe yaramaz evlatlar için kullanılır.—Bizim yurda kaçan nerelere gitti yine acaba ….?
Yurt yerlerin de kalasıca :Bir ilenç türü.Beddua .Yine ilginç bir deyimdir. Bazı hayvanlar göç günü kaçarlar veya dağda bayırda kalıp bulunamazlar.Veya yaşlı , hastalıklı hayvanlar buralarda kasıtlı olarak bırakılırlar. Bu hayvanlar göçten sonra yurt yerlerine gelirler.Ancak yurt yerlerinde tam yerinde bir ifadeyle esen yellerden başka bir şey göremezler.Hüzünlenen hayvanlar sahiplerini yada diğer hayvanları acı sesler çıkararak bir o yana bir bu yana seğirterek ararlar . Seyredene son derece hüzün verir .İşte buna kıyasla insanımız bu bedduayı eder ki, eski hayatın günümüze kadar bir yansıması böylece ortaya çıkmış olur.
Seğrik:Küçük kurt.Kurtçuk.Çökeleğin kurtlanması.
Böğe:Küçük, zehirli örümceğe benzer bir hayvan.
Tığcı:Gözcü
Çoka:Kısa boyunlu kimse.
Gezekci:Kuzu sürüsü çobanı
Okunak:Okul, mektep
Ivga:İnsana rahat vermeyen kötü his.Bir çeşit kötümserlik. Ne ıvgalı insan…
Caynaklamak :Tırnaklarla ellerin veya yüzün parçalanması .
Öz:Herhangi bir akarsuyun aktığı yerin etrafının yeşererek otluk haline gelmesi.
Örüm :Hayvanların yayılmak için girmesinin yasak olduğu ekili arazilerin bütünü.
Tokat :Örüme kaçak olarak girip zarar veren hayvanların kapatıldığı taşlarla çevrili ağıl.
Bey ana:En büyük amcaya yeğenleri büyük baba derler onun hanımına da bey ana adıyla çağırırlar.
Oba :Misfirlige gidilen komsu
Seyrimek :Bayginlik geçiren kisi.
Tokatcı :Kır bekçisi. Ekilmiş araziye zarar veren hayvanları toplayıp tokada kapatan kişiler.Serbest bırakmak için hayvan sahiplerinden belli bir miktarda ceza için para alırlar.
Yagış:Motif veya karşısındaki kişinin konuşmasını ağzını burnunu büzerek ,bükerek kötü şekilde taklidini yapma .
Yakım:Bir olay üzerine herhangi bir kişi tarafından yakılan özel bir makamla okunan ağıt veya türkü.
Örgüllük:Bir evde ölen kişinin akrabaları , yakınları ,tanıdıkları ölümünden sonra ilk bayram günü toplanarak onun için yas tutarlar.Bu bir nevi anma törenidir.Kadınlar ölü için yas ederler(Ağıtlar yakarlar)
Yaranlık(Yarenlik):Eğlence .Bir Arkadaş grubunun aralarında ki sohbet toplantısı.Sazlı sözlü de olabilir.Düğünlerde gençlerin yaptıkları eğlenceye de yarenlik denir.Ancak onun belli kuralları vardır.Yaranlık başı içlerinden birisi olur.Emirleri kesindir Katılanlar ona uymak zorundadırlar.Oldukça sert şakalar yapılır.
Girerlik.Bir çeşit basit yapılı ev.Tek göz(Oda) olur.Konar göçerlikten yerleşik hayata geçiş konut tipidir.Sadece kışın karından korunmak için yapıldığı anlaşılıyor.Küçük bir penceresi vardır.Büyük baş hayvancılık hemen hemen hiç yapılmadığı için ahır yoktur.Küçük baş hayvanların ağılının ortasında bulunur.Bir nevi damdır.15 .Yüzyıl ile 17. Yüzyıllarda kullanıldığı sanılıyor. Bazı örnekleri yakın tarihlere kadar tek tük görülüyordu
Hanay Ev:Zamanla ziraat yapmaya başlayan konar göçerler yarı göçebe hayata başlamışlardı.Büyük baş hayvan beslemeye geçilince Girerlik ev tipini geliştirmek mecburiyeti hasıl oldu.Cümle kapısından girişte bir boşluk(Hanay) ve boşluğun solunda ailenin kaldığı iki oda sağında ise samanlık ve ahır.20 Yüzyıl ortalarına kadar kullanılmıştır.Toprak damlardır.
Saray Ev : Ziraat ağırlıklı hayat tarzı iyice yerleşip ihtiyaçlar çeşitlendiği için toplumsal gelişmenin de etkisiyle, Hanay evler terk edilip iki katlı evler inşaya başlandı. Bu tip evlere de saray ev dendi.İki katlıdır.Genelde kiremit örtülüdür.Toprakla örtülü olanlar çoğunluktaydı.Bey takımının konaklarının küçük bir modelidir.Alt kat ahır ve samanlık,üst kat dört odalıdır.19.Yüzyıl ikinci yarısından itibaren görülmeye başlamıştır.
[1] Faruk SÜMER.Oğuzlar İstanbul-1992.Sayfa ,253
Çocuk Oyunları
Haziran 6, 2008
Çocukların bedensel, zihinsel, zeka, duygusal ve sosyal gelişmeleri için oyun şarttır.
ÇOCUK: Bir nazlı kuşa benzer, çocuk dediğin ev ister, ekmek ister, öpülmek, okşanmak ister, ip atlamak, top oynamak, istop, langırt ta oynanır. Ayrıca isim şehir, bilye oynama, polis hırsız oyunları da oynanır.
Tıkka denen topraktan çanak, çömlek yapardık, onları kurutur, yaptığımızdan büyük zevk alır ve gurur duyardır. Bu çalışmanın yaratıcılığa katkısına inanıyorum.
Ayrıca ağaç ve benzer şeyler yapılırdı. Büyüklerimizde bize tahtaları yontarak çeşitli oyuncaklar yapardı.
. ÇİZGİ OYUNLARI: Açık küp şeklinde kareler çizilir, kareleri sekerek geçmek, taşı dışarı atmak, taşı ayak ucuyla ilerletmektir. Çizgiye düşerse oyun el değiştirir, taşın çapı 5-10 cm çapında, oyuncu tarafından birinci kareye bırakılır, sekerek beşinci kareye gelir, döner. Çizgiye ramak kalmışsa su içiyor denir, tekerlemede söylenir.
EL ÜSTÜNDE KİMİN ELİ: En az üç kişi ile oynanır, bu oyunda ebenin sırtına eller üstüste konur, tekerleme başlar.
: 1. Ebem esme
2. Kendir kesme
3. Ufacık ekmek
4. Yeşil yaprak
5. El üstünde kimin eli?
Ebe bilirse diğer kişi ebe olur.
BEŞ TAŞ: İki kişiye oynanır biz çocukken harman düzünde oynardık. Tura ve yazıyla ilk oynayan belirlenir. İlk oynayacak beş taşı elini oynatarak serer, sol elinin baş parmağı ve yanındaki açılır, taş toplanır hünerle o aralıktan geçirilir, hepsinin geçirirse avucunun içiyle ters çevirir, hepsini tutarsa pirim alır. Aralıkta taş kalırsa diğer oyuncu almaya çalışır, alabilirse oyun ona geçer.
AŞIK OYUNU: Aşık kemiyiyle oynandığı için bu adı almıştır. Kale vardır, kaleyi aşan oyunu kazanmış olur. Kartal tekerlemesi söylerler
Kırk kara kartal,
Kartal kalkar, dal tartar
Dal kalkar, kartal kalkar
ÇİR OYUNU: Kar yağınca başlar. Meydana ağaçtan hedef konur, iki karşı taraf olur, yukarıya geçen takım, aşağıda bulunan takımın önünden koşup hedefe varır. Eğer aşağıdaki takım koşu ile hasmını tutmaz, yol verirse, aşağıdaki takım yukarı çıkar.
TEPİK OYUNU: Ayakların tabanları ile birbirine vurarak, üstünlük sağlanır. İki grup oynar.
GÜVERCİN TAKLASI: 4?er kişilik iki grup oynar, oyuna başlayan grup her atlayışta bir tekerleme söyleyerek takla atar, diğer grup durur. Oyuna devam edilir.
DİKKA: Kür Nehri kışın donardı. Büyüklerimiz buzu kırar (güze) açarlardı. Bizde kendi çabamızla su görünmeyecek şekilde, delikler açardık, elimizdeki sopalarla yerleştirirdik, başaran birinci olurdu.
TOPAÇ ÇEVİRME: Buzlu saha üzerinde, topaçlarımıza ip dolar, zevkle çevirirdik.
KIZAK KAYMA: Ardahan?da kar uzun süre kaldığı için çocukların en büyük sporudur. Kızak kaymak için dik ve eğimli yerler tespit edilir, kayılır. Çocukken kayarken duyduğum mutluluğu, hatırlarken bile hissederim. Kızakların altına kaymaları için, bilya demiri takılırdı, kendi çapımızda yarışma tertip ederdik.
Orta okulda beden öğretmenimiz bir yüzbaşı idi. Yaylacık köyü ile Sabgara Köyü arasındaki yamaca bizleri götürürdü, askeriyeden getirdiği kayaklarla bize kaymayı öğretirdi. Bugün bile bu kişiye saygı ve minnet duyarım
HERİFENE: Çocuklar ailelerden yemek için, erzak alır, kendilerine bir yer bulur, büyükleri taklit ederek yemek denemesi yaparlar. Bundan büyük zevk alırlar, böylece deneme sınama yoluyla iş başarmaya çalışırlar, kendilerine güvenleri de artar.
KÖYLER KÖÇTÜ: 10 m2 genişliğinde daire çizilir, çevresine 6 kuyu açılır, herkese de bir değnek, bir ceviz büyüklüğünde taş, birinin yeri yok, bir kuyuda ebe yok, bir kuyuda ebe var, ebe kuyuya taş gelmesini önler, taş girerse o ebe olur. Kuyu yeri değişmez kişiler yer değiştirerek köyler köçtü denir, oyun devam eder.
BEZİRGAN BAŞI: Okulda en zevkle oynadığımız bir oyundur. 10 kişi karşılıklı beşer dizilirler, eller yukarıdan daire şeklinde kenetlenir. Kişiler sıra ile alınır, soru sorulur. Elma mı? Armut mu? Sorusuna göre taraf olunur. Başlarlar kapı hakkı ne dersin, arkadaki yadirgan olsun der, böyle devam eder, çizgi çizilir eller çekilir, çizgiden atan kazanır.
KÖŞE KAPMACA: Yer köşeli çizilir, bir kişi ebe olur, yer değiştirdikçe ebe yer bulmaya çalışır, böyle devam eder.
MİLE: Dört kişi oynar. Elde birer değnek, ayrıca ufak çubuk şeklindeki sopaların uç kısmı inceltilir, herkes değneği ile ufak çubukları uzağa atmaya çalışırlar. Kim uzağa atarsa galip olur.
HOPPALA: 8-10 kişi halay şeklinde tutuşurlar, dönerek şarkı söylerler.
Hoppala hoppala
Güvercinler suya indi mi?
Şimdi de burdan selvi de,
Boylum geçti mi?
Amanın anman geçti mi?
Yiyecek üç şey say,
Biri elma, biri ayva, nar da var.
Elma size, ayva size, nar bize,
Orta da duran, selvi boylu yar bize.
YÜZÜK OYUNU: Heyecanlı ve eğlenceli bir oyundur. 6-12 fincan bir yüzük iki gruba ayrılır, yüzükçü başı yüzüğü saklar, fincanın birinin içine konur. Taraflardan biri
Ya bunda, ya şunda
Keçe külah başında.
Veya:
Eteğine meteğine,
Gulguna köşesine
Evliyalar paşasına
Şunda var, şunda yok,
Bulan taraf birinci olur, başlarlar söylemeye:
Ocak başının minderi
Öldük dönderi dönderi
Oyuncuların pis mundarı
Bilir oynar, bilmez oynar,
Akşamdan beri.
ZEKA OYUNU: Bir köprüden canavar kurt, bir koyun, bir tane de ot geçirebilir misin? Kurtla koyun bir araya gelirse, kurt koyunu yer, otla koyun bir araya gelirse koyun otu yer, öyle geçireceksin ki zararları olmayacak.
Önce koyun ile otu geçirir, koyunu orada bırakırım, otu canavarın yanına getirir, otla canavarı karşıya geçiririm.
VIZ OYUNU: Çocuklar daire olurlar, bir ebe seçilir, biri arkasına vurur, hepsi vııız diye bağırır, ebe bulursa, o ebe olur.
OYUNCAK (ŞAKŞAK): Tahta malzemeden yapılır. Altı tane kare elde edilir. Geçmeli küp yapılarak içine fasulye taneleri yerleştirilir. Sap da eklenince çok güzel bir çocuk oyuncağı elde edilir. Ayrıca, tahtadan araba, kağıttan kuş, gemi pantolon, uçurtma da yapılırdı.
AÇ KİLİDİ OYUNU: Eller yumruk olur, üst üste, ebe elleri açar, en alttaki açmaz.
Aç kilit
Açmam kiliti
Bunun kiliti, sende
Suya düştü
Su ne oldu?
İnek içti.
İnek ne oldu?
Dağa kaçtı
Dağa ne oldu?
Yandı bitti kül oldu
Evinizin önünde tavşan geçti mi
Geçti
Kestiniz mi?
Kestik
Yediniz mi?
Yedik.
Bana da ayırdınız mı?
Evet, kilitte kapıda. Ve böylece yumruk açılır.
TEKERLEME:
Ahmedi medi
Kuyruklu kedi
Bir sıçan tutmuş
Yakalamadan yutmuş
Bir iki üçler
Yaşasın Türkler
Dört beş altı
Polonya battı
Sekiz dokuz
Ruslar domuz
On onbir oniki
İngiltere tilki
Fransa kalleş
NİNNİLER:
Gızım gızdı
Bir tümen nazdı
Binliği getirin.
Gızımı götürün
Derleyen:Ufuk SEFEROĞLU
Ufukseferoglu5575@hotmail.com
OYUN KÜLTÜRÜ
Haziran 6, 2008 1-Sinsin Sinsin ülkemizin birçok bölgesinde oynanan eski bir Türk oyunudur. Bu oyun genelde sinsin olarak bilinmekle birlikte bazı bölgelerde “ simsim”, “ Simsime” ve “ Sinsine” adlarıyla da anılmaktadır. Bu oyun, oyun kültürü içerisinde özel bir yere sahiptir. |
Özel günlerde oynanır. Bayramlar ve özel kutlama günleri sinsin için en uygun günlerdir. Elbette düğünlerde de sinsin oyunu oyanın. 2. Halk Oyunları 3. Seyirlik Oyunlar Ya Araboğlu ya Araboğlu Ya Araboğlu ya Araboğlu 3.2. Kalaycı Oyunu 3.3. Kim Vurdu? Oyunu 3.4. Tren Oyunu 3.5. Ayakkabıya Girme Oyunu 4. Diğer Oyunlar 4.2. Köşe Kapmaca 4.3. Atçılık 4.4. Misket (Bilye) Oyunu 4.5. Birdirbir 4.6. Uzun Eşek 4.7. Çelik-Çomak (Met) 4.8. Deve – Cüce 4.9. Tıp 4.10. Evcilik (Evcük) 4.11. Güvercin Taklası 4.12. İp Atlama 4.13. Körebe 4.14. Mendil Kapmaca 4.15. Saklambaç 4.16. Seksek 4.17. Üç Taş (Cırt) 4.18. Dokuz Taş 4.19. Yakar Top 4.20. Topaç 4.21. Tel Araba 4.22. Düdük 4.23. Fırıldak 4.24. Uçurtma 4.25. Aşık Oyunu 4.26. Ceviz Oyunu 4.27. Kayak 4.28. Salıncak 4.29. Gıncırdak 4.30. Çoban Değneği 4.31. Ok 4.32. Güreş 4.33. Milli Bayramlardaki Yarışlar( Oyunlar) Prof. Dr. İlhami Durmuş’un 2005’de yayınladığı home.arcor.de/akcakese/akcakese/index-11.html+Kuyu+oyunu&hl=tr&ct=clnk&cd=129&gl=tr |
ÇOCUK OYUNLARI
Haziran 5, 2008GÖLHİSAR
Değerli okuyucular: Teknolojideki hızlı gelişme çocuklarınızın ilgilerinin de eskiden evlerde, sokaklarda oynanan çocuk oyunlarının kaybolmasına veya yok denecek kadar azalmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla burada adı geçen ve kısaca oynanma şekli verilen birçok oyun bölgemizde artık yok denecek kadar azdır. Bu oyunları burada zikretmemizden murat kaybolup gitmesini bir ölçüde kitap sayfalarında da olsa önleyebilmektedir.
http://golhisarhem.meb.gov.tr/kitap/cocukoyunlariveelsanatlari.htm
1- Esir Almaca: (8-14 yaş grubu) En az beşer kişilik iki grup ile oynanır. Koşu ve dikkate dayanıklı bir oyundur. Gruplar arasına 40-50 m mesafe bırakılır Karşılıklı her iki gruptan birer kişi çıkar birbirlerine dokunmaya çalışırlar. Önce dokunan diğerini esir almış olur.(Esir aldığını kendi bölgesine yurduna götürür.) Bu oyun ta ki grubun biri tamamen esir oluncaya kadar devam eder. (Günümüzde oynanmıyor)
2- Hangisinde Var?: (6-12 yaş grubu oyunudur.Dikkate dayanır) İki kişi veya daha fazla elemanlı iki grup ile oynanır. Yere (zemine) 10-15 kitap konulur. (Yoksa mendil) Avucunun içine alınan bir metal para veya yüzük rakip oyuncuya veya oyunculara sezdirilmeden bütün kitapların altına el sürülerek birine bırakılır. Rakip oyuncular para saklama işi bittikten sonra şunda yok, şunda yok…. diyerek ta ki var olduğunu zannettikleri kitaba kadar gelirler ve şunda derler. Eğer parayı bulabilirlerse saklama sırası kendilerine geçer, bulamazlarsa aynı grup yeni baştan saklar ve oyun böylece sürer gider.(Günümüzde oynanmıyor)
3- Tenge : (12-16 hatta 18 yaş gurubuna hitap eder) Özellikle yayla ve koru (mera)oyunudur. Bir ebe ve sınıflandırılmayan oyuncu sayısı ile oynanır. (Yani herkes girebilir) 30-40 derece eğimli bir arazide oynanır. Malzemesi 2-3 yıllık ardıç ağcı dal sürünü, karamık sürgünü veya iğde sürgünü -şahı-dır.Zeminde elindeki bu sürgün çubuğun kaymasına dayalı bir oyundur.(eldeki bu çubukların adı tengedir ve her oyuncuda bundan birer tane olur)
Oynanışı: Ebe kendi tengesini oturmakta olan oyunculara paralel, bir tenge boyu mesafeye koyar. Oyuncular ayak tabanlarından birkaç kez yaylandırdıkları tengeyi o hızla ellerinden bırakırlar. Salınan tenge ebenin yatmakta olan tengesine temas edere, ebenin tengesi temas eden tengenin gittiği en uç noktaya konur. Eğer salınan tengeler ebenin tengesine temas etmezse tenge hapis olur. Bütün oyuncular ebenin tengesine temas ettiremezlerse ebe bütün hapis tengeleri kendi tengesini ilk yatırdığı yere oturarak yatmakta olan kendi tengesine ayakta yaylandırarak vurmaya çalışır. Bunun sonucunda;
a- Hiçbir tengeyi kendi tengesine vuramazsa çobanlığı (ebeliği) devam eder.
b- Eğer bir tengeyi vurabilirse o tengenin sahibi çoban olur.
c- Şayet birkaç kişinin tengesine vurabilirse vurulan tengelerin sahipleri tengelerini ayakta yaylandırdıktan sonra en uzağa atabilmeye çalışırlar Tengesi geride kalan çoban (yeni ebe) olur.
4- Kuyucuk: (8-14 yaş grubu) iki kişiyle oynanır.Toprağa çorba kasesi büyüklüğünde karşılıklı üçer çukur (kuyu) kazılır.Her kuyunun içine karşılıklı altışar taş konur. (Bilye büyüklüğünde) Oyuna boşlayan kuyunun birinin içindeki taşları avucuna alır diğer kuyulara birer adet koyarak dağıtır. Elindeki son taş boş kuyuya isabet ederse ona simetrik olan rakibinin kuyusundaki taşları alır. Eğer son taşı içinde taş bulunan kuyuda biterse oynama sırası rakibe geçer. Bu oyun karşılıklı bir tarafın taşları (kuyusundaki) bitinceye kadar devam eder. (Son 20yıldır ben bu oyunu ilçemizde oynayanı görmedim.
5- Pabuç Atmaca:
HALK OYUNLARI
1- Eşek Taşı: (Önceden yetişkinler oynar imiş günümüzde oynanmıyor) Üçer kişilik ile grup ile oynanır. Karşılıklı (atış mesafesinde) bloke gibi dikdörtgensel özellik gösteren üçer taş dikilir. Her oyuncunun üç taş atma hakkı vardır. Attığı her bir taş ile rakip oyuncuların dikili olan taşını vurarak yıkmaya çalışır.Eğer vurur ve yıkar ise yıktığı her taş için bir taş daha fazla atma imkanına kavuşur. Oyunda atma sırası rakibe geçmeden karşı tarafın bütün taşları yıkılır ise taşları yıkılan grubun oyuncuları, taşları yıkan tarafın oyuncularını sırtlarına binerek iki taş arasındaki mesafeyi bir kez dolandırırlar. (günümüzde yok)
2- Balık Battı: (Yetişkinler oynar 18-25 veya 30 yaş gibi) Teke yöresi ve Ege bölgesinin diğer illerinde de gördüm. Özellikle uzun kış gecelerindeki düğünlerde maşaladan sonra gecenin ilerleyen saatlerine kadar damat evinde oynanır. Oynanışı: 8-10 yetişkin yer sofrasına oturur gibi otururlar. Aralarına (ortaya) bir ebe alırlar. El, yüz silme havlusunun bir ucuna düğüm ederek top haline getirirler. Oyuncuların elleri daima arkada olur. Ortadaki ebenin gafletinden yararlanarak havlunun topuzlu kısmını ebenin sırtına vururlar ve hemen havluyu yine çemberin dışına oluşturan ellerde elden ele dolandırırlar. Ebe havluyu herhangi bir oyuncunun elinde yakalayabilmek için çırpınır. Yakalayabildiği anda elinde havlu yakalanan ebe önceki ebe ise oyuncu olur ve oyun bu şekilde sürer gider.
3- Dona Gütme: (Yetişkinler uygular, oynar küçükler oyunun neticesine maruz kalır.Yıldırmaya bıktırmaya yönelik bir oyundur) Balık battı oyununda olduğu gibi yine düğünlerde un odun ve maşala akşamları damat evinde oynanır. Maksat oturulan odada genişliği sağlamak, kendilerine göre küçük olanları yıldırıp o odadan uzaklaşmalarını sağlamak. (Günümüzde ilçemizin Armutlu mahallesinde nadiren oynanır)
AVCILIK
İlçemizde avcılık coğrafi konumunun sunduğu imkanlardan dolayı su ürünleri avcılığı ve kara avcılığı diye iki grupta toplanır.l980 li l985 li yıllarına kadar avcılık oldukça amatör ve her önüne gelen tarafından yapılır iken son zamanlarda av hayvanlarının azalması denetimi ve denetimin sonucunda yasal olmayan avlanmalara yaptırımlar getirilmiştir.
Biz burada avcılığın çeşitleri ve yapılışı üzerinde durmayacağız. Ancak günümüzde artık mazide kalmış fakat yaşatılmasını arzulamamıza rağmen bu arzumuzun ütopik bir beklenti olarak düşlerimizi süslemeden öte geçemeyeceğine inandığım bir geleneğin kayboluşunu aksatarak av bahsini bitireceğim.
Eskiden av hayvanını bol olduğu zamanlarda herhangi bir mahallenin bu işe ilgilileri toplanır birlikte ava gidelermiş. Buna sürek avı yani safari denir. Bu tür avlarda oldukça bol miktarda av hayvanı avlandığı için av etinin hazırlanmasının saklanıp korunmasının meşakkati güç olduğundan ve dahi birazda manevi etik değerlerimizden dolayı bu etler köy odalarında (mahalle odalarında)* topluca mahalle halkına ikram edilirmiş. Bu uygulamaya köy odasında etli aş denir. (Günümüzde bu uygulama yok)
*Köy odası: Herhangi bir mahallenin veya sokağın o günün şartlarına göre zengini tarafından yaptırılan iki katlı (alt kat ahır) üst katta yabancı misafirlerin ağırlandığı bir oda ile mescit olarak kullanılan ikinci bir odadan müteşekkil bina (yapı).
EL SANATLARI
1- Hasır: Göl kenarlarındaki ve/veya bataklıkta bulunan içi dolu olan kamıştan örülen yer sergisi. İyi yalıtkanlık özelliği gösterir. Eski ahşap evlerde kilimlerin altına soğuğu önlemek için serilirdi. Ayrıca çoban evi (alacık) yapımında kullanılırdı. En son takriben 8-10 sene evvel Söğüt kasabası tarafında dokunduğunu (örüldüğünü) gördüm.
2- Kalaycılık: Bakır su ve yemek kaplarının iç yüzeylerinin ne şatır ile kaplanması sanatıdır. Kaplamaktan maksat bakırın yemek ve içecek ile temasını kesmek ve dolayısıyla yiyecek ve içeceğin bozulmasın önlemektir.
Mutfak malzemelerindeki gelişme, pişirme ve saklama kaplarındaki modernizasyon bu sanatı da öldürmüştür.
Günümüzde bu işle iştigal eden tek tanıdığım ilçemiz Yeni Cami mahallesindeki Osman Gürler’ dir.
3- Semer ve Eyercilik: Yük hayvanlarının gücünden yaygın olarak yararlanıldığı dönemlerde revaçta bir zanaat dalıydı. Yükün hayvana tutturulmasına yardımcı binek olarak kullanıldığında rahat etmeye yönelik oturaktır.
En iç tarafı keçe, orta kısmı hasır kamışı (dolgu malzemesi) ve en dışı ise deriden oluşur.İlemezde semercilik sıfırdan yapma değil de genelde var olanı tamire yöneliktir. Ancak günümüzde buda yok denecek kadar azdır.
YÖRESEL DEYİM VE KELİMELER
- Şippek : Yazlık sandalet tipi üstü çıttaklı çocuk ayakkabısı
-Kıymık : Çok küçük odun parçası. (Özellikle çıra için kullanılır)
-Pontür : Pantolon
-Kumpir : Patates
-Kupa : 1- (ihtiyarlar kullanıyor) Çay bardağı
2- Av köpeğinin küçüğü
-Susak : Ağaçtan oyma kulplu su tası
-Hıyya : Evet
-Cımıcık : Birazcık
-Hadi gari : Haydi hareketlen (yola çıkalım)
-Cıngırak : Tahre velinin ilkeli. (Ardıç ağacından yapılır)
-Damızlık : Yoğurt yapmak için süte kullanılın az miktardaki yoğurt.
-Ufra : Hamurun senit ve oklavaya yapışmaması için ekilen az miktardaki un.
-Ganamaz : Özellikle inek sağmada kullanılan, yandan kulplu derin bakır kap.
-Dığan : Ateşe konabilen (odun ateşi) yağ ve balık kızartmakta kullanılan yayvan bakırdan pişirme kabı.
-Haranı : Odun ateşine konabilen yine bakırdan derin (kazandan küçük) tencere.
-Irbık : Bakırdan su ısıtılan kulplu abdest kabı
-Honu : Banyo ve tuvalette kullanılan su kabı
-Bılla : Kız kardeşin büyüğü (abla)
-Efe : Erkek kardeşin büyüğü (Benim efem: Benim abem)
-İlenger : Bakırdan yayvan yemek kabı, geniş
-Uruba : Ceket
* Ağzını tuzlamak : Terbiye etmek
*Yorgunu yokuşa sürmek : Yersiz ve zamansız sorularıyla karşısındakini sıkmak.
-Yokuş : Yamaç, eğimli arazi
-Tengerek : İp bükülen kirmen
-Eğirmek : Koyun yününü veya keçi kılını ip haline getirmek
-Seyirtmek : Koşmak, zapıramak: (aynı) Koşmak
-Yelmek : Gençlerin hızlı vakitlerinde etrafında olup bitenlere bakmaksızın başının dikine gitmek
-Yalık : Cepte taşınılabilen mendil
-Yüklük(musandıra) : yorgan, yastık gibi örtüleri ve bakliyat türü kuru gıdaların saklandığı yer
-İdare : Lamba
*semer acını (ağacını) kırmak : Anlatılan bir konuyu en son ve zordan anlamak
-Zorla : Zoraki
-Boduç (desdi): Topraktan yapılan iki ağızlı su kabı
-Loklok : Yine topraktan yapılan desdiye göre biraz aha büyük tek ağızlı kulplu su kabı
-Desde : Bıçılan ekinin küçük kümeleri
-Gavata : Beyaz eşyaların veya bisküvi çay gibi gıda maddelerinin içine konulduğu karton koli
-Sındı : Makas
-Kırklık : Koyun ve keçilerin yününü kırktıkları makas
*İğneden ipliğe geçmek : Zayıflamak, erimek
-Dakım : Sigara ağızlığı
-Silbinç : Beşiğe çocuğun dışkısı ile batırmaması için konulan toprak derin kase
-Bağırdak : Üstünü batırmaması için çocuğa takılan önlük.
-Zıbın : Üç etek türü kadın elbisesi
-Siin : Kadın elbiselerinin kenarlarından sarkan örülü ip
-Hıltar : Çoban köpeklerinin boynuna takılan başka köpeklerle boğuşma esnasında güç kazandıran uçları sivri demirden oluşan tasma.
*Hıltar takınmak: (insanlar için) Yanına yaklaşılamayan, ne söylesen kabul etmeyip, saldırgan tavır sergileyen
*Leblebi kavururken tırnağı mı yandı?: Emek mi verdi? Nasıl olsa emeksiz kazandı
*Taş at kolun açılsın : Hayır. Benden fayda bekleme. Sende öyle yap, seninde olsun.
-Mertek : Özellikle çam ağacının genç olanından kesilmiş uzun atkı ağacı
-Söğen : Koyun, keçi ağılı yaparken yere dikilen kürek kulpundan biraz kalın ardıç dikmesi
*Sarımsağı nerde yediysen ağzını orada kokut : Bana dert yanma, bu pisliğe nerede bulaştıysan git yine orada temizle
*Kelle yiyeceksen sarımsağı ekşisi hesap edilmez: arzu ettiğin şeye ulaşmak istiyorsan giderlerine katlanacaksın
-Kirkit : El tezgahında halı kilim dokurken kullanılan demirden sıkıştırma tarağı
-Yaba : Harmanda saman ile taneyi ayırmada kullanılan her tarafı ağaçtan olan kürek
-Yabaltı : Saman yüklemekte kullanılan altı parmaklı ağaç dirgen
-döndürgeç : Sacın üzerindeki ekmeği çevirmeye yarayan yassı tahta parçası
-Gırzet : İlkokul öğrencilerinin okul forması
-Peke : Çalı çırpıdan çevrilen bahçe çiti.
-Cizeme : Düzgün ağaçlarla çevrilen bahçe çiti.
-Yamalıkm : Elbisenin eskiyen yerine konulan (eklenen) sağlam parça
-İspirte : Kibrit
-Gırgı : Yufka ekmeği yapmada kullanılan ince dal odunu
-Velesbit : Bisiklet
-Dastar : Beyaz ince kadın eşarbı
-Tokuç : Çamaşır yıkama tokmağı
-Görek : Kilit (kapı kilidi)
*Ekmek elden su gölden : Herşey bedava
*Değirmenlik olmak: Kurumak
-Gönek : Beyaz kaputtan el dikişi ile dikilen iç giysisi (Atlet yerine)
Araştırma: Afer Hasçağatay
Mimar Sinan İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni
Çocukken Oynadıklarımız
Haziran 5, 2008http://www.adilcevaz.net/kategori2goster.asp?id=304
Şongur, Topal Karga, Hokka, Yüzük, Davul Zurna, Bitlis Kozası, Boncuk, Binlik , Çömbelek, Güvercin Taklası, Koza Koza, Kuyruk Kapmaca, Kurt Baba, Kemik Kemik Don, Menekşe, Zehirli Kuyu, Toplu Ağaç gibi bir çok oyun Adilcevaz’ da sokaklarda çocukların zevkle oynadığı oyunlardı. | ||
|
Çocukluğumuzun Oyunları
Haziran 5, 2008Beykoz’un İçi Kokuyor!
Emir Akın, 3 Eylül 2007
Dün kuzenimin 7 yaşındaki oğluyla bilgisayarda oyun oynama üzerine birazcık atıştık. “Oğlum git arkadaşlarınla misket filan oynasana” diyorum, O ise “Hem misketim yok hem de misketle ne oynayabilirsin?” diyor. “O zaman saklambaç, uzun eşek, yerden yüksek veya çelik çomak ne bileyim oğlum çık dışarı da oynayacak bişey bulursunuz” dediğimde ise “Saklambaç çok sıkıcı öbürlerini ise bilmiyorum ki” diyor.
Bir süre eskiden oynadığımız oyunlardan bahsettikten ve keratanın canını bayağı bir sıktıktan sonra mecburen laptopu ufaklığın ellerine bıraktım. Kendimi yaşlanmış hissettim, hani “Tey tey bizim gençliğimizde biz böyle yapardık” diye konuşup duran ve zamanın geçtiğini, devrin değiştiğini kabul etmeyen aksi inatçı yaşlı adamlar gibi… Evet bizim çocuklumuzda bilgisayar yoktu. Hatta tv bile tek kanaldı. Bu yüzden olsa gerek bin türlü oyunumuz vardı…
Misket (Çer çöp her şey!)
İşte en sevdiğim oyun buydu. Neden mi? Misketle belki de 100 çeşit oyun oynayabilirsiniz. Patlıcan misali yemeği de yapılır tatlısı da… Klasik miskette tüm oyuncular belirlenen misketleri yanyana dizer. Sağ veya sol taraf baş sayılır. Başı vuran tüm misketleri alır. Ortadan vuran ise baş kısmına göre ters taraftan kalanları alır. İlk atışlardan sonra yerde misket kalırsa, misket sırasının arkasından 2. atışlar yapılır. Bunun sırası ise ilk atışlarda en uzağa giden 1. sonraki 2. sonraki 3. şeklindedir. Eğer yerde yine misket kalırsa son kalan tümünü alır.
Misketin çeşitli türevlerinden en eğlencelileri kuyu ve çakmaca?dır. Kuyuda bir parmak derinliğinde açılan kuyunun etrafına dizilen misketler kuyuya düşürülmeye çalışılır. Atış misketini kuyuya düşüren ceza alır. Çakmaca da ise iki oyuncu birbirlerinin misketini vurmaya çalışır. İlk oyuncu misketi ileri atarak oyuna başlar. İkici oyuncu diğer misketi vurmaya çalışır. Vuramazsa 1. oyuncu misketinin olduğu yerden diğer misketi düştüğü yere atış yapar. Her vuran önceden belirlenen miktarı diğerinden alır.
Aslında misket üzerine küçük bir kitap bile yazılabilir. Atış stilleri ve taktiklere girersek büyük bir kitap bile olabilir. Bu yüzden kısa kesip diğer oyunlara bakalım.
Çelik Çomak
Süper eğlenceli muhteşem bir oyun! Uzun bir sopa (ki bu çelik oluyor ve her oyuncu da bulunur) ve kısa bir sopa (çomak) ile oynanır. Oyuncuların her biri kendine bir daire çizer ve içinde durur. Ortaya bir daire daha çizilir. Ebe olan oyuncu ortaya geçer ve çomağı ebelikten kurtulan diğer oyuncuya atar. Vurucu çomağı mümkün olduğu kadar uzağa atar. Ebe kendi sopasıyla 3 seferde çomağı ortadaki daireye getirmeye çalışır. 3. denemede çomak ortadaki daireye girmediyse diğer oyuncular ebenin dairesini kazmaya başlarlar. Bu esnada ebe çomağı dairesinin dışında olan bir oyuncunun dairesine atarsa o ebe olur. Farklı versiyonları olmasına rağmen biz bu şekilde oynardık.
Saklambaç
Bu oyunu bilmeyen olamaz sanırım. Onun için klasik oyunu es geçerek ?gece saklambacı?na değinelim. Evet işte en sevdiğim oyunlardan biri daha. Bu oyun akşam ezanı okunduğu halde eve gitmemeyi becerebilmiş arkadaşlar arasında oynanır. Sobeleme gibi bir kural yoktur. Ebe sizi gördüğü anda yanmış sayılırsınız. Eğer ebe görmeden ebenin yumduğu yere ulaşabilirseniz kazanmış sayılırsınız.
Yerden Yüksek
Oyunun kuralı çok basittir. Mahalle sokağı yer sayılır ve yol üzerinde ebe tarafından ebelenmemeye çalışırsınız.
Kayış (Şaplak)
Süper zevkli bir oyun olmasına rağmen birazcık tehlikelidir. Kızlarla oynanmaması tavsiye edilir. Bu oyun için sokağın köşe yaptığı bir alan gereklidir. Köşenin bir tarafına bir dokunulmazlık dairesi çizilir. Ebe dışındaki oyuncular bu dairede beklerken ebe kayışı sokağın diğer tarafına saklar. Sonra diğer oyuncuları çağırır. Oyuncular kayışı ararken biri kayışa yaklaştığında ebe sıcak soğuk diyerek oyuncuların kayışı bulmasına yardım eder. Kayış bulunduğu anda bulan kişi diğerlerine şaplakları indirmeye başlar. Vuruş serbesttir. Dokunulmazlık alanına ulaşan kurtulur. Bu oyun her oynandığında birileri ağlardı gerçi ama serde erkeklik var yine de oynamaktan vazgeçmezdik.
Uzun Eşek
Sanırım bu oyunu da bilmeyen yoktur. Minimum 4 oyuncu 1 yastık olmak üzere 5 kişi arasında oynanır. Oyuncular 2 gruba ayrılır, birinci grup yatar, ikinci grup üstlerine atlar. Atlayan grup bir sayı tutup tek mi çift mi diye sorar. Yatan grup bilirse kazanır bilemezse atlayanlar kazanır. Kaybeden yatar. Beli kuvvetli olan oyuncular gözde oyunculardır.
Bu oyunda en önemli karakter yastıktır. Yastık dayanıklı olmalıdır çünkü her zaman uçan oyuncularla kafa kafaya gelme ve bacak arasında fazla basınçtan bayılma riski vardır. Yastık tarafsız olmalıdır yoksa 20 defa yatan taraf olabilirsiniz. Ve yastık oyunun pasif elemanı olduğundan kimse yastık olmak istemez. Genelde oyuncular tarafından gaza getirilir ya da çikolata, gofret vs. alınarak razı edilir.
Sek Sek
Bu oyunda amaç yere çizilen bir şemada kurallara göre sekerek bir taşı son kareye götürüp geri getirmektir. Genelde kız oyunu olarak küçük görür oynamazdık. Ama arada bir kız kardeşlerimize katıldığımız da olurdu.
Yakan Top (Yakar Top)
İki grup arasında oynanır. Birinci grup ikiye ayrılır ve karşılıklı dizilir. İkinci grup ortada olur. İlk grup birincileri vurmaya çalışırken aynı zamanda topu karşı taraftaki arkadaşlarına ulaştırmaya çalışır. Eğer ortada olan gruptan biri topu havada yakalarsa can alır ve daha önce vurulan arkadaşlarından birini oyunu dahil edebilir. Oyun ortada oyuncu kalmayana kadar devam eder.
İstop
Çok zevkli oyunlardan biri daha. Şahsen bugün olsa yine oynarım. Ebe gruptakilerden birinin adını söyleyerek topu havaya atar ve oyunu başlatır. Adı söylenen oyuncu topu yere düşmeden tutarsa tekrar isim söyleyerek havaya atar. İsmi söylenen oyuncu topu tutamazsa ebe olur. Ebelikten kurtulmak için bir renk seçer bunu bağırır. Ebenin seçtiği rengi tutan kişi dokunulmaz olur. Rengi tutamadan topla vurulan kişi yeni ebe olur.
Kör Ebe
Sokaktan ziyade oda yada benzeri kapalı küçük bir alanda oynanması evladır. Ebenin gözü bağlanır ve diğer oyuncuları yakalamaya çalışır. Ebenin hile yapabilmesi ihtimaline karşı kalın ve geniş bir bez kullanılması tavsiye edilir.
Çivi
Uzunca bir çivi ile hafif nemli toprakta oynanır. Bir başlangıç noktası seçilir. İlk oyuncu çivisini yukarıdan yaptığı bir atışla toprağa saplar ve başlangıç noktasında o kısma bir çizgi çeker. Çivisini saplayabildiği sürece buna devam eder. Sıra ikinci oyuncuya geçtiğinde o da başlangıç noktasından çiviyi sapladığı kısma bir çizgi çekerek oyuna devam eder. Oyunun amacı diğer oyuncunun çizgisini çıkmaza sokmaktır.
Şimdilik yazabildiklerim bunlar. Ama bitti mi? Elbette hayır. Devam edeceğiz.
Çocukluğumuzun Oyunları hakkinda 3 yorum :
tolga demis ki:
10 Eylül 2007 saat 16:06
www.delininkuyusu.com/%3Fp%3D72+Kuyu+oyunu&hl=tr&ct=clnk&cd=76&gl=tr
6 Kasım 2007 saat 17:44 Gazoz kapağı, köye gittiğimde yanımda getirdiğim “şifa gazozu”nun beyaz ve turuncu örnekleri aklıma geldi :)kibrit kutusu,sokak sokak gezerek yerde kibrit arayan, bulduğunda ben gördüm ben gördüm diyerek sevinen çocuklar :)Köye gittiğimde oynadığım düğme!
Sakız alcak parası ya da kibrit kullanan binlerce insan olmadığından, olsa da köy bakkalında satılan tek çeşit gazoz ile oyun türemeyeceğinden sanki..
sakızlardan çıkan envai çeşit resimleri de eklemek istedim
Yazı için teşekkürler…